105

Arzu etmez o küfredenler: Ne ehli kitabdan ve ne müşriklerden ki, size rabbinizden bir hayır indirilsin, Allah ise rahmetiyle imtiyazı dilediğine bahşeder ve Allah çok büyük fazıl sahibidir

(........) arzu etmez o küfredenler: ne ehli kitabdan (........) ne de müşrikînden (........) ki, size rabbınızdan bir hayır indirilsin. Hiç biri mü'minlerin mintarafillâh bir devlete nail olmasını istemezler ve bunun için Peygamberinize indirilen ve hayrı umuma raci olan vahy-ü nübüvveti de sevmezler, buna karşı bin türlü safsata ile mükâbere ederler ve Allah’ın lûtfuna, kudretine müdahale etmek isterler, hiç bir şey yapamazlarsa (........) derler. (........) Allah ise dilediği kulunu rahmetile mumtaz kılar. O, böyle rahman olan bir faili muhtardır. (........) ve Allah çok büyük fadl-ü kerem sahibidir. -Onun fadl-ü ihsanına had yoktur. Binaenaleyh siz Allah’ı böyle biliniz ve o kâfirlerin sözlerine kulak asmayınız, onlar vahy-ü nübüvvete i'tiraz etmek için ahkâmı fer'iyeye i'tiraz etmeğe de kalkışırlar, baksanıza Kur’ân’da nasıh mensuh da vardır. Bir zaman Allah’ın emri denilen bir ayet veya bir hüküm diğer bir zaman nesholunuyor, yerine başka ayet veya başka bir hüküm ikame ediliyor. Bu Allah kelâmı, Allah’ın ahkâmı olsa böyle mi olur? Allah’ın kelâmında, Allah’ın ayetlerinde, Allah’ın hükümlerinde nesh olur mu? Allah hiç yaptığını bozar mı? Söylediğini geri alır mı? Verdiği hükümden, koyduğu kanundan hiç cayar mı? derler, bunu ilk evvelâ Yehudîler söylediler: Nesıh mümkin olsa Allah hakkında caymak, evvel bilmediğini yeni bilmek ve ona göre karar değiştirmek «beda» gibi bir nakısa tasavvuru lâzım gelirmiş, bu muhal olduğundan nesıh muhal imiş, Tevratın, dini Musevînin hiç bir ayeti, hiç bir hükmü değişemez, neshedilmezmiş bunun için İncil, Kur’ân Allah’ın kitabı değilmiş, Nasraniyet, İslâmiyet Allah’ın dini değilmiş. Nasaraya gelince: Eskiden Nasraniyet neshi inkâr etmiyordu, İncilde Tevratın bazı ahkâmını nesheden ve meselâ sebit yerine pazarı ikame eyliyen nasih âyetler bulunduğunu teslim ediyorlardı ve bunlar nesih mes'elesiyle islâma itiraz etmezlerdi. Fakat son zamanlarda Protestanlar ve bilâhare Katolikler dahi Yehudîler gibi neshi inkâre kalkıştılar ve hattâ Kur’ân’daki (........) ayetiyle ilzamî olmak için istidlâl bile yapmak istediler ki, Hindli Rahmetullah Efendi merhum bu babda cevaben «ızharülhah» namiye güzel bir eser yazmıştır. Sözün açıkcası Nasraniyet islâma itiraz için bu davaya kalkışırsa evvelemirde kendisini inkâr etmiş olur, Çünkü Nasraniyetin Yehudîliğe muhalif nice ahkâmı diniyesi bulunduğunda şüphe yoktur ve öyle değilse Hıristiyanlığın mânâsı yoktur. Ayni sual Yehudîlere de variddır. Çünkü Tevratta da daha mukaddem enbiyanın şeriatlarını nasih ahkâm mevcuddur. Cenâb-ı Allah sırf kıskançlıktan neş'et eden bu gibi bütün vâhî iddiaları ibtal ve mü'minlere bir aslı teşriîyi beyan ederek buyuruyor ki, (........)

(........)

KIRAET - (........) İbn-i Amir kıraetinde nunun zammı ve sinin kesriyle (........) okunur ki, ihsahdandır (........) İbn-i Kesir ve Ebû amir kıraetlerinde birinci nunun ve sinin fethaları ve bundan sonra bir hemzei sakine ile (........) okunur ki, tehir mânâsına nese ve nesiedendir.

Usuli şeriden neshin meşruiyetini müsbit olan bu ayetin sevkı kütübi salıfenin cevazı neshi hakkında nâs isede mantuku itibariyle (........) âm olduğundan bâzı Kur’ân ayetlerine de zahir olarak şamildir. Binaenaleyh âyatı kur'aniyede de nâsih ve mensuh vardır. Ve hilâfını iddia zahiri nassı inkâr olur.

Nesih lûgatte tebdil etmek yani bir şeye gayrisini halef yapmak demektir. Nitekim (........) nazmı celilinde nesih tebdil ile ifade edilmiştir, maahaza bu mana kâh o şey'in kendinde itibar edilir ki, buna izale, ilga, ibtal ta'bir olunur. (........) güneş gölgeyi nesh etti demek onun yerine geçti demektir ki, buna izale ve iptal etti denilir. (........) bu ma'nayadır. Ve kâh o şey'in mekânında itibar edilir ki, buna da nakl-ü tahvil denilir, nitekim «nesahtülkitab» kitabı istinsah eyledim, bir kitabdakini diğerine naklettim demektir. Yazıda nesih, mirasda münasaha, ervahda tenasuh ta'birleri de bundandır. (........) âyeti de bu manayadır. Hulâsa lûgaten nesıh izale ve nakil manalarında müşterek gibi kullanılırsa da hepsinin esası tebdil manasınadır.

Istılâhı şeri'de de nesıh: her hangi bir hükmi şer'înin hilâfına sonradan diğer bir delili şer'înin delâlet etmesidir ki, ilmi ilâhîye nazaran evvelki hükmün müntehayı müddetini beyan, bizim ilmimize nazaran da zahiren baki görünen o hükmü ref-ü tebdildir ve bu iki haysiyetle nesıh bir beyanı tebdil demektir, ve bunda hiç bir zaman Allah’a nazaran caymak ve bilememek manası yokdur. Bunun içindir ki, ebediyetle takyid edilmiş olan hükümlerde nesıh cereyan edemez, kezalik haberlerde de nesıh cereyan edemez. Nesıh ancak evamir-ü nevahi gibi inşaî bir manayı tazammun eden ve vakıa müteallık bir ihbar ve i'lâm olmayıp mahzı icad olan ve sırf bir iradeyi gösteren ve bununla beraber ebediyeti tansıs edilmemiş bulunan eşyada ve ahkâmda cereyan eder. Cenâb-ı Allah âlemi tekvinde bu gün yaratdığını yarın ifna ederek diğer bir şey'e tebdil etmekle, ilmine, kudretine, iradesine hiç bir nakisa ârız olmıyacağı gibi âlemi teşriîde de başka başka zamanlarda başka başka hükmi şer'î inşa etmekle, meselâ mazideki bir emir yerine, halde bir nehiy inzal buyurmakla ilminde, iradesinde hâşa bir noksan değil belki her birinde bir kemali hikmetini göstermiş olur. Ve bunda caymak mânası kabili mülâhaza değildir, indi ilâhîde mukarrer olan her şey ve her hüküm yerli yerinde varid olmuştur. Ve hakikatte hiç bir kelimesi değişmiş değildir. Hilkatte her lâhzenin ayrı bir emri olsa ilmi ilâhînin zerre kadar tehavvülünü icab etmez. Hasılı hakaıki imaniye, itikadiye gibi ıhbarî olan esasatı ilmiye kabili nesıh değildir. Bunların bir an için zemanî olanları bile hakaıki ezeliye hükmündedir. Şu şöyledir. Fülân vakıt fülan şey oldu veya olacak, denildi mi bu haberler, bu kazıyyeler artık ezelen ve ebeden sadıkdırlar, o vakıtte o şey olmadı veya olmıyacak denilemez, lâkin su iç, şerab içme, nikâh yap, zina etme gibi inşai olan teşriat sarahaten ebediyetle takyid edilmedikce kabili nesihdirler, bunlar bir an için meşru, diğer bir an için gayri meşru olabilirler, ebediyetleri zarurî değildir ve nesihleri müddetlerinin beyanına raci'dir. Evvelki kısımda Kur’ân Tevratı ve sair kütübi salifei ilâhîyeyi musaddıktır, müeyyiddir, daha ziyadesiyle müfessir ve mübeyyindir. İkinci kısımda ise Kur’ân onlardaki bir takım ahkâmı nesih ederek her zamana göre tatbik edilecek ahkâmı ve usuli teşriî muhtevi yeni ve mükemmel bir şeriati semha' getirmiştir, şurası unutulmamak lâzım gelir ki, düsturi tevhid mucebince âlemi tekvinde olduğu gibi âlemi teşri'de dahi icad ve inşa ancak Cenâb-ı Allah’ın sıfatıdır. Ibad nihayet onun inşaatı içinde ve onun gösterdiği âyât ve edillenin delâleti ilmiyesine göre bir tasarrufa mezundur. Yoksa inşai ilâhî olan kavanin, iradei beşer ile nesholunamaz. Neshin ıstılâhı şeri'deki bu tarifi bu ayetin hasılıdır ve tafsıli İlmi usuli fıkha aiddir. Gelelim mânasına:

Yehudîler, Allah nesih yapamaz ve binaenaleyh size böyle bir vahiy indiremez mi diyorlar? yalan söyliyorlar ve yanlış biliyorlar, yapabilir ve yapar ve yapmasında hiçbir bir nakısa yoktur. Hayr-ü hikmet vardır. Çünkü

105 ﴿