177

Erginlik değil: yüzlerinizi kâh gün doğu tarafına çevirmeniz kâh batı, ve lâkin eren o kimsedir ki, Allah’a, Ahıret gününe, Melâikeye, Kitaba ve bütün Peygamberlere iman edip karabeti olanlara, öksüzlere, bîçarelere yolda kalmışa, dilenenlere ve esirler uğrunda seve seve mal vermekte, hem namazı kılmakta hem zekâtı vermekte, bir de andlaştıkları vakit ahidlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık hallerinde ve harbin şiddeti zamanında sabr-ü sebat edenler işte bunlardır o sadıklar ve işte bunlardır o korunan müttekiler

(........) yzlerinizi Maşrık ve Mağrıba doğru çevirmeniz nefsel'emirde matlûb olan birr-ü hayır değildir. -Diğer kıraete göre- asıl matlûb olan birr-ü hayır, yüzlerinizi Maşrık ve Mağrıbe doğru çevirmeniz değildir.... Bir kerre Şark-u Garbın kıble ittihaz edilmesi neshedilmiştir.

Saniyen Şark-u Garbe dönmek haddi zatînda ısrar edilmesi lâzımgelen bir birr-ü hayır zannolunmamalıdır. Kıble mes'elesinin ve hattâ Kâ'beye bile teveccühün ehemmiyeti lizatihi maksud bir birr olduğundan değildir. (........) ve lâkin nefsel'emirde sahibi bir, hakikaten iyi iren (........) Allah’a ve son mes'uliyet günü olan Ahıret gününe ve Melâikeye ve Kitaba ve Peygamberlere iman etmiş (........) ve halâlından mal kazanıb seve seve (........) her hangi bir karabet sahibi bulunan akrıbalarına (........) ve muhtaç olan yetimlere (........) ve fakirlikten kımıldanamıyacak halde bulunan miskinlere (........) ve yol uşağına yani uzun yoldan gelmiş müsafire (........) ve hacet-ü zaruret ilcasiyle dilenmek zilletine düşmüş dilencilere -ki, bir Hadîs-i şerifte (........) saile at üzerinde bile gelse veriniz.» diye varid olmuştur- (........) rikab «rakabe» nin cem'idir. Rakabe lûgaten boyun kökü demek olub mecazen insanda ve şer'an hürriyetini zayi etmiş olan insanda kullanılır ki, burada bu ma'nayadır. Yani ve rakabeler uğurunda: rikkiyete düşmüş insanların kurtulub azad olması hususunda: Mükâtebeye kesilmiş olanların bedeli kitabetlerine muavenet etmek veya satın alıb i'tak etmek veya esasen esaretten fekkeylemek üzere sıle veya sadaka olarak mal vermiş (........) ve farz nemazlarını doğru dürüst kılmış, dininin direğini dikmiş (........) zekâtını da ayrıca vermiş, islâm köprüsünden geçmiş olan kimse (........) bir hususta muahede yaptıkları, kat'î söz verdikleri vakit ahdini ifa eden vefakârlar (........) ve alelhusus fakr-ü şiddet, hastalık ve kütürümlük gibi zaruret hallerinde ve bir de düşmana karşı muharebe vaktinde, harb mevkilerinde sabreden sâbirlerdir. Haddizatında birr-ü hayır, hakikî iyilik bütün bu tadad olunan zevatın birri, bunların iyilikleridir.

Lisanı Arabda medih suretiyle vaki olan tadadlarda ı'rabın ref'-ü nasb ile ıhtilâfı medha celbi dikkat için bir âdettir. (........) bu kabilden olmak üzere «ya» ile mansub olmuştur ki, mukadder fi'li medhin mef'ulüdür. (........) işte bu evsafı cemile ile mevsuf olan kimseler (........) öyle zatlardır ki, dinde, hakka ittiba'da, taharri birr-ü hayırda sıdk-u sadakat yapmış doğruluklarını isbat etmişlerdir (........) ve işte müttekîler diye dinliyegeldiğiniz mes'udlar da ancak bunlar, bu birr-ü sadakat sahibleridir. Allah’a şükür de böyle sıdk-u sadakatle yapılır.- Görülüyor ki, bu ayeti kerime sarahaten veya delâleten bütün kemalâtı beşeriyeyi havidir. Buna işareten aleyhissalat-ü vesselam Efendimiz de (........) Her kim bu ayet ile amel ederse imanını kemale erdirmiş olur» buyurmuştur. Bunun üzerine ahkâmı ameliyeyi tafsılen hakkı hayat ve hıfzı nüfus ile alâkadar olmak üzere buyuruluyor ki, (........)

SEBEBİ NÜZULİ - Bi'seti seniyei Muhammedîyeden evvel katli nefse karşı Nasarâ yalnız afvın vücubuna kail oluyorlardı, Yehudîlerin ahkâmında da afiv yok yalnız katil vardı. Maamafih Buharî, ve Nesâî nin rivayetleri veçhile Beni İsrail diyeti katilden mukaddem tutuyorlardı, Arablar ve onlarla beraber Yehudîlerin bir kısmı bazan katlin vücubuna, bazan da diyetin vücubuna hükmeyliyorlar, lâkin bu iki hükümden her birinde taaddi yapıyorlardı, şöyleki; katilde: biri diğerinden daha şerefli olan iki kabile beyninde bir katil vaki olunca eşref olanlar her halde bizden bir köle mukabilinde onlardân bir hür ve bir kadın mukabilinde bir erkek ve bir erkek mukabilinde iki erkek öldüreceğiz derler ve kendi cerihalarını hasımlarının cerihasının iki katı addederler ve bazan daha ileri giderlerdi. Rivayet olunuyor ki, bir kerre birisi eşraftan bir insan katletmişti, katilin akribası maktulün babasının yanında içtima ettiler ve ne istersin dediler, o da üçten biri dedi, nedir onlar diye sordular, «ya oğlumu diriltirsiniz veya evimi Semanın yıldızlarile doldurursunuz ve yahud bütün kavminizi bana teslim edersiniz,

hebsini öldürürüm, sonrada oğluma bir ıvaz aldığım re'yinde bulunmam demiş idi. Diyete gelince: onda da zulmederler ve ekseriya eşraftan olanların diyetini diğerlerinin bir kaç katı yaparlardı. İşte böyle kabaili Arabdan Ensarın iki kabilesi arasında cahiliye devrinden kalma kan davaları vardı, ve bir taraf şeref-ü kuvvetine güvenerek diğerine karşı ileri gidib bizden bir köle mukabilinde sizden bir hür ve bir kadın mukabilinde bir erkek öldüreceğiz diye yemin etmişlerdi, ba'del'islâm Resulullahe gelib muhakeme olmak istediler ve bu sebeble işbu âyet nâzil oldu. Kısasın vücubunu ve bu vücubun ancak ehlinden afv ile sakıt olabileceğini ve bu afvin efdaliyet ve evleviyetini ve maamafih afıv sırasında mal üzerine müselahanın da cevazını tesbit ederek Yehudîlerin afvın ademi meşruiyetine ve diyetin kısastan mukaddem bulunduğuna dair olan ahkamını ve kısasan katlin asla ademı meşru'iyetine kail olan Nasara ahkâmını ve insanlık müsavatına riayet etmeyib şeref davasile teaddi ve tecavüze giden Arab âdât ve ahkamını ref'eyledi ve hakkı hayatta müsavatı te'sis-ü ilân etti. Gelelim manasına:

KISAS, lûgaten mukabele bilmisil, her hangi bir hakkı mislile takas etmek demektir. (........), katîlin cem'idir, katîl de maktul demektir. (........) da (........) sebebiyet içindir.

177 ﴿