182

her kim de vasıyyet edenin bir hata etmesinden veya bir günaha girmesinden endişe eder ve tarafeynin aralarını düzeltirse ona vebal yoktur, şüphesiz Allah gafur, rahîmdir

(........) -Asımdan

Şu'be, Hamza, Kisaî, Ya'kub, Halefi âşir kıraatlerinde (........) ın teşdidile (........) müvessın. (........) her kim ya'ni her hangi bir veli veya vası bir musînin hataen veya amden haktan meylini, adl-ü ma'ruftan inhırafını bilir, meselâ vücubı vasıyyetin neshından mukaddem yakın akrıbasını bırakıb uzaklarına veya akrıbasını bırakıb ecnebîlere vermek ve ba'dennesıh varis akrıbasından bazısına irsinden fazla bir vasıyyet yapmak veya varisten mal kaçırmak gibi hılâfı hak bir vasıyyet yapıldığına veya yapılacağına vakıf olur, hasılı bir fenalıktan korkar da (........) alâkadarların beyinlerini ıslah eder, cevri adle irca ile aradaki fenalığı kaldırırsa böyle bir tebdilde (........) onun üzerine ısm-ü vebal yoktur.- İbn-i Abbas Hazretlerinden (........) =vasıyyette ızrar kebairdendir» hadîsi mevkufu ve akıbinde (........) âyetinin kıraeti rivayet edilmiştir. Kezalik Ebühüreyreden bir hadîsi Nebevîde (........) rivayet edilmiştir ki, meali «bir adam yetmiş sene ehli cennet ameli yapar, sonra vasıyyet ettiği zaman vasıyyetinde haksızlık eder de şer ameli ile hatmolunur ve bu sebeble ateşe girer. Bir adam da yetmiş sene ehli nâr ameli yapar, sonra vasıyyetinde adalet icra eder de hayr amelile hatmolunur, Cennete girer» demektir. Kezalik (........) âyetinde ızrarkârane vasıyyet mu'teber tutulmamıştır. Binaenaleyh bunu tebdilde de günah yoktur (........) çünkü Cenâb-ı Allah gafur, rahimdir. Böyle bir maksadı hasen ile tebdili vasıyyet ederek ıslahı beyn eden kimsenin bu tebdilden münbaıs günahını Allah mağfiret eyler, belki sevab verir, evvelki tebdil ise böyle değildir.- Görülüyor ki, Cenâb-ı Allah, o kimse bu vasıyyeti hakka reddile ıslahı beyn etsin diye emretmiyor veya sevabdır demiyor da böyle yaparsa isim yoktur buyuruyor. Çünkü fi'li tebdil esasen sevab cinsinden olmadığı ve bir de maksadı ıslah re'iy ve zannı galib üzere yapılabileceği için ancak bir ruhsat olarak meşru kılınmıştır. Demek ki, muvaffak olmadığı takdirde böyle bir müdahale dahi tehlükelidir. İşte tenfizi vasıyyet bu kadar mühim ve maksadı hasen ile de olsa tebdili tehlükeden gayri salimdir. Ve bu iki âyette hiç nesıh yoktur. Şunu da ıhtar edelim ki, vakıflar mabadi mevte kaldıkları için bir manayı vasıyyeti mutazammındırlar. Hattâ İmamı a'zam vakfı ancak vasıyyete tefri etmiştir. Bunun için (........) âyetinin inzarı, lâzım olan vakıflara da şamildir. Bu sebeble vakfiyyelerde bu âyetin derci mütearef olmuştur. İstibdali evkaf ve şurutı evkaf mes'eleleri de (........) âyetine müteferridir. Caiz olanları sevab olarak değil, nihayet bir ruhsat olarak yapılabileceği unutulmamalıdır. İmdi bu gibi ahkâmı şer'iye ve evamir-ü nevahii ilâhiyeye güzelce riayet edebilmek iyi bir terbiyei nefsiyeye mütevakkıftır. Bu ise insanda sabır ve nefsi emmareyi zabt ile evamiri ilâhiyeye inkıyad melekesini husule getirecek müessir bir ibadete, bir riyazatı ruhiye ve bedeniyeye ihtiyaç gösterir. İşte Cenâb-ı Allah da (........) emirleriyle başlıyan ahkâmı şer'iyesini hayattan memata kadar icmalen beyan ederken tam bu noktada mü'minlere yeni bir hayatı ruhiye nefhedecek olan sıyamı farz kılarak buyuruyor ki, (........)

(........)

Oruc dinin a'zamı erkânından ve şer'i metînin en kuvvetli kanunlarındandır. Nefsi emmare bu mücahede ile tehzib olunur. Fenalığa olan hırslar bununla teskin edilir. Oruc a'mali kalb ve bütün gün me'külât-ü meşrubat ve münakehat gibi şehevattan keffi nefisten mürekkeb mukaddes bir mücahededir. Hayatın lezzetini, iradenin kıymetini tattırır en güzel bir haslettir. Fakat nüfusı beşeriyeye tekâlifin en meşakkatlisi görünür. Bunun için hikmeti ilâhiyei rabbaniye alettedric evvelâ tekâlifin en hafifi olan selâtın, saniyen evsatı olan zekâtın, salisen en zoru olan sıyamın teşriini ıktıza etmiş ve bu suretle mükellefîne bir temrin yapılmıştır. Bunun için (........) âyetinde mekamı medihte dahi bu tertib gözedildiği gibi mebanii islâm hadîsinde de «şehadet, ikamei salât, itaı zekât, savmi Ramazan, hacci Beyt» diye bu terkib gösterilmiştir. Medineye hicreti Nebeviye bidayetinde tarafi nebevîden her ayda üç gün, bir de yevmi âşurada oruc tutmak tatavvuan emrolunmuştu ki, buna savmi evvel tabir olunur. Hicreti seniyeden bir buçuk sene sonra tahvili Kıbleyi müteakib aşri Şa'banda savmi Ramazan farz kılınmıştır. Bazıları bu âyetlerin ve bundaki eyyamı ma'dudenin savmı evvel hakkında olduğuna ve bunun Ramazan âyetiyle tamamen mensuh bulunduğuna zahıb olmuşlarsa da sahihi bu âyetler hep Ramazan orucu hakkında nazil olmuştur. Şöyle ki,

182 ﴿