17

o sabr edenleri, o sıdk-u sadakatle gidenleri, o divan duranları, o nefaka verenleri, ve o sehar vakitleri istiğfar eyleyenleri

Her ni'meti ihtiva eden bu güzel Cennetler, bu daimî dilnişîn ve henüz gizli vatanlar, bu ter temiz pam pâk çiftler, o içinde bulunduğunuz geçici, aldatıcı alçak hayattaki müşteheyattan çok güzel çok hayırlıdır. Allah’ın bir rıdvanı, bir rızayı tammı ise hepsinden büyük, her lezzetten yüksektir. Fakat bu hüsni meab herkese değil, o Dünyanın her lahza mütehavvil ve zail olan müşteheyatına mahabbetten sakınıb kötü akıbetten korunan müttekılere mahsustur. Böyle olmıyanlar hüsni meâba iremez, lezzeti rıdvanı bulamaz. Önünde derdi iştiyak, sonunda hırman-ü azab içindedirler. Bu ittika da kuru lâf, zahirî nümayişle değildir. Allah kullarının içini dışını, ne yapıb, ne işlediklerini görür. İmanlarını şüphesiz olarak ıkrar ve i'tiraf edib bu sayede günahlarına mağfiret vikayelerini niyaz eden, sabırlı, sözlerinde, azm-ü niyyetlerinde, işlerinde sadık, huşu-u hudu' ile taât-ü ibadata

müdavim, mallarını fîsebilillâh ınfak eden, zulmetlerin nura, gafletlerin şuhuda tahavvül etmek üzere bulunduğu o sehar vakitlerinde istiğfar eyleyen kullarını gözetir, hüsni meâbı, rıdvanı ekberini böyle kullarına verir. Binaenaleyh tâ baştan kalben tasdık-u iz'an ve lisanen ıkrar-ü i'tirafı cem'eden iman, gufranı zünub ile azabdan vikayeye sebeb ve vesile ise de şaibesiz hüsni meâb ve rıdvanı ekber, zikrolunan evsafı ve ahlâk-u hasaili i'tiyad edebilenlere böyle müslimanlaradır.

Sakın bu beyanatı, bu va'd-ü ve'ıdi bu iman-ü iltica ile bu hasaili âliyeyi, hasılı bu dini, esassız veya beyyinesiz, şahidsiz, neticesiz, zamânsız, boş bir şey, kuru bir iddia, hakıyyeti şüpheli, şunun bunun muhalefetile za'fa düşecek, hakikatten kalkacak, insanı aldatacak bir kavli mücerred zannetmeyiniz zira:

17 ﴿