19doğrusu Allah ındinde din, islâmdır; o kitab verilenlerin ıhtilâf etmeleri ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki bağıyden, ihtirastandır, her kim de Allah’ın âyetlerine küfrederse şüphe yok ki, Allah çabık hisablıdır (........) dır. Allah yanında marzıy ve gayei saadete musıl olan hak din, islâmdan ibaret olduğunda şüphe yoktur.» -Kisaî kıraetinde (.......) feth ile mütebakısinde kesrile okunur. Fetih suretinde bu cümle evvelki meşhudün bihten bedeldir. Ya'ni Allahü teâlâ vahdaniyyeti hasebile kesrile okunur. Fetih suretinde bu cümle evvelki meşhudün bihten bedeldir. Ya'ni Allahü teâlâ vahdaniyyeti hasebile dini hakkın dini islâmdan ıbaret olduğuna şehadet etmiştir, asıl meşhudünbih budur. Kesir suretinde ise (........) hükmü neticei şehadet (........) onun lâzımı olan bir cümle-i istinafiyedir. Çünkü dini islâmın üssül'esası, (........) diye şehadeti tevhid ile min ındillah gelenin hepsini ıkrar ve i'tiraf eylemektir. Diğer binai islâm ve furuu hep tevhidi ilâhîye tabi'dir. Indallah sabit olan hakkı meşhudün bih ikamei adl-ü hakk ile vahdaniyyeti İlâhiye, (........) da buna bütün levazimile şehadet ve Allahdan gelenin cümlesini ıkrar olduğundan dini hakkın islâmdan başka bir şey olmadığı da hakkalyakîn, aynelyakîn, ılmelyakîn sabittir. Allahü teâlânın kendisi için teşri' ettiği, Peygamberler gönderdiği evliyasına delâlet eylediği din, sıratı müstakım budur. Ni'meti mükâfatını ancak bununla verir, akıbette selâmete ancak bununla çıkarır. Aslı lûgatte din, ceza, ya'ni mükâfat veya mücazat veya itaat etmek manâyı masdarîlerle alâkadar olarak bir tabi' ile hâkim bir metbu' arasındaki nisbetin ismidir. Bu nisbet metbu' hâkim tarafından mülâhaza edildiği zaman sevab veya ıkab ile tatbıkı mes'uliyet, tabi' tarafından mülâhaza edildiği zaman da arzuyı selâmet ve ümid-ü mehafetle taat ve inkıyad ifade eder ki, bunlar dinin manâyı masdarîsidirler. Hasılları deyyaniyyet ve diyanettir. Fatıhadada manâyı ma'rufile dinin tarifi sebketmiş idi ki, zevilukulü hüsni ıhtiyarlariyle bizzat hayr-ü ni'mete saık olan bir vaz'ı İlâhî, şer-u millet dahı denilen ve ef'ali ıhtiyariyyei beşeriyyenin gayei hayr-ü saadete doğru cereyanını tanzım eden bir tarik, bir kanun, bir âmili ma'nevî demek oluyordu. Binaenaleyh umumiyyetle din denilince fikri mes'uliyyetle birrıza bir tâbi'ıyyeti ıhtiyariyye taleb eden ve tâbiıyyetlerini şerr-ü şekavetten sıyanet ile hayr-ü saadete götüren aksi halde, ya'ni hüsni rıza ve ıhtiyar ile ittiba' ve ıtaat edilmediği, hılafından tevakkî olunmadığı takdirde de bizzat hayr-ü saadetin zıddı olan netayici seyyie ile ahkâmı cezaiyyesinin cebren ve nakabili ictinab bir surette tatbık edileceğini gösteren merci'ı ümid ve mehafet ve şayanı hayret bir surette son derece ta'zîm ile arzı ubudiyyet edilir bir mürebbi hakîmin vaz-u teklif ettiği kanunı mükâfat-ü mücazat veya ona ıtaat ve teslimiyyet anlaşılacağından her halde din, bir İlâhî ifade ve ona birrıza ıtaat ve teslimiyyeti ıktıza eyler. Diyanet de o ilâhi hâkime ubudiyyet ve kanunlarına teslimiyyet demek olur. Yukarılarda da beyan olunduğu üzere aslı lügatte İslâm; silm, selm, selâmet maddelerinden hemzesi duhul veya ta'diye olarak kullanılır. Şumullü ve pek temiz bir kelimedir ki, silm-ü selâmete girmek veya koymak veya çıkarmak selâmet te'min eden teslimiyyet, mütekabil bir müsalemete girmek, halıs-u salim olmak veya tutmak manâlarına gelir ki, hepsinde selâmet ve salimiyyet gayesile bir inkıyad-ü mutavaat manâsı vardır. Din dahı sahib irade zevilukul beyninde terki ıhtilaf-ü cidal ile te'mini müsalemet eden bir kanundur. Bununla yalnız insanlar beyninde müsalemet değil, insanlarla Allahü teâlâ beyninde de bir akdi selem vardır. Bu sayede iradei halık ile iradei mahlûk beyninde bir vifak te'min olunur. Kul, Allah’ın dilediği gibi ister, Allah da kulun dilediği gibi yapar, arada niza'-ü muhalefet kalmaz, Allah’a vusleti ebediyye hasıl olur, Ve bu sayede insanların iradatı muhtelifeleri tevhid olunarak beyinlerinde bir medeniyyeti salime ve bir sulhı daim cereyan eder. Ve hepsi ni'meti İlâhiyyeden mütena'ım olur. Felah bulur. Vahdaniyyeti İlâhiyyeye ittiba' edilmeyince de bu gaye hasıl olmaz. Bu suretle dinin künhü bu tevhid dairesinde bütün manâsile islâmdır. (........) olan Allahü teâlânın emrettiği hakkı diyanet de bu tevhide şehadet ve bu tevhıd dairesinde bir Allah teslimiyyet ve ıtaattir. Bihakkın felah-ü selâmet ve hâyr-ü saadet ancak bu ıhlâs-u inkıyaddadır. Indellah din, dini halıs olan (........) dır. Allahdan başka ilâh taniyan veya hakkı bildiği halde dini tabi'ıyyeti haktan başka bir şey telâkkı eden, din ile ilim, Hak teâlâ ile hayrı a'lâ arasında niza' tasavvur eyliyen veyahud hayr-ü şer nizamın hall-ü faslına Allahü teâlânın hâkim olmadığını, hükmi İlâhînin haricinde her hangi bir şey kalabileceğini farzeden velhasıl mebde'i Haktan gelmiyen ve âyâtı Haktan istinbat edilmiyen dinlerin, tabi'ıyyetlerin hiç biri insanlara selâmet ve saadet bahşedecek dini hak değildir, Allahü teâlâya şerik tasavvuru muhal ve batıl olduğu gibi «islam» dan başka bir dini hak tasavvur etmek de batıldır. Hulâsa: Din-ü diyanetin bütün manâsı nisbeti tâat ve tabi'ıyyet ile te'mini selâmette toplanır. İslâmın manâsı da selâmeti müfid, şa'ibesiz bir inkıyad ve mütabeatta toplanır. Şu halde din mefhumu alelıtlak taasvvur edildiği zaman bile alelıtlak manâyı islâma müradif ve müsavidir. Hangi din ele alınacak olsa onun künhü islâm ve inkıyaddan ibarettir. Dini zahir islâmı zahirî, dini batın islâmı batınî, dini tam, zahir-ü batın ile islâmı hakikî, dini batıl yalan bir islâm, dini hak, hak bir islâmdır. Hakikaten selâmet bahşeden hak bir islâm ise ancak tevhidi hakikîye islâmdır. Tevhidi hakikî ise şeriki bulunmak ıhtimali bulunmiyan ezel ve ebedde hayy-ü kayyum bir ilâh tanımak ve ancak ona şehadet etmektir. Böyle bir ilâh ise ancak Allahü teâlâdır, Evvel-ü ahır bütün ızzet-ü hâkimiyyeti şahid-ü meşhud olan zati ehadiyyetinde toplayıb kendinden başka ilâhi nefyetmiş, ondan başka ülûhiyyet iddia eden veya ülûhiyyet nisbet olunanların hepsinin acz-ü fenasını daima göstermiş ve göstermekte bulunmuş ve her hangi bir zamanda nizamı tevhidden çıkmak isteyenleri perışan eylemiş ve her selâmeti tarikı tevhidden bahş eylemiş, velhasıl (........) diye ülûhiyyette vahdaniyyete kendisi de şehadet etmiş olmakla vahdaniyyeti İlâhiyeye şehadet ile islâmı hakıkî, Hak teâlânın dini olduğunda şüphe yoktur. Deyyanı hakikî olan Allahü teâlânın islâmını Melâike ve ülül'ilim gibi kendi şehadeti tevhidine iman-ü ıhlâs ile inkıyad edenleri rahmetile felâh-u selâmete çıkarmak, kulların islâmı da ancak Allah’a teslimi nefs ederek bu tarikı selâmete girmektir. İşte dini islâm Allah ile kullar beynindeki bu nisbeti vahdaniyyedir. Melâikenin ve ehli ilmin dini de budur. İlimde bundan başka bir din yoktur. Bu dinin başı ilmi hak, hak ilmin başı da bu dindir. Bu dinden başka bir din aramak ya Allah’ın fevkına çıkmıya çalışmak veya Allah’ın madununa teslimi nefestmektir ki, ikisi de dinsizlik ve küfürdür. Isyan ve tefrikadır, felâkettir. Binaenaleyh Ehli kitabın ıhtilâfatı ile bunun ilmiyyetine ve hakkıyyetine hiç halel gelmez, onların gerek kendi aralarında ve gerek Resulullaha karşı ıhtilâf çıkarmaları hakk-u hakikati bildiren bütün esbabı ilim geldikten sonra adl-ü hakkaniyyetle kıyamı, hakka ve ilme islâm ve inkıyadı bırakıb beyinlerinde bagy-ü udvan ve sevdayı tahakküm ile dinsizliğe, inkâra saptıklarındandır. Ve fakat isbatı adl-ü hakk için ikame ve inzal buyurduğu (........) gibi âyât-ü delâili kat'iyyeye her kim küfreder, islâmdan kaçınırsa Allah seri'ulhisabdır. Cezalarını vermekten çekinmez. Bu isbat ve takrirden sonra gelelim sebeb-i nüzul olan münazara ve mücadele mes'elesine: Ya Muhammed: (........) |
﴾ 19 ﴿