30her nefis ne hayır işlemiş, ve ne kötülük yapmış ise önüne konmuş bulacağı gün!. isterki onlarla arasında uzak bir mesafe bulunsaydı! Yine Allah sizi kendisinden tahzir buyuruyor, ve Allah kullarına çok merhamet ediyor (........) Mü'minler mü'minleri bırakıb da kâfirleri evliya' ittihaz etmesin. Mü'minler, hasleti imana hasleti küfrü karıştıracak ve müminlere halen veya istıkbalen zararı dokunacak, menafi'i islâmiyeye mugayır olabilecek bir surette kâfirlerle müvalât eylemesin, mahabbetini, bugzunu hep Allah için yapsın.» -Bunun sebeb-i nüzulünde dört vecih nakletmişlerdir. 1- Yehudîlerden Haccac İbn-i Amir, Kehmes İbn-i Abdülhakık, Kays İbn-i Zeyd, Ensardan ba'zılarına gizlice gelirler dinlerini bozmak isterlerdi. Rifaatibni münzir ve Abdurrahman İbn-i Cübeyr ve Saıd İbn-i Hayseme radıyallahu anhüm bu müslümanlara o Yehudîlerden sakınmalarını tavsıye ettiler, dinlemediler. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. 2- Müslimanlardan Hatıb İbn-i ebi beltea gibi bazı zevat Mekke kâfirlerine ızharı meveddet ediyorlardı, Allahü teâlâ bunu nehiy buyurdu. 3- Reisi Münafıkîn Abdullah İbn-i Übeyy ve rüfekası Yehudîlerle ve müşriklerle dost bulunuyorlar, onlara havadis veriyorlar, Resulullah aleyhine zafer arzu ediyorlardı, mü'minler bundan nehyedildiler. 4- Ubadetibni Samit Hazretlerinin Yehudîlerden halîfleri vardı, Ahzab günü «ya nebiyyallah ma'ıyyetimde beşyüz Yehudî vardır. Benimle beraber harbe çıkmaları re'yinde bulunuyorum» demişdi, âyet bunun hakkında nâzil oldu. İh.. (........) Bunu her kim yaparsa Allahdan, Allah’ın vilâyet ve nusratından hiç bir nasıbi yokdur. (........) Ancak onlar tarafından gelmesi melhuz ve tevakkı edilmesi lâzım her hangi bir zarardan korunarak yapdığınız veya korunmak için yapdığınız dostluk müstesna. - Yoksa mü'minler hiç kimseye karşı hüsni müameleden, adl-ü ıhsandan memnu' değildirler. Hukuka riayet, abidde sebat, ciddiyyet, mürüvvet, merhamet, muktezayı iman olan her nevi' ahlakı cemîle Mü'minin şiarıdır. Fakat Mü'min her şeyden evvel din-ü imanında samimî olmak lâzım gelir, Allahdan maadaya teslimi nefs etmiyecek olan Mü'minin, kendini her hangi bir saık ile kâfirlerin müvalâtına kaptırması ciddiyyetine münafi olur. Bir kâfir bir mü'mine Dünyaları bahşetse mü'mine ne imanına, ne de ıhvanı dinine cüz'î bir zarar getirecek hiç bir şey kabul ettirememelidir. Bir mü'min de bunu bile bile yapmaz, fakat hüsni niyyetle gaflet edebilir, hüsni zann ile aldanabilir, muhatabına nazaran vukufu, ma'lûmatı Dünyeviyyesi eksik olabilir. Hissetmeksizin fena ahlâka sürüklenebilir. Bunlar ise mü'minlerin, tedricen kâfirlere temessülüne ve nusrati İlâhiyenin inkıta'ına badi olur. (........) bunun için sureti umumiyyede mü'minler, kâfirlerle lâubali müvalattan ihtiraz etmelidirler. Meğer ki, bütün bu tehlükelerden korunabilecek bir vaz'ıyyette bulunsun ve korunabilsin, veyahud büyük bir zaruret ve tehluke ve ikrah karşısında bulunsun. O zaman kalbinde imanına sahib olarak «takıyye» edebilir. Rivayet olunuyor ki, Müseylimetülkezzab eshabı Resulüllahdan iki kişi tutmuştu, birine «Muhammedin Resulullah olduğuna şehadet edermisin?» diye sordu, o da «Evet, evet, evet!» dedi. Badehu «benim de Resulullah olduğuma şehadet edermisin?» diye sordu, ona da «evet» dedi. Müseylime kendisi Resuli Beni Hanife, Muhammed Resuli Kureyş olduğu iddiasında idi, bunu bıraktı, obirini çağırdı, Muhammedin Resulullah olduğuna şehadet edermisin» diye sordu o da «evet» dedi, «Benim Resulullah olduğuma şehadet edermisin? deyince de «ben dilsizim, ben dilsizim, ben dilsizim» dedi Müseylime de bunu katletti. Bu haber Resulullaha vasıl olunca: «şu maktul sıdk-u yakîni üzere geçdi mübarek olsun, obirine gelince, o da Allah’ın ruhsatını kabul etti. Binaenaleyh buna da beis yok» buyurdu. Bu ma'na (........) ayetinde daha sarihtir. Hafiyye vezninde takıyye: Canını veya ırzını veya malını düşman şerrinden muhafaza etmek demektir. Düşmanlık da iki türlüdür. Birisi ıhtilâfı dine binaen adavet ki, kâfirin mü'mine adaveti gibi, diğeri de mal-ü meta', mülk-ü imaret gibi ağrazı Dünyeviyyeden naşi adavettir. Binaenaleyh takıyye dahi bu surette iki kısımdır. Bunların tafsıli ahkâmı Fıkha aittir. Tefsiri alusîde ve Razîde telhıs de edilmiştir. İşte korunmanın böyle muhtelif cihetleri vardır. Ve her halde asıl ıttıka Allah ıttıkasıdır. Allah mü'minlere (........) ruhsatını vermekle beraber (........) buyuruyor ki, mabadindeki iki âyet de bunu izah eder. Yehudîler (........) = biz Allah’ın oğulları ve ahibbasıyız» demişlerdi. Müşrikler de Allah’a mahabetimizden dolayı bizi Allah’a iyice yaklaşdırsınlar diye putlara tapıyoruz, demişlerdi. Necran murahhasları da «biz Allah’a mahabbetimizden dolayı Mesihi ma'bud tanıyoruz» demişler, bunlara karşı buyuruluyor ki, (........) Mahabbet, nefsin kemal idrak ettiği bir şey'e öyle bir meylidir ki, ona tekarrub için lâzım gelen esbab-ü vesaile sevkeder. Binaenaleyh Muhibbin gayesi mahbubun rızasına nailiyyet ve gazabından tevakki etmek olduğundan mahabbet iradei tâati ve ictinabi ma'sıyyeti muktazîdir. Her hangi bir nefis kemali hakikî ancak Allah’ın olduğunu, bütün vücudda gerek kendinden ve gerek maadasından gördüğü, göreceği, tasavvur edebileceği her hangi hayr-ü kemalin Allahdan ve Allah ile ve Allah’a olduğunu idrâk ettiği zaman onun bütün mahabbeti Allah için ve Allah yolunda, rızaullah uğrunda olur. Allah dini de tevhid ve islâm olduğundan mahabbeti ancak bu dairede cereyan eder. İradei taatinde ancak bu din hâkim olur. O halde Allah’ı sevenler (........) diyen ve bu emri İlâhîyi tebliğ eyliyen Rasulullaha muhalefet etmemek ve onun gibi kemali ıhlâs ile (........) deyib din'-ü şeriatinde ona ve onun ta'limat-ü tebligatına tabi' olmak ve onu nümunei imtisal addeylemek lâzım gelir. Bunun hılafı ben Allah’ı severim amma emrini dinlemem, onun sevdiğini sevmem ve onu sevenleri, onun yolunu göstermek üzere gönderdiklerini sevmem, onlara benzemek istemem demektir ki, bu da ben kendimden başka birşey sevmem, tarikı tevhidde yürümem demektir. Rasulullaha ittiba' etmemek (........) dememek ve bu düstur ile hareket etmemektir. Bu da Allah’ı sevmemek ve Allah’ın gufran ve rahmetinden mahrum kalmaktır. Rıvayet olunuyor ki, |
﴾ 30 ﴿