32

De ki, Allah’a ve Peygambere ıtaat edin; eğer aksine giderlerse şüphe yok ki, Allah kâfirleri sevmez

(........) nâzil oldu. Ve öyle bir şüphenin varid olmıyacağını gösterdi.

Ya'ni Rasulullaha mütabeat Nesârânın İsa hakkında dedikleri gibi ulûhiyyete teşrik etmek, mahabbeti İlâhiyeyi taksim ve üç şerike tevzi' eylemek

değil, yalnız (........) diye bütün mahabbeti münhasıran Allahda toplayıb ancak Allah’a arzı teslimiyyet ile ıtaat etmekte ve binaenaleyh Muhammede dahi sırf Allah’ın bir Rasulü, bir elçisi, bir me'muru, hidayet ve evamiri İlâhiyenin bir mübelliği olduğu haysiyyetten ve mahza Allah için ittiba' ve ıtaat eylemektir. Birine ittiba' ederken onun karşısında istıklâline müdahale edecek diğer birini veya ikisini dahi hısaba katmak başka, müstakıllen ve münferiden ona ittiba' ederek onun namına, onun bir bendesini, bir me'murunu tanımak yine başkadır. Bir Rasulu tanımak, onun kendisini değil, gönderen mürsilini, efendisini tanımaktır. Rasulü tanımamak da efendiyi tanımamaktır. Meselâ bir devletin elçisini me'murunu reddeylemek, o devleti ve kanunlarını reddeylemek olduğu gibi Allah’ın Rasulünü reddeylemek de Allah’a küfür ve küfrandır. Binaenaleyh Allah’ın Rasulüne ıtaat etmekten çekinenler, Allah’a taatten kaçınan kâfirlerdir. Allah da kâfirleri sevmez, küfrün hiç bir kısmına razı olmaz, eğer Hirıstiyanlar Allah’ı sevselerdi İsayı Allah’ın bir Rasulü olmak üzere tanırlar ve ona bir ilâh olarak ıbadet değil, bir Rasul olarak ıtaat eylerlerdi. Eğer ancak Allah’ı seviyorlar ve İsaya Allah’ın bir Rasulü olarak ıtaat ediyorlarsa sıfatı risalette Rasulün zât-ü şahsıyyeti değil, ancak mürsilinin ızzet-ü haysiyyeti nazarı itibara alınmak lâzım geleceğinden Hatemülenbiya olan Muhammed Rasulullahı da tanırlar ve ıtaat ederlerdi. Onlar Allah’ı sevseler, Allah’ın Rasullerinden ba'zısını tanıyıp ta birini ayırmazlar, tanımamazlık etmezler (........) derler, Muhammedi de tanırlardı. Bunu ayırıb tanımamaları İsayı Allah için değil, bizzat kendi zati, kendi şahsıyyeti için sevdiklerinden, Allah’ı ve İsanın Allah tarafından tebligatını tanımadıklarındandır. Bu noktai nazardan Nesârâ bir Rasulü tefrik ettikleri gibi Yehudîler de iki Rasulü tefrik etmişler, Hem İsayı hem Muhammedi reddederek hazreti Mûsanın sıfatından ziyade şahsıyyetinde ısrar eylemişlerdir. Binaenaleyh bu cihetten Nesârânın küfrü bir ise Yehudîlerin küfrü iki diğer müşriklerin daha ziyade, alelıtlak din ve ülûhiyyeti nefyedenlerin de namütenahîdir. Velhasıl Allah’a ıtaat ile Rasulüne ıtaat beyninde bir telâzüm vardır. Fakat bunda Allah gibi sevmekle Allah için sevmek arasındaki büyük farkı unutmamak lâzım gelir. Allah gibi sevmek (........) Allah’a bir ortak bir denk sevmektir. Allah’a şirk ve küfürdür ki, Nesârânın İsaya mahabbet ve ittibaı böyledir. (........) değil (........) Allah için sevmek ise ancak bir Allah’ı sevmek ve bilâ şaibe tevhid üzere sevmektir. Sûrei Bakarede bu nokta ızah edilmiş bulunduğundan (........) diye ittiba'ı Muhammedî ile emri o münafıkın tevziratı gibi Nesâranın İsaya ittibaı suretinde bir şüphe ile telakki eylemekden kat'iyyen tevakkı eylemelidir. (........) emrile muhatab olan ve bu emirleri tebliğ eden hazreti eden hazreti Muhammedin tabi'leri (........) tabiıyyetinden çıkmamak ve Allahdan başkasını sıfatı ülûhiyyete teşrik etmemek için bu ittiba' ile mükellef ve bu ittiba ile mahabbeti İlâhiyyeye mazhar olurlar. Ve hattâ bu alelâde bir ittiba' da değil, kemali rıza ile ıtaat olmalıdır. Ve bu ıtaat doğrudan doğruya Allah’a ıtaattir. Çünkü şahsıyyet ve enaniyyeti Muhammediye haysiyetile değil risaleti Muhammediye haysiyyetile saniyen ve binniyabe bir ıtaattir. (........) demektir. Hırıstiyanların Isada tevehhüm ettikleri gibi haşa vahdaniyyeti İlâhiyye şahsıyyeti Muhammediyede fani olmuş değil bilâkis şahsıyyet ve hakikati Muhammediye vahdaniyyeti İlâhiyede fanî olmuştur. Lisanı Muhammedîden işidilen (........) nefsi Muhammedînin enaniyyeti şahsıyyesi, vicdanı ferdîsi ve nefsanîsi değildir. O (........) diye kendini, kendi benliğini temamen Allah’a teslim etmiş, Muhammed kendini değil, Allah’ın olduğunu bilmiştir. O (........) dediği zaman Allah’ın karşısında ahzı vücud etmiye çalışan, ilâhiyyeti beşeriyyete indirmeğe uğraşan bir benlik değil, bil'akis fani beşeriyyeti hadıdı şirk ve süfliyyetten kurtarıb Allahü teâlânın kurbi ehadiyyetine, rıdvanı ekberine eriştirmek için taayyün etmiş bir Resulullahın vicdanı ubudiyyet ve risaletini söylemiştir. Bu nokta o kadar mühimdir ki, vahdaniyyeti ilâhiyeye şehadetle imanda hiç bir şüpheye mahal bırakmamak için bu vicdana bir şuuri sarih ile şehadet de şarttır. (........) ile iktifa edildiği takdirde Nesârânın şüphesine veya Allah’ın beşerî bir mahlûk bir (........) de fenası tarzında bir vahdeti vücud telâkkisine imkân kalabileceğinden buna (........) şehadetinin zammı da lâzımdır. Zira ülûhiyyet İsaya gelmiş, Allah İsada fani olmuştur fikri batılında bulunan bir kimse hakikatte Allah’ı nefyetmiş bulunduğu halde zu'müne göre (........) diyebilir. Ve bunun altında fakat Allah İsadır veya İsadadır gibi bir akîde gizliyebilir. Kezalik diğer birisi de (........) derken fakat Muhammed Allahdır gibi batıl bir vahdeti vücud akîdesi gizliyebilir. Halbuki şirki mahz, tatılimahız, hulûl, Allah’a nasıl bir küfr ise Allah’ı âlemde veya eczaı âlemden her birinde fani vaya müstağrak kılmak suretindeki vahdet da'vası da öylece batıl ve öylece bir küfürdür. Tevhidi hakta bütün masivallah Allahda fanidir, her şey Allah’a irca' olunur. Allah kendinden başka hiç bir şey'e irca' olunmaz, Allah her şeyi örter, hiç bir şey Allah’ı örtemez, Allah’ı, âyatullahı örtemeğe çalışan kâfirleri de Allah sevmez. İşte bütün bu şübhelerden dolayı şehadeti risaleti tasarih edilmedikçe vahdaniyyeti ilâhiyeye Allah’ın kendi şehadeti gibi hakikî ve salim bir şehadet yapılmamış olacağından islâmda bu iki şehadetin cem'i şart olduğunu ve Allah’a itaat ile Resulüne itaat mütelâzim bulunduğunu ve Allah’ın rıdbvanına mağfiretine rahmetine irmek ancak bu suretle olacağını bilhassa ihtar etmek üzere (........) buyurulmuştur.

Şu halde bahs ülûhiyyetten risalet intikal etmiş olmakla Resulullahın sıfatı risaletini tahkik ve takrir ve bir silsilei tekâmül ile ıstıfayı ilâhîye mazhar olmuş bir nübüvveti kadime hanedanından bulunduğunu tesbit ve te'yid eylemek üzere evvel emirde beşeriyyeti adiyyeden mümtaz olan mahiyyeti risaleti ve alelûmum enbiyanın celâleti kadirlerini tefhim etmek ve badehu ruhı Nasraniyyete geçib Hazret-i Meryem ile oğlu Hazret-i İsanın hallerini ve islâm-ü tevhide keyfiyyeti davetini ve bu miyanda Hazret-i Zekeriyya ve Yahyanın ulûvvi kadirlerini beyan ederek hem hakkı tahkik ve izhar hem de bütün bunlar hakkında Yehud ve Nasârânın ifrat ve tefrıtlarını ibtal etmek, daha sonra bunların İbrahim aleyhisselam hakkındaki mücadelelerinin de butlânını göstererek müşarünileyhin Yehudiyyet ve Nasraniyyetten nezahetini isbat eylemek ve nihayet bütün Peygamberlerin yalnız bir Allah’a ibadet ve tâattan başka bir esas ta'kib etmediklerini, kendilerine veya melaikeye veya diğer enbiyaya ibadete da'vet ihtimali gibi bir şaibeden müberra bulunduklarını ve binaenaleyh risaleti Muhammediyyenin ezher cihet sübutunu ve islâmdan başka bir din aranamıyacağını beyan ve tebliğ eyledikten sonra ahkamının icrasına geçilmek için evvela buyuruluyor ki,

(........)

32 ﴿