64De ki, Ey ehli kitab! gelin: Sizinle bizim aramızda müsavi bir kelimeye, şöyle ki, Allahdan başka ma'bud tanımıyalım ona hiç bir şey'i şerik koşmıyalım, ve ba'zımız ba'zımızı Allahdan beride Rab ittihaz etmesin, eğer buna karşı yüz çevirirlerse o vakit şöyle deyin: Şahid olun ki, biz hakikaten müslimiz: müsalemetkârız (........) İşte hurriyyet ve müsavat davasının bütün miftahi halli buradadır. Birbirimizi rab, mevlâ, hâkimi mutlak tanımıyalım, bütün harekâtımızı bir hakkın emriyle ve Allah’ın rızasiyle ölçelim. Allah’ı bırakıb da onun madununda ve hakkın hılâfında bir tabi'iyyet misakımız olmasın, hepimiz Allah’a kul olalım, ve kendimizi ancak ona mahkûm bilelim, yekdiğerimize de ancak bu noktai nazardan tabi ve merbut olalım, hiç birimizin hakkına tecavüz etmiyelim, Allah’ın onu ta'yin ettiği vazifeye de Allah için itaat edelim. Asıl misak ve asıl vicdan bir Allah’ın emrine itaat olunca her ıhtilâf mülâhazai hak ve kanunı hak ile hallolunur. Ve hiç bir kimsenin arzui mücerredi hâkim olmaz. Binaenaleyh İsayı da rab tanımayalım. Onu da Allah’ın bir kulu ve bir Resulü tanıyalım, kezalik Papalar, Kırallar, rüesa hep böyle, her birine Allah’a itaatleri ve hakkı taharrileri noktai nazarından bakalım.» Vaki' olan bir suale karşı Resulullah ehli kitabdan iman edenlere «siz hani Papaların ve sairenin sözlerine mücerred onların sözleri olduğu için itaat etmez mi idiniz. İşte o, onları rab ittihaz etmektir» buyurmuştu. Burada siyak en ziyade Hazret-i İsaya rab diyen Nesârâya müteveccihtir. Bu gün bazı İncil tercemelerinde bunun muallim demek olduğu gösterilmiş ise de akidei teslis mevcud iken bu te'vil kâfi olamaz. Hatta (........) medlûlünce muallimi hakikî yine Allahdır. Fakat Ehli kitab tevhidi haktan değil, teştiti kelimeden hoşlandılar, Âli Imran ile Âli İbrahim beyninde bir cihheti vahdet olan İbrahimi bile her biri kendilerine nisbet ederek Yehudî idi veya Nasrânî idi dediler. Bunlara karşı cevaben buyuruluyor ki,; (........) |
﴾ 64 ﴿