144Muhammed de ancak bir Resuldür ondan evvel Resuller hep keldi geçti, şimdi o ölür veya katledilirse siz ardınıza dönüverecek misiniz? Her kim ardına dönerse elbette Allah’a bir zarar edecek değil, fakat şükredenlere Allah yarın mükâfat verecek (........) rivayet olunuyor ki, Uhud günü iki ordu çarpışmaya başlayıb har kızışınca Resulullah «şu kılıcımı hakkıyle kim alır da bükülünceye kadar düşmana çalar» buyurmuş ve onu Ebudücane Simâk İbn-i harşetelensarî almış ve başına da kırmızı sarık sarıb salınarak ve (........) diyerek maiyyetinde bir kaç müsliman ile beraber harbe dalmıştı. Resulullah «bu azametli yürüyüşü Allah ve Resulü sevmez amma bu makam, müstesna buyurdu. O da karşısına kim gelirse vurub öldürüyordu. Hazret-i Ali ve Hazret-i Hamze ve Sad İbn-i ebî Vakkas düşman saflarına dalarak pek kahramanane harb etmişler ve Hazret-i Ali kılıcı bükülünceye kadar çarpışmıştı. Bu suretle Allah müslimanlara nusrat ihsan etmiş, müşrikler hayli telefat vermiş ve bozulmuştu da ganimet toplanmağa başlanmıştı. Bunu gören okçuların ekserisi ganimete iştirak etmek için kumandanları Abdullah İbn-i cubeyrin men'ine rağmen mevkilerini bırakıb koştular. Müşarün'ileyhin yanında ve Resulullahın muhafazasını emrettiği o mevkı'de ancak sekiz kişi kaldı. Düşmanın sağ cenah kumandanı olub ilk önce Hazret-i Zübeyrin karşısında ric'at etmiş bulunan Halid İbn-i Velid kalan okcuların azlığını ve arka tarafın boşa kaldığını görünce derhal iki yüz elli kadar süvari ile Şı'b tarafından şiddetli bir hücum yaparak kalan okcuları şehid edib askeri islâmı arkadan vurdular ve yarıb dağıttılar ve bütün kuvvetleriyle Resulullaha doğru hücum ettiler. Eshab-ı kiram şiddetle çarpıştılar, otuz kadar zat musab oldu, Abdullah İbn-i Kamie sokulub Resulullaha bir taş atarak mubarek rabaiye dişini kırdı ve veçhi saadetini yaraladı ve katil massadiyle atıldı -bir rivayette taşı atan Utbet İbn-i Ebi vakkas idi- Mus'ad İbn-i Omeyr müdafaaya şitab etti. Fakat İbn-i Kamia bunu şehid etmiş ve Resulullahı katleylediği zannile dönmüş «Muhammedi katlettim» demiş idi. O zaman kim olduğu belli olmıyan birisi (........) malûmunuz olsun Muhammed katlolundu» diye acı bir haykırış haykırmış ve bu ses hemen intişar edivermekle her taraftan halk dönüb kaçmağa başlamışlardı ki, hatta bu bağıranın İblis olduğu söylenmiştir. Resulullah ise (........) Allah’ın kulları bana doğru» diye çağırıyordu. Bu sırada Eshabdan ilk evvel Kâ'b İbn-i malik kendi tabirile miğferin altında parlayan gözlerinden «Resulullahı tanımış, en yüksek sesiyle «ey ma'şeri müslimîn! müjde Resulullah işte» diye alabildiğine bağırmış, Resulullah da ona sükût işareti vermiş, hemen otuz kadar Eshab Resulullahın yanına toplanmışlar ve himaye etmişler ve nihayet müşrikleri def'eylemişler ve mütebakisi dağılmışlardı. «Muhammed katlolundu» şayiası üzerine çok sarsılmışlar ve perişan olmuşlardı. Bir kısmı «muharebeden sarfı nazar edelim» demişler, ellerini salıb oturmuşlar, ba'zıları «Abdullah İbn-i Übeyye gidecek bir adamımız olsa da bize Ebusüfyandan bir eman alıverse» diye söylenirmiş, bir takım münafıklar da «Muhammed Peygamber olsaydı katlolunmazdı, artık eski dininize dönünüz ve ıhvanınıza müracaat ediniz» diye izharı nifak ederlermiş. Binaenaleyh bütün bunlara karşı Enes İbn-i Nadr Hazretleri -ki, Enes İbn-i Malik Hazretlerinin amcasıdır- kalkmış «ey kavim! eğer Muhammed katlolundu ise rabbı Muhammed hayy ve lâyemuttur. Resulullahdan sonra sağ kalıb da ne yapacaksınız? onun muharebe ettiği uğurda muharebe edin ve onun öldüğü uğurda şeref-ü şan ile ölün» demiş, ba'dehu «Allah’ım şunların dediklerinden sana i'tizaz ederim ve şunların -yani münafıkların- yaptıklarından sana teberri eylerim» diye dua ettikten sonra kılıcını çekib muharebeye atılmış ve şehid oluncaya kadar harb etmiş ki, yetmiş yara aldığı rivayet olunuyor. Ve bir takım zevat da aynı suretle şehid olmuşlardır ki, Sa'd İbn-i Rebi' ve kanlar içinde yuvarlanan ensârî bu cümleden idi. Kaçanların ba'zıları Medineye kadar gitmişler ve ekserisi dağda kalmışlar ve sonra toplanmışlar ve düşman açıldıktan sonra Resulullah da maiyyetindekilerle beraber oraya çıkmış ve birleşmişlerdi. İşte bu âyet bu katil şayiası üzerine terki vazife edenleri terbiye ve makamı sıddikîne irşad için nâzil olmuştur. Vak'a şayıai katl üzerine olduğu halde ayette mevtin takdimi Resulullah hakkında katlin vakı' olmadığı ve olmayacağı ve fakat mevtin behemehal vukubulacağı cihetle bilhassa vefatı Peygamberî sırasında zuhur edecek hâdisata celbi dikkat etmek ve o noktayı nazarla terbiyei diniyyeyi takviye eylemek hikmetini tazammun eylemektedir. (........) buyurulmuş olduğu halde bir takım Eshabın katil şayiasına nasıl ihtimal verebildikleri mes'elesine gelince: evvelâ bunun o zaman nâzil olmuş bulunduğu malûm değildir. Ve katledilmiş Peygamberler de vardır. Saniyen her âyet herkesin malûm olmıyabilir, salisen herkes için her bildiğini her zaman ve her makamda derhatır etmek kabil olamaz. Alelhusus böyle dehşetli haileler karşısında şiddeti teessür ile bildiğini unutmak avarızı beşeriyyedendir. Netekim Hazret-i Ömer vefatı Peygamberî günü işbu (........) âyetini ancak Hazret-i Ebibekrin ihtariyle derhatır etmişti. «İNKILÂB ALEL'A'KIB» esasen ökceler üzerine dönmek demektir ki, asker yürüyüşünde olduğu gibi tam sağdan veya soldan geri dönmektir. İki ökceyi birden yerinde çevirmek suretiyle (........) ayakları çaprazlaştırdığından yürümeyi imkânsız bırakır. Kur’ân’da bu tabir ya harbde firardan kinaye veya dinde irtidaddan mecaz olmak üzere iki ma'naya muhtemildir. Burada zahir olan irtidad ma'nasıdır ki, harbden firar dolayısiyle istifhamı inkârî ile «irtidad mı edeceksiniz» diye bir tevbih ifade eder. Ve vefatı Peygamberîden sonra müslimanların vazifelerini ıhtar eyler. Ve bu tevbih-ü ıhtarın hasılı da şu olur: Muhammed ancak bir Resuldür. Ondan evvelki bütün Resuller ise gelmiş geçmişlerdir. Binaenaleyh Muhammed de onlar gibi gidecektir. Bu cihetle onun diğer Enbiyadan bir farkı yoktur. Peygamberlerin tebliğ ettikleri şeriatlerin bakası için de kendi bakaları şart değildir. Evvelki Peygamberlerin hepsi vefat etti. İman eden tabi'leri sebat edib dinlerini muhafaza ve müdafaa eylediler. Risaletin hükmü budur. Risaleti Muhammediyyenin hükmü de başka değildir. Bu böyle iken şayed Muhammed, vefat eder veya katlolunursa siz onun dininden dönüverecek veya onu müdafaa etmiyecek misiniz ki, bir katil şayiası üzerine kaçmıya kalkdınız? Hayır, vefatı Muhammedîden sonra sizin hayr-ü menfaatınız dönmekte değil, sebattadır. O zaman bu vazife temamen size kalacak ve siz ahdinizde durub onu eda ederseniz şakirînden olacaksınız ve behemehal Cenâb-ı Allah’ın mükâfatına ereceksiniz. Netekim Enbiyai salifenin ümmetleri de ancak böyle mes'ud olagelmişlerdir». Burada (........) nazmı celili Resulden hal veya sıfat veya bir cümle-i istinafiye olarak bir kübrâ mevkıindedir, Ve bütün Resullere ammolduğu zahir bulunduğundan Hazret-i İsa dahi bundan dahil olmuş bulunur. Ve bu nassı ammın mütevatir olmıyan hadîslerle tahsısı caiz olmamak lâzım gelir (........) âyeti de nefyi katil ve salbde kat'î ise de alel'ıtlak nefyi mevtte kat'î olmadığından bunu muhassıs olamaz. Binaenaleyh Hazret-i İsanın ölmediği ve nüzul edeceği hakkında varid olan ehadisi sahihanın manâsını mevti ma'ruftan başka bir veche hamletmek ıktiza edecektir. Çünkü (........) nassı ammının umumî üzere cari olmadığı farzedilecek olursa âyetin temamii takribi cayi işkâl olacaktır. Zira kazıyye, külliyye olmadığı takdirde bazı Enbiyada sebkı misal ile tecvizi mevt sahibi olsa bile hepsinde vahdeti hükmü isbat edecek olan tahkıki mevt sabit olmıyacaktır. (........) Burada şakirînden murad, islâmda sebat ederek ifayi vazife edenlerdir. Bunun için sabitîn veya tai'în ile tefsir edilmiştir. Hazret-i Ali sabitîn ile tefsir eder, ve der imiş ki, «bunlar Ebû Bekr ve arkadaşlarıdır. Ve Ebû Bekr emîri şakirîndir». Binaenaleyh âyet, katil şayiası üzerine ric'at ve firarın irtidad değilse de ona yakın bir kebîre olduğunu ifham ile bir tevbih ve mü'minîni makamı sıddıkîne i'lâ edecek bir terbiyeyi muhtevi olduğu gibi bilhassa vefatı Peygamberî sırasındaki irtidad vekayiinin ve Hazret-i Ebi Bekrin bunlara karşı metaneti sıddıkîyyesiyle muvaffakiyyatı cemilesine bir işareti muhtevidir. Ve bu şükrânın Dünyada mükâfatı da devleti islâmın teessüsü olmuştur. |
﴾ 144 ﴿