145hem Allah’ın izni olmakdıkça kimseye ölmek yok: o va'desile yazılmış şaşmaz bir yazı, bununla beraber kim Dünya sevabını isterse ona ondan veriniz, kim de Ahıret sevabını isterse ona da ondan veririz, şükredenlere ise muhakkak mükâfat vereceğiz (........) Katil şaiyası üzerine perişan olanlar üzerinde iki hisden biri veya her ikisi âmil olduğu anlaşılıyor ki, birisi vefatı Peygamberîden son derece müteessir olarak her şeyden vaz geçmek, diğeri de düşman karşısında ölümden korkub can hevline düşmektir. (........) evvelkine cevab olduğu gibi işbu (........) de ikinciye veya her ikisine karşı tesliye ve irşadı mutazammın olarak metanet ile cihada sevk ve bu babda bu iki endişenin bile bir mazaret teşkil edemiyeceğini beyan etmektedir. Filvaki Allahü teâlânın izn-ü iradesi taallûk etmeksizin hiç bir kimsenini ölmesi ihtimali yoktur. Gerek döşekte olsun gerek katlile olsun alel'ıtlak ölüm böyle olunca Allah’ın iradesi taallûk etmeden ne düşmanın savletiyle ne de kendi arzusiyle kimse ölmez. Demek Muhammed vefat eder veya katlolunursa düşmanın savletiyle değil, Allah’ın izniyle olacaktır. Kezalik her hangi bir şahıs da ölecek veya katledilecek olursa o da düşmanın savletiyle değil Allah’ın emriyledir. Ve bunun böyle olduğu da Uhud vak'asının netaici tecribeviyyesinden biri olmak üzere sabittir. Eğer böyle olmasa idi o gün hiç kimse kurtulamazdı. Binaenaleyh her iki takdirde Allah’ı unutmamak ve iradei İlahiyyeye kemali rıza ile itaat edib ifayi vazife etmek lâzım gelir. Meydanı harbde vazife ise küffara karşı koymak ve ı'lâi kelimetillâh uğurunda hiç bir şeyden endişe etmemektir. İyi bilmelidir ki, korkunun ecele faidesi yoktur. Kâfirlere mağlûb olanlar bir müddet berhayat kalsalar bile irtidad tehlükesine maruzdurlar. Allah’ın izniyle ölüm ise (........) müeccel bir surette yazılıdır, Yani indellah bir vakti malûm ile mukadderdir ki, ne ileri gider ne geri kalır.» - Bir insanı vakı'de her hangi suretle ölecekse öyle ölür. Ve anın dünyada iki ömrü yoktur. Binaenaleyh iki eceli de yoktur. Ba'zı kimseler eceli müsemma ve eceli kaza diye iki ecel tasavvur ederler. Ve zavallı ecel yetmeden kazaya uğradı derler. Bilmezler ki, vakı' ne ise ömür, ecel odur. Ve o kimsenin indallah vakti ma'lûmu ondan ibarettir. Bundan maadası hakikaten değil, imkânı zatî ve aklî üzerine mübteni farzıyyat ve ihtimalâttır. Herkesin vakı'de ömrünün, ecelinin vahdeti, inkâr imkânı bulunmıyan bir hakikati bedihiyye olduğu halde bir takımlarının bunu bir mes'elei mu'dıle imiş gibi ecel bir mi iki mi diye bahse kalkışmaları mes'eleyi kavrayamamalarından neş'et eder. Evet, sirri kader malûm olmaz ve berhayat bulunan bir kimsenin ne vakıt ve ne suretle öleceğini de Allahdan başka kimse bilmez. Sünneti ilâhiyyede esbabı mevt olarak tanınmış bir çok şeyler de vardır. İnsan ecelinin ne olduğunu bilmediği için bunlardan tevakki de etmelidir. Ve fakat her halde şunu bilmelidir ki, bu tevakki ne iradei İlâhiyyeyi tagyir, ne de indallah malûm ve hakikaten mukadder olan eceli tebdil eder. Binaenaleyh endişei mevt. Tekakyyüdatı hayatiyye Allah’a karşı olan vezaifi mühimmeyi unutturmamalıdır. Çünkü hayat ve mematın bizzat medarı mahza meşiyyetullahtır. Ve bunda kimsenin medhali yoktur. Fakat hayattan istifade ve semeratı hayatı ıktitaf edebilmek hususu böyle değildir. Bu cihet iradatı beşeriyye ile alâkadardır. Bunun için buyuruluyor ki, (........) ve her kim dünya sevabı murad ederse onu dünya sevabından veriniz (........) herkim de ahıret sevabı murad ederse onada ahıret sevabından veririz- (........) kayidleri gösteriyor ki, murad edilenin hepsi verilmezse de her halde biraz olsun verilir. Ve iradei abid büsbütün hükümsüz kalmaz. Burada sevabı dünya fırkası ganimet arzusiyle koşanlara bir ta'rizı mutazammındır (........) şakirler ki, ni'meti islâmda sebat edib Allah’ın kendilerine ihsan ettiği kuvvet-ü kudreti ma hulikalehi olan tâate sarf ederek şükrünü eda ederler ve hiç bir mania karşısında bundan inhiraf eylemezler. Bu şakirînden murad ya (........) ile şüheda ve sair mücahidîni ma'huledir. Veya (........) ile alel'umum şakirîn cinsidir ki, mücahidîni mezkûre bunda duhuli evvelîn ile dahildirler. Burada cezaı şükürden murad da sevabı uhrevî olduğu siyakından zahirdir. |
﴾ 145 ﴿