154sonra o gamın arkasından üzerinize bir emniyyet indirdi: bir uyku ki, içinizden bir taifeyi sarıyordu, bir taife de nefisleri sevdasına düşmüşlerdi: Allah’a karşı cahiliyye zannı nâ hak bir zan besliyorlardı: "var mı bize o emirden bir şey?" diyorlardı, "hakikat emrin hepsi Allah’ın" de, onlar nefislerinde sana açamadıkları bir şey gizliyorlar: "bizim emirden bir hıssamız olsa idi burada katlolunmazdık" diyorlar, deki: "evinizde de olsa idiniz üzerlerine katil yazılmış bulunanlar yine çıkacak düşüb kaldıkları yerleri çaresiz boylıyacaklardı, Allah sinelerinizdekini yoklamak ve yüreğinizdekini meydana çıkarmak içindir ki, bunu başınıza getirdi, Allah sinelerin kühnünü bilir (........) o gamdan sonra Allah size bir emniyyet bir uyku verdi ki, içinizden bir kısmını bu uyku basıyor, sarıyordu.» -Ma'lûmdur ki, insanı şiddetli korku içinde uyku tutmaz, uykusuzluk devam ettikçe de perişanlık izdiyad eder. Binaenaleyh böyle bir hal içinde uyuyabilen korkuyu unutmuş, bir emniyyet duymuş, bir sükûneti kalbiyye bulmuş demektir. Rivayet olunuyor ki, müşrikler cereyanı vakıadan sonra Uhudden açılırken yine geleceğiz diye tehdid savurarak açılmışlardı. Müslimanlar da vaz'iyyete nazaran emin olamıyorlar. Düşmanın sahta bir ric'atle iğfal ederek tekrar hücum etmesinden veya giderken Medineye bir baskın yapmasından pek ziyade endişe ediyorlardı ve hatta düşman dönüb şiddetle bir hücum daha yapacak olursa bütün bütün mahvolmak tehlükesinin bile baş göstereceğinden korkanlar bulunuyordu. Bunun için kalkanlarının altında kıtale amâde bir halde duruyorlardı. İşte bu havf-ü keder içinde bulundukları bir sırada idi ki, Allah bir emniyyet verdi. Uyuklamağa başladılar. Hazret-i Zübeyr demiştir ki, «korkunun şiddetlendiği sırada ben Peygamberle beraberdim. Allah bize bir uyku verdi ki, beni uyku basıyordu ve uykum arasında rü'ya gibi «Muattib İbn-i Kuşeyr» in (........) dediğini vallahi itişiyordum». Ebû Talha Hazretleri de demiştir ki, «Uhud günü başımı kaldırdım kimi gördümse kalkanının altında uykudan eğilmiş idi, o gün ben de uyku basanlardan idim, elimden kılıcım düşerdi alırdım. Sonra kamçım düşerdi alırdım.» Böyle bir emniyyet uykusu Bedirde dahi vakı' olmuştur (........) = Enfal» ki, bunlar varidatı Rahmaniyye ve sekineti İlâhiyye cümlesindendir. Bu uyku alel'âde bir uyku olmayıb fevkal'âde bir iânei İlâhiyye olmuş ve müslimanlar bundan bilvücuh istifade etmiştir. (........) nazmından anlaşılıyor ki, orada bütün mü'minlere inan bu uyku hepsini birden gaşyetmemiştir. Velhasıl bu askerde iki taife vardı: Mü'minler, münfıklar. Mü'minler Muhammed aleyhissalâtü ves-selâmın Allah tarafından hak Peygamber olduğuna ve sözleri hevadan olmayıb vahyi hak bulunduğnua cezmetmiş ve Allah’ın bu dine nusrat edeceğini ve bütün dinlere galib kılacağını da Peygamberden dinlemiş bulunduklarından bu vak'ai fecianın, köklerini kesecek bir istısale kadar varamıyacağına imanları muktezasınca kat'î ümidleri vardı. Bu sayede o korkulara rağmen emniyyetleri münselib olmamış (........) sirri de tecelli etmiş bulunduğundan kendilerini uyku tutabilmiş ve bununla bütün bütün sekinet bularak korkuları külliyyen zail olmuş ve kendilerini toplamışlardı. (........) diğer bir taife de nefisleri derdine düşmüş kendilerinden başka bir şey düşünmiyor. Dine Peygambere ehemmiyet vermiyor, Agrazı nefsaniyyelerile uğraşıyorlardı ki, onlar Münafıklar idi.- Nübüvveti Muhammediyyede şekk üzerine bulunuyorlar. Ve muharebeye ganimet hevesile veya fikri ıhtilâl ile gelmişlerdi. Ekserîsi daha bidayette Abdullah İbn-i übey ile beraber savuşub gitmiş bir kısmı da kaçamamış kalmıştır. Vak'a bu hale tahavvül edince ibtida gönüllerinde intikam almış gibi bir memnuniyyet hissettiler, sonra da her iki taraf için şüpheli mevkı'de bulunduklarından dolayı korkuları iştidad ettikçe etti. Gözlerine uyku girmedi (........) cahiliyye kafasile Allah’a haksız sui zande bulunuyorlar, artık Peygamberin işi bitti, muzmahil oldu zü'munde bulunuyorlar. «Muhammed hak Peygamber olsa idi Allah ona böyle küffarı musallat etmezdi» diyorlar, Allah (........) bir faili muhtar olduğunu bilmiyorlardı (........) Resulullaha gûya danışıyorlarmış, ta'limat istiyorlarmış gibi «gözedilen o emri zaferden bizim için cüz'î bir nasıb var mı?» Diğer bir ma'na ile «bize bir iş bir tedbir var mı?» Diyorlardı ki, bu ta'bir «nasıl ba'dema emri hâkimiyyetten bize de bir hıssa var mı?» Gibi bir maksadı siyasîyi ve yahud «nasıl bu işlerde biz bir dolab çevirebiliyormuyuz? Senin va'dettiğin zaferi akım bırakacak bir rol oynıyabiliyor mi imişiz?» gibi bir garazkârlığı tazammun edebilir. (........) ya Muhammed! Deki (........) emrin hepsi Allah’ındır. Binaenaleyh akıbet bütün galebe onun ve onun dostlarınındır. (........) yahud bütün tedbir onundur. Ezelde takdiri İlâhîsinde ne hükmetmiş ise o olacaktır. Ya Muhammed o münafıklar (........) nefislerinde -ya'ni gönüllerinde veya kendi aralarında- bir şey, bir fikri fasid, bir küfür gizliyorlar ki, onu sana açmazlar. Denilmiş ki, müslimanlarla beraber bir muharebeye geldiklerine nedamet ediyorlardı. Aralarında (........) bizim için o va'dolunan emirden bir şey olsa idi ya'ni Muhammedin va'di doğru olsa idi, yahud bizim re'y-ü tedbirden hıssamız olsa da, re'yimizle hareket edilse idi, burada böyle katle ma'ruz olmaz, içimizden bu kadar maktul vermezdik» diyorlar. Ecelin iki olduğuna kail oluyorlar, esbabı âdiyenin iradei İlâhiyye hılâfına ircayı te'sir edebileceğini zu'mediyorlar.» - «Emr» kelimesi ya umurun müfredi veya evamirin müfredi olduğu emri zaferi tekzib maksadile Nübüvvete bir i'tiraz diğer cihetten yukarıda beyan olunduğu üzere Abdullah İbn-i übeyyin Medineden çıkarılmaması hakkındaki re'yi kabul edilmemiş olduğundan dolayı emr-ü idarei Peygamberîyi bir tahtıe ve bunun altında istişareden daha kuvvetli bir surette emri hükûmete iştirak ve müdahale etmek ve bu garazla Peygamberin emri idaresini istibdadkâr görmek istiyen bir fikri ıhtilâl vardır. Bu münafıklar (........) derken bu garazları besliyorlar. Ve bittabi' ızhar edemiyorlardı. Halbuki evvelâ Resulullah reîsülmünafıkîn olan Abdullah İbn-i ubeyyi istişareye da'vet etmiş idi, saniyen kendisi de rü'yasını anlatmış ve aynı reyide bulunmuş ve fakat şûranın ekseriyyeti çıkmak re'yinde ısrar ettiklerinden dolayı o re'iy hâkim olmuştu. Binaenaleyh bu vaz'iyyet karşısında Resuli ekreme münafıkların bir nevi' istibdad isnad edercesine (........) demeleri müfteriyâne bir tahrifi hakikat idi. Salisen bu vak'a ile tecribe, göstermişdi ki, münafakıların dairei istışareye alınması bile muvafıkı hikmet değildir. Zira Abdullah İbn-i Übeyy, kibr-ü mahvetinden reyinin kabul edilmemesine tahammül edemiyerek igbirarını artırmış ve tedabiri harbiyyenin cereyanına yakından vakıfolarak ona göre orduda ıhtilâl çıkarmağa çalışmıştır. Bu sebeble idi ki, balâda beyan olunduğu üzere (........) âyeti nâzil olmuş ve (........) emri İlahîsi ile bu noktai nazardan da hakikat gösterilmiştir. Ve bunlara rağmen umurı islâmiyyede istibdad olmadığını ayrıca tebyîn için de (........) gelecektir. Şimdi «böyle maktul vermezdik» iddialarına da (........) diye cevab, emir buyurulmuştur. Yani ya Muhammed de ki, «Uhud»e çıkmayıb da evlerinizde yani Medinede bulunsa idiniz maktuliyyetleri yazılmış olanlar her halde devrildikleri yerlere çıkacaklar, yine katlolunacaklardı.»- Zira takdiri İlahî kabili redd-ü tagayır değildir. Ve bundan dolayı Allah’a sui zande bulunmamalıdır. (........) Allah bunları mü'minlere inayeti olmadığından değil nice nice hikem-ü masalih için ve alelhusus sinelerinizdeki ıhlas ve nifakı âleim tecribede imtihana çekmek ve kalblerinizdeki gizli şeyleri vesveseleri, şüpheleri, künahları tasfiye ve tahtir eylemek için böyle yapmıştır. Şunu da bilmeli ki, (........) Allah sinelere musahib olan ve onlardan ayrılmıyan serair-ü hafayayı temamen bilir. Binaenaleyh öyle imtihanlara çekmesi de bilmediğinden değildir. Bunda muktezai rububiyyet olan bir sirri ıstıfa vardır ki, bununla mü'minler mümarese kesbeder, münafıkların da halleri meydana çıkar. |
﴾ 154 ﴿