190elbette o Göklerin ve Yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ard arda gelişinde şüphesiz âyetler var (vicdanları temiz) ülül'elbab için (........) Semavat-ü Arzın yaradılışında ve leyl-ü neharın değişmesinde lâyuad nice âyât ve delâil vardır ki, bütün mülki kâinatın ona mahsus olduğuna ve Allah’ın kudreti baliğa ve kibriya-vü azametine delâlet ederler. Fakat bu âyetler herkes ve her akıl için değil, temiz ve tam akıl sahipleri demek olan (........) içindir. Öyle ülül'elbab ki, (........) - SEMAVAT ve ARZ: Mekân mefhumunun tazammun ettiği bütün uluviyyat ve süfliyyatiyle beraber mevcudatı mekâniyye, HALK: Bunların zat ve sıfatlariyle bulundukları tarz ve keyfiyyatı vücud üzere icad ve ifnalarını ifade eden ılliyyeti hakikiyye mefhumunun hasılı, IHTİLÂFI LEYL-Ü NEHAR: Zaman mefhumunu veren ve harekât ile alâkadar olub bu mevcudatın mahlûkıyyetlerini ve inzıbatlarını gösteren tevali ve tahavvüldür. İşte ulûmi hakkın usuli keşfi işbu «Semavat-ü Arz, leyl-ü nehar halk-u ıhtilâf ve lübb» vakıat ve mehfumları üzerindeki tefekkürdür. Abdullah İbn-i Ömer radıyallahü anh Hazretleri demiştir ki, «Hazret-i Aişeye Resulullahdan gördüğün şeylerin en acibini bana haber ver» dedim, binaenaleyh ağladı ve uzun bir müddet ağladı da sonra dedi ki, «onun her işi acaibattan idi, bir gece bana geldi, yorganıma girdi, hatta cildini cildime ilsak etti, sonra da buyurdu ki, «ya A'işe bu gece bana rabbıma ibadet etmek için izin verir misin? Ben de «ya resulâllah ben senin yakınlığını severim, muradını da severim mezunsunuz» dedim, kalktı, odadaki su kırbasına vardı, abdest aldı, suyu çok da dökmedi, sonra namaza durdu, Kur’ân okudu ve ağlıyordu, Sonra iki elini kaldırdı yine ağlıyordu, Hatta göz yaşlarının yeri ıslattığını gördüm, müteakıben Bilâl geldi, Kendisine sabah namazını izan ediyordu, baktı ki, ağlıyor «ya Resulallah dedi Allahü teâlâ senin matekaddem ve mateahhar zenbini mağfiret etmiş olduğu halde ağlıyor musun? Ya Bilâl buyurdu (........) binaenaleyh ben bir abdi şekûr olmıyayım mı?» Ba'dehu buyurdu ki, «nasıl ağlamıyayım Allahü teâlâ bu gece şunu inzal etti (........) Resulullah bunu söyledi, sonra da (........) vay bunu okuyub da bu babda tefekkür etmeyene». Diğer bir rivayette (........) vay bunu çeneleri arasında çiğneyib de bunda teemmül etmeyene» buyurdu. Sûre-i Bakarede vahdaniyyeti İlâhiyyeyi isbat ve takrir siyakında bu âyetin bir nazîri geçmiş idi, o daha mufassal ve sekiz nevi' delâili muhtevi olduğu halde bunun o esasın bir icmalile beraber siyak ve matlûb noktai nazarından pek dakık bir inkişafı vardır. Bunun için onun nihayetinde (........) bunda da (........) buyurulmuş, Resulullah da buna ondan ziyade derin bir aşk ile alâkadar olmuştur. Demek olur ki, evvelki matlabda alelıtlak akıl kifayet edebileceği halde burada temiz ve halıs akıl demek olan (........) lâzımdır. Çünkü orada vahdadiyyeti İlâhiyyenin isbatile mebadii ma'rifetullah mevzui bahs idi, burada ise o ma'rifette terakki mevzui bahistir ki, bunu maba'dindeki (........) evsafı iş'ar etmektedir. Fahruddini Razî Hazretleri bu terakkî noktai nazarından der ki, «salik ilâllaha evvel emirde teksiri delâil lâzımdır. Fakat kalb bir kerre ma'rifetullah nuriyle müstenir oldu mu? Onun artık o delâil ile iştigali kalbin ma'rifetullahda istiğrakına hicab gibi olur. Zira aklın ma'kulâtı muhtelifeye iltifat ile iştigali taakkulât ve idrakâtında ta'mık ve istiksaya mani' olur. Bunun için salik ibtidai emirde ta'mik ve istiksa ile değil, bir seyri basit ile hareket edeceğinden teksiri delâile talib olursa da nurı ma'rifet bir kerre kalbe düştükten sonra o delâilin taklilini ve mümkin olduğu kadar icmal ve fezlekesini arzu eder ki, kalbin Allahdan gayrisiyle iştigalinden mütevellid olan zulmet zail olsun da envarı ma'rifetullahın tecellisi tekemmül etsin. Netekim (........) fermanında buna işaret vardır. İşte Bakare âyetinde sekiz nevi' âyât ve delâil tafsıl olunduğu halde burada hepsinin esası olan (........) ile iktifa olunması bu terakkı hikmetile alâkadardır. İlh... Hulâsa orada (........) matlûb idi, burada ise (........) matlûbdur. Sûre-i Bakare âyeti (........) âyetini ta'kıb ediyor. Ve binaenaleyh evvel emirde vücud ve vahdaniyyeti İlâhiyye âyetlerini takrir ederek şirkten tevhide götürüyordu, buna akıl kâfi idi. Buradaki âyet ise (........) âyetini ta'kıb ediyor. Ve binaenaleyh ehli imana saltanatı İlâhiyyenin suret ve esrarı tecelliyatını, Allahü teâlânın mülkündeki ahkâmı tasarrufunu sirr-ü gayei hilkati isbat eden âyâtı takrir siyakında varid oluyor. Bu da maarifi akliyye ve nakliyye ile tehzib olunmuş ve vahdaniyyeti İlâhiyyeye iman ile ubudiyyet ve ma'rifette kat'ı merahil etmiş ukuli kâmile ve kulubi mü'mine erbabının kârı olabileceğinden aralarındaki farka işaret buyuruluyor ki, |
﴾ 190 ﴿