79

Sana güzellikten her ne ererse bil ki, Allahdandır, kötülükten de başına her ne gelirse anla ki, sendendir, biz seni insanlara bir Resul olarak gönderdik, şahid ise Allah yeter

(........) sana her ne hasene isabet eder, her ne hayr-ü menfaat' taat-ü sevab nasıl olursa Allahdandır, Kesbin olsa da Allahdandır olmasada.» -Zira Allah murad etmeyince hiç bir şey olmaz. Allahü teâlâ rahmanı rahîm olduğu için de hasenat onun irade ve takdirine, halk-u tekvinine istinad ile beraber rızasına da temamen muvafıktır. Bunun için kesbi beşerin alâkadar olmadığı hasenat mahza ihsanı İlâhî olduğu gibi iradei beşerin taallûk ettiği hasenat da Allah’ın takdir-ü tekvinine, tenfiz-ü tevfikına irade ve rızasına ıktıran etmiş olmak hasebile yine onun bir ihsanıdır. Bunun için enfüsî afakî, maddî ma'nevî, kesbî gayri kesbî alel'ıtlak hasene Allahdan bilinmelidir. Fakat (........) sana her ne seyyie isabet ederse o da kendinden, kendi nefsindendir, kendi günah veya kusurundandır.»- Gerçi (........) mucebince bu da min indillâhdır, Allah takdir-ü irade etmemiş olsa idi bu da olamazdı. Fakat bunda fiil veya terk cihetinden behemehal senin bir sebebiyyetin vardır. Bunun menşei senin kendin, senin arzun veya senin kusurun, senin hatan veya senin aczin, senin mahiyetindir. Zira sen evvel emirde kendi nefsinde ve haddi zatında kadiri kül, mebdei vücud olsa idin elbette kendine hiç bir seyyie isabet ettirmezdin ve hiç bir taraftan sana bir zarar gelmek ihtimali olmazdı. Binaenaleyh birinci derecede seyyienin menşei, aslı adem ve imkânı mahz olan mahiyyeti mahlûkatının aczi zatîsidir. Allah ona her hangi bir lâhzai vücudda ifazai hasene etmemiş olsa o derhal mahv-ü helâk olur.

Saniyen başa gelen seyyiatın bir kısmı arzu ve iradei beşere müterettibdir. Beşer onu nefsinden tecelli eden bir irade ve ıhtiyar ile bilerek veya bilmiyerek bizzat veya dolayısile ister. Hatta ısrar da eder, irade ve ıhtiyar kuvveti nefsinde bir hasene olduğu halde istenne murad, hasene de seyyie de olabilir. Allahü teâlâ da bahîl olmadığından kulunun iradesine izin verib tenfiz ederek muradını halk eder ve taleb olunan seyyie yine min indillâh gelmekle beraber sebeb-ü menşe', nefsi abid, kesbi abdolur ve mes'uliyyet de buna aid bulunur. (........) salisen umumî ma'nâsile seyyie günaha münhasır olmayıb mihnet-ü meşakkate de şamil olduğuna nazaran ba'zı sıkıntılar, elemler vardır ki, tehzibi nefse sebeb ve günahlara keffaret ve binaenaleyh mukaddimei hayr olur. Bu gibi seyyienin de başa gelmesi mücerred nefsin salâhı veya halâsı hikmetine mebni olduğundan bu da min ındillâh gelmekle beraber buna (........) ma'nasına (........) demek sahih olur ise de bunu hasenede saymak daha muvafıktır. Binaenaleyh her ne suretle olursa olsun seyyie evvelâ abde nisbet edilmeli, insan onu kendisinden bilmeli ve maamafih (........) olduğunu da unutmamalıdır. Bu âyetden Mu'tezilenin ef'ali ıhtiyariyyede kul fi'linin halıkı olduğunu istinbata kalkışmaları doğru değildir. Çünkü (........) böyle bir da'vaya münafidir. Velhasıl (........) dır. Fakat bundan cebir anlamamalıdır. (........) izahiyle mütenasib olarak ne cebir ne terk, «Emrün beyne emreyn» bir adalet ve mes'uliyyet anlamalıdır ki, burada (........) fıkrai iymaniyyesinin güzel bir şerhi vardır. Ve bu izah kendini iyi başkasını kötü, iyiliği kendinden, kötülüğü başkasından bilen beşeriyyeti cahile ve mağrurenin gururuna karşı bir ders olduğu gibi, kendisini ne iyilik ne de kötülük hiç bir şeyle alâkadar addedmiyen beşeriyeti atılanın ataletine ve ilişiksizliğine karşı da bir dersdir. Her halde şunu iyi düşünmek lâzım gelir ki, hem (........) olması Allah ile insan arasında mühim bir alâkanın mevcudiyyyetine delâlet eder ki, bu da (........) nassı cehîlinde

ifham olunan niyabet (........) beyanı kibriyasında arz olunan emanet kazıyyeleridir. Nefis her ne zaman kendini ileri sürer, harekât-ü iradatını kendi lusabına yapmağa kalkışırsa niyabet-ü emaneti sui isti'mal etmiş ve menşei seyyie olmuş olur. Ve her ne zaman iradatını hakkı emanetin edası ve vazifei niyabetin icrası noktai nazarından sarfeder, kendini iradetullaha teslim eylerse o zaman da mazharı hasenatı İlâhiyye olur. Ve işte meratibi insaniyye bu iki haysiyyetin tezahüratına merbuttur. Ve bunun en başında mertebei risâlet onun başında da risâleti âmme vardır. Bunun için burada Resulullahın risâleti ammesi tenas olunarak mazharı hasenei külliyye olduğuna işareten buyuruluyor ki,

(........) ve biz seni umum insanlara Resul gönderdik, sen onlara nefsini değil, Rabbının iradatını, kudreti bahiresini göstereceksin.»- Binaenaleyh senin nefsin kendi hisabına zuhurdan müberradır. Sen hiç bir zaman men'şei seyyie olmazsın (........) ve buna şahid olarak Allah yeter. Emri bakka bizzat hakkın şehadetinden daha beliği hiç bir şey yoktur. Sen akval-ü ef'al ve iradatında senin değil Allahü teâlânın kudret-ü irade ve rızasını göstereceksin, hasenatı hakkı tecelli ettireceksin (........) olduğu gibi (........) olduğu da anlaşılacaktır.

Ma'lûmdur ki, Resule itaat asîle itaattir. Bunun için

79 ﴿