92Bir mü'minin bir mü'mini öldürmesi olamaz meğerki hatâ ola ve kim bir mü'mini hatârâ öldürürse mü'min bir esir azad etmesi ve ölenin vârislerine teslim edilecek bir diyet vermesi lâzım gelir, meğer ki, vârisler tasadduk edeler, eğer öldürülen kendi mü'min olmakla beraber size düşman bir kavmden ise o zaman öldürenin bir esir azad etmesi lâzım gelir, ve eğer kendileriyle aranızda bir misak bulunan bir kavmden ise o zaman vârislerine teslim edilecek bir diyet vermek ve mü'min bir esir azad etmek lâzım gelir, bunlara gücü yetmiyen de Allah tarafından tevbesinin kabulü için ardı ardına iki ay oruç tutmak lâzım gelir, Allah alîm, hakîm bulunuyor (........) bir mü'minin bir mü'mini ibtidaen katletmesi olur şey değildir. Îman buna mani'dir. (........) meğer ki, hataen olarak: kasıdda veya fiilde bir yanlışlıkla kazara vuku' bula.» -Meselâ bir düşmana veya bir ava atarken kazara bir mü'mine rast gelir ki, fiilde bir hatâdır. Yahud karşısındakinin mevkime veya kisvesine bakıb bir harbî zanneder atar vururki bu da kasd-ü niyyette bir hatâdır. Bunların dahi hiç biri mübah değilse de hatadan külliyyen ihtiraz tâkati beşeriyye tahtinde olmadığından böyle bir hatâ, mü'minin de başına gelebilir. Netekim Ayyaş İbn-i Rebiatelmahzumî ki, Ebû Cehlin ana bir kardeşi idi, müsliman olmuş ve akribasının şerrinden kaçarak hicreti seniyyeden mukaddem, muhacirîni evvelîn miyanında Medineye hicret etmiş idi. Bunun üzerine anası bu dönüb gelmedikçe yeyib içmemeğe ve tavan altına girmemeğe and içmiş, Ebucehil de yanına Hâris İbn-i zeyd İbn-i Ebi üneyseyi almış beraber gitmişler, onu Medinede bir dam başında «Utum» denilen kal'a gibi muhkem bir odada bulmuşlar. Ebucehil aşağıdan bunu kandırmak için dereden tepeden dolanarak «Muhammed, seni sılai rahime teşvık etmiyor mu? Binaenaleyh git anana iyilik et ve yine dininde kal» demiş, nihayet o da inmiş onlarla beraber gitmiş, Medineden açıldıkları zaman tutmuşlar, bunu bağlamışlar ve döğmüşler, yüzerden iki yüz değnek vurmuşlar, o da Hârise «bu benim kardeşim fakat sen kim oluyorsun, ya Hâris, eğer seni bir tenha bulursam öldürmek Allah için boynuma borc olsun» demiş velhasıl kolları bağlı olarak anasına gitmişler, bu defa da anası evvelki dinine dönmedikce bağı çözülmemesine yemin etmiş, o da lisanen yapmış, sonra yine hicret eylemiş idi bilâhare Hâris dahi müsliman olub hicret etmiş, ayyaş da buna zahrı «Kuba» da tenhaca rast gelmiş ve müsliman olduğunu bilmiyerek vurmuş öldürmüş, ba'dehu islâma geldiğini haber alınca yaptığına nedamet etmiş huzuri risalete gelib «onu katlettim fakat müsliman olduğunu bilmiyordum» demiş bu âyet de bunun üzerine nâzil olmuştur diye rivayet olunuyor. Kezalik yevmi «Uhud» de Huzeyfet ibnilyemanın pederi Yeman dahi askeri islâm tarafından bilinmiyerek hataen katlolunmuş idi ki, sebeb-i nüzulün bu olduğu da mervidir. Binaenaleyh bir mü'minin bir mü'mini ibtidaen katletmesi diyn-ü îman noktai nazarından yapılamazsa da katli hata müstesnadır, bu olabilir ve alelhusus harb sırasında pek muhtemildir ve her nerede olursa olsun hukmü de berveçhi âtidir: Tahriri rakabe hakkulah olarak birkeffaret, diyet de hakkı abd olarak bir zamândır. Bir mü'minin katline bu suretle biri hakkullah, biri de hakkı abd olmak üzere iki hak taalluk eder Hayat, evvel emirde hakkullahdır, hurriyyet de bir nevi' hayattır, bu da hakkullahtır. Allah’ın kullarından bir mü'minin hakkulah olan hayatı ifna edilmesine mukabil diğer bir mü'min kula hurriyyet bahşederek yeni bir hayat kazandırmak hataen katil olan mü'minin günahını setre vesile olacak en güzel ve en münasib bir keffarettir ki, bunda bir cihetten bir ceza, bir cihetten de bir ibadet ma'nâsı vardır. Katl, amden olsa idi bu günah keffaret ile örtülemezdi. Fakat hatâ az çok bir dikkatsizliği tazammun etmekle beraber külliyyen kabili ihtiraz olmadığından katil, bir taraftan terbiyeye bir taraftan da tesliye ve muavenete lâyıktır. Bunun için keffareti afvi, mevzuı bahs olamaz. Sonra hakkullah olan hayattan maktulün bir hakkı istifadesi vardı, hakkı hayata malik idi, katil, hataen de olsa bunu selbetmiş bulunduğundan ve hiç bir hak heder edilemeyeceğinden buna karşı mahza bir zamân olarak üzere maktulün yerine kalıb malından müstefid olacak olan vârislerine bir diyet verilmek de bir hakkı abiddir. Ve katili muhtı bunda da muavenete lâıktır. Bunun için akılesi varsa diyete iştirak etmelidir. Vârislerin bunu afvi de bir muavenettir. Bundan dolayıdır ki, afv-ü ibra yerine «tasadduk» ta'birile bu muavenete terğib edilmiştir. İşte dâri islâmda bir mü'mini hataen katlin hukmü ikidir keffaret, diyet. Ancak hataen katil gayrı müslim ise yalnız diyet lâzım gelir. Darı harbe gelince: (........) İmdi hataen maktul (........) size düşman bir kavmden hali harb kaim olan darülharb ehalisinden olur (........) halbuki kendisi mü'min ve böyle olduğu halde bir mü'min tarafından orada hataen katledilmiş bulunursa (........) katilin bir rakabei mü'mine azad etmesi lâzım gelir.» -Burada diyetten sükût edilmiştir. Demek ki, lâzım değildir. Ve maa hazâ mevridi ictihaddır. Ba'zı müfessirîn bunun ta'lilinde çünkü bu maktul ile ehl-ü akrıbası beyninde veraset yoktur demişler ise de bunun o dâri harbde kendisi gibi mü'min bir varisi bulunabilmek de mümkin olduğu, sonra bu takdirde dâri islâmda maktul olub dâri harbde gayrı müslim akrıbası bulunan bir mü'minin dahi diyeti alınmamak ve demi heder edilmek lâzım geleceği cihetle bu ta'lil tam değildir. Diyet lâzım gelmemesinin asıl sebebi şudur: Çünkü dâri harb dâri ısmet olmadığından bu mü'min düşman bir kavm beyninden çıkmamış ve orada ikameti ıhtiyar etmiş olmakla kendi demini kendi heder etmiştir. (........) ve eğer maktuli hatâ, sizinle aralarında -müebbed veya muvakkat her hangi- bir misak bulunan muahid bir kavmden ise -bu surette o kavm gayrı müslim ise de maktulün müslim veya gayrı müslim olduğuna bakılmayarak- her halde (........) diyet de keffaret de lâzım gelir.» Nakzı misak tevehhümünden tehaşi için diyetin te'diyesine müsaraati ıhtar için burada diyet birinci fıkranın aksine olarak takdimen ifade edilmiştir. Şu halde dâri islâm tebaasından bulunan gayrı müslim bir zimmî veya tebaai ecnebiyyeden bulunan gayrı müslim bir müste'min veya bir müslim dâri islâmda bir mü'min tarafından hataen katl edilirse kezalik dâri islâm ile muahedei mahsusası bulunub hali darbde olmıyan ecnebî bir devlet tebaasından bir müslim ve belki gayrı müslim dâri islâm haricinde mensub olduğu memlekette bir mü'min tarafından hataen katlolunursa bunların hepsinde dâri islâmda hataen katlolunan her hangi bir mü'minde olduğu gibi katile hem diyet hem keffaret lâzım gelecektir. Ya'ni birinci (........) fıkrası mutlak olmakla beraber tekabül kariynesile dâri islâmda katlolunan her hangi bir mü'min, ikinci (........) adüvv olub muahid olmıyan bir devlet tebaasından dâri harbde katlolunan bir mü'min hakkında, üçüncü (........) fıkrası da dâri islâmda zimmî ve müste'min ile muahid bir devleti ecnebiyye tebaasından bulunan ve orada katlolunan mü'min hakkında demek olur. Zira bu mü'minin dâri islâmda katli evvelki fıkrada dahil bulunduğunda şüphe yoksa da dârı islâm haricinde katlinin orada duhulü ikinci fıkradan dolayı -âmm ba'dettahsıs mütebakıyde zannı ifade eder kaidesi mucebince- şüpheli kalacağından burada bu şüpheyi def' için zimmî ve müste'min ile beraber (........) mefhumu altında bir daha tekrar olunmuştur. Bu üç cümlede hataen maktul olan şahsın mü'min veya gayri mü'min dâri islâmda veya haricinde olmasına nazaran bütün ihtimalât gösterilmiş ve fakat bütün bunlar da ancak mü'min olan katili muhtıynin vecibesi beyan olunmuştur. Maamafih bundan gayri müslim velâkin muahid bulunan katili muhtıynin vecibesi de diyet olacağı ve bunlara keffaret teklif olunmayacağı musteban olur. Çünkü keffarette ıbadet ma'nâsı bulunduğundan gayri mü'minler iymandan evvel bununla mükellef değildirler. Demek ki, hataen katil olan bir mü'mine diyet gerek lâzım olsun gerek olmasın her halde keffaret olmak üzere bir rakabei mü'mine azâd etmek farzdır. (........) her kim ya'ni hataen katil olan her hangi bir mü'min azâd edecek bir mü'min rakabe bulamazsa: bir rakabei mü'mineye, ne de onu temellük edebilecek bir vasıtaya malik (........) birbiri ardına hiç fasılasız iki ay oruç tutması lâzım gelir ki, (........) bu sıyam, Allah tarafından tevbe için tevbenin kabulü içindir. Diğer bir ma'nâ ile: bu sıyam teklifi asıl ve aziymet olan tahrirden âcize karşı min tarafillâh bir ruhsat ve teshile rücu'dur, derecei saniyede bir keffarettir.» -Binaenaleyh ikisi de Allah tarafından mutalebe olunur. Kullar tarafından mutalebe olunamaz. Hakkı abd olan diyet makamına da kaim olamaz. Bir mü'min veya muahidin hakkullah olan hayatının ifnası hataen de olsa yine bir günahtır. Demek oluyor ki, tahriri rakabei mü'mine, ifna olunan hayat yerine kaim olabilecek bir nevi' ıhya olduğu gibi sıyam da bir tahrir mesabesindedir. Filvaki' tahiriri rakabe diğer bir nefsi kaydi rıkk-u esaretten tahlıs olduğu gibi oruç da kendi nefsini şehevata esaretten tahlıs-u tehzibdir. Binaenaleyh mü'min olan katili muhtı diğer bir rakabei mü'mineye hurriyyet vermekten âciz kalınca hiç olmazsa alettevali iki ay oruç tutarak nefsini kaydi şehevattan azad etmeli ve kendine bir hurriyeti ma'neviye vererek günâhtan kurtarmalıdır. Çünkü o da bir rakabei mü'minedir. (........) Allahü teâlâ her şey'e alîmdir. O katilin halini de bilir, hakîmdir, teşri' etmiş olduğu bütün bu ahkâmı da hikmetile teşri' etmiştir. Orucun iki ay olmasının hikmetini de o bilir. Katli hatânın ahkamı bu, amde gelince bunun hukmi Dünyevîsi Sûre-i Bakarede (........) beyan olunmuş idi, hukmi Uhrevîsi de şudur: |
﴾ 92 ﴿