105

Elhak biz sana bihakkın kitab indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği vechile hukm edesin; hâinlere müdafaa vekili olma

(........) Biz sana «lâraybefih» olan bu kitabı ekmeli, bu Kur’ân’ı azimüşşanı hakk ile, Hak teâlânın insanlar üzerinde insanların ferden veya cem'an yekdiğeri beynindeki hukukun künhünü muhtevi, velhasıl hakkı mübeyyin, batıldan ve eğrilikten müberrâ ve mahza şer'i hakkı ve adl-ü sıdkı gösteren bir düstûri hidayet olarak inzâl eyledik ki, (........) alel'umum insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği ilmi hak ve vahyi mutlak ile hukmedesin: insanlar arasında itikadî veya amelî her nevi' münazeatın hallinde kitabullahı düstur ve vahyi medari huküm ittihaz edib hakk-u hakikatle bihakkın hâkim olasın ve alesseviyye her kese müstahıkk olduğu hakkını veresin.» -Yani kitâbın asıl hikmeti- nüzulü beynennas hukm-ü hâkimiyyet için hakkı gösteren bir esas olması ve bunun Peygambere inzâl edilmiş olmasının hikmeti de Peygamberin mintarafillâh varid olan vahyi ve vahiyden mütehassıl ilmi müstakıllen medarı hukm ittihaz etmesi ve vahiy varid olan hususatta buna muhalif diğer esbab ve delâili nazarı itibare almamasıdır. Zira delâili saire sırf zahirî olduğu halde vahiy künhi hakka muntabık bir ilmi zarurîdir.

Demek ki, hâkimin vazifesi ne kendinin, ne de şunun bunun reiy ve arzusunu değil, ancak hakkı takib etmesi ve yakînen bildiği bir hakkın hılafına asla hukmetmemesidir. Burada ilmi hâkimin muteber olduğuna bir delil vardır. Fakat bunun bir rey-ü ictihad değil, bir ilmi şuhudî olması şarttır. Bunun için Hazret-i Ömer demiştir ki, «Allah’ın bana verdiği rey ile hukmettim» demeyiniz, zira (........) vahiydir ve Peygambere mahsustur. Sizin reyiniz ise ilim değil, nihayet bir zandır.» Binaenaleyh hâkimler mücerred rey-ü kanaatlariyle hukmedemezler. Esbab ve vesaitı sübutiyye taharrisine ve onların delâletıne ittibaa mecburdurlar. Bununla beraber maksadı aslî hakka isabet olduğundan hâkimin ilmi şuhudî ile ma'lûmu olan bir hususta ilmi hılâfına hukmetmesi asla caiz olmaz.

İşte ya Muhammed, sen Allah’ın gösterdiği vahiy ile hukmet (........) hâinler lehine hasîm olma: Yani kim olursa olsun velevse ümmetinden bulunsun hainleri müdafaa için beri' olanlara velevse milleti âharden olsun husumet etme, daha açıkcası hâinler namına müdafaa vekili olma, avukatlık etme.»- Bu âyetlerin Beni übeyrık vak'ası hakkında nâzil olduğuna müfessirînin ittifakı naklolunuyor. Ebuhayyanın nakline göre Kirmanî demiştir ki, «bu âyetlerin Beni Zafer İbn-i Haristen Tu'metibni

Übeyrık hakkında nâzil olduğunda müfessirînin icmaı vardır. Ancak İbn-i Bahr demiştir ki, münafıklar hakkında nâzil oldu ve bu (........) kavli İlahîsine merbuttur.» ilh.. Übeyrıkın Beşir, Bişr, Mübeşşir namında üç oğlu bulunduğu ve bunlardan Beşirin başkalarına isnad ederek Sahabe hakkında hecviyye söyler bir münafık olduğu rivayet edildiğine ve Tu'me denilen de bu Beşir olduğuna göre İbn-i bahrın sözü dahi bu ittifaka münafi değildir. Bunun için Razî ıtlakı üzere der ki, bu âyetlerin ekserîsi Tu'metibni Übeyrık hakkında nâzil olduğunda müfessirîn müttefıktir. Fakat vak'anın keyfiyyetinde bir kaç rivayet vardır: Birisi; Tu'me zırhlı bir gömlek sirkat etmiş, taleb olununca sirkati bir Yehudîye atfetmiş, ikincisi: Zırh kendisine vedia bırakılmış, şahid de yokmuş, taleb olununca inkâr etmiş.

Üçüncüsü: Taleb edildiği zaman Yehudînin çaldığını iddia etmiş ilh... Ekser müfessirînin muhtarına göre rivayetlerin hasılı şudur: Ensar miyanında Beni Zaferden Tu'metibni Übeyrık namında birisi komşusu Katadetibni Nu'mandan bir gece bir un dağarcığı içinde bir dır'ı -zırh- çalmış, dağarcığın yırtığından un dökülerek götürmüş, Zeyd İbn-i Semin namında bir Yehudînin nezdine bırakmış, Tu'me aranmış zırh bulunmamış, almadığına ve bilmediğine yemin etmiş bırakmışlar, un izini ta'kib etmişler, Yehudînin evine varmışlar ve bulmuşlar, Yehudî bunu kendisine Tu'menin getirib bıraktığını söylemiş ve buna Yehudîlerden şehadet edenler de olmuş. Beni Zafer Resulullaha gitmişler, tu'menin beraetine ve Yehudînin hırsızlığına şahadet etmişler ve Tu'meyi müdafaa edib müslimanlık namına Yehudîlerde mücadele eylemesini reca eylemişler. Resulullah da zahirde müsliman olan Tu'menin yeminine ve bunların şehadetine binaen öyle yapmak istemiş, bunun üzerine min tarafillâh bu âyetler nâzil olmuş ve hâin ile müteberriyi doğrudan doğru bildirerek Resulullahı irşad ve hatadan sıyanet buyurmuştur. Buna karşı Tu'me hakka teslim olub tevbekâr olacak yerde Mekkeye kaçmış ve irtidad etmiş.

Evvelâ, Sülâfe binti Sa'd namında bir kadının yanına inmiş, Hazret-i hassanın bir şi'rinden dolayı kadın bunu def' etmiş, sonra Beni Selimden Haccac İbn-i allât namında birinin yanına gitmiş orada da bir sirkat yapmış tardolunmuş, daha sonra yine hırsızlık için bir evin duvarını delerken duvar yıkılmış altında kalmış, bir rivayette bununla da ölmemiş, Mekkeden çıkarılmış, Arablardan bir tüccar kafilesine karışmış, bunlardan bir meta' çalmış kaçmış ve fakat tutmuşlar, feci' bir surette öldürmüşler, bundan dolayı da islâmda irtidad edenlerin hal-ü akıbetini gösteren (........) âyeti nâzil olmuştur. Şu halde sebeb-i nüzule nazaran hâinînden murad bu Tu'me ve buna muavenet edenler, sureti umumiyyede de bu gibi haksızlar ve ahlâksızlardır.

Şimdi hakkı hâkimiyyet mes'elesinin ehemmiyyetini, hâkimlerin, şahidlerin, da'va vekillerinin mes'uliyyetlerindeki dehşeti anlamalı ki, Allahü teâlâ islâmi zahirîye ve kavminin taleb ve şehadetine binaen Tu'meyi müdafaaya meyletmiş olmasından dolayı Peygamberi hatadan sıyanet ederken, daha doğrusu kendisine gaibi ıhbar eden bir mu'cize bahşederken bir hâkimin velev bilmiyerek olsun velevse esbabı zahireye aldanarak olsun bir hâin lehine meyledib beriüzzimme olan bir kimseye husumet etmesi haddi zatında bir kusur olduğunu iş'ar için o hâinlere hasîm olma

105 ﴿