113

Allah’ın fazl-ü rahmeti üzerinde olmasaydı onlardan bir taife seni bile hukümde haktan şaşırtmayı kurmuşlardı, maamafih onlar yalnız kendilerini şaşırırlar, sana hiç bir zarar edemezler, nasıl edebilirler ki, Allah sana kitab ve hikmet indirmekte ve bilmediklerini sana bildirmektedir, hem Allah’ın senin üzerinde fazlı çok büyük bulunuyor

(........) üzerinde Allah’ın fadlı, yani her ni'metten fazla bir ni'met olan nübüvveti ve rahmeti, ya'ni hıfz-u ısmeti olmasa idi (........) o hâinlerden bir güruh seni mutlaka şaşırtmak istemişlerdi.»- Zira Tu'menin kavmi onun sârık olduğunu bildikleri halde Peygambere gelmişler, onu müdafaa ve mücadele ile beraet ettirmesini ve sirkati Yehudîye isnat etmesini taleb etmişler ve bu suretle

batıl ve hata bir huküm verdirmek istemişlerdi. Halbuki onlar (........) bununla başkasını değil, ancak kendilerini ıdlâl ediyorlardı. İsm-ü udvana teavün ve yalan yere şehadet ve bühtan ile kendilerini dalâlete düşürüyorlar, (........) halde ve istikbalde sana bir zarar yapmış olmıyorlardı. Çünkü sen hükmünü zahiri hale bina edecektin ve hılafı ma'lûm ve müsbet olmadıkça bir hâkimin vazifesi de zahir ile hukmetmek olacağından o hukmün mes'uliyyeti sana aid olmıyacaktı. Halbuki sen bu kadarla kalmış değilsin (........) Allah sana kitab ve hikmet indirdi (........) ve bilmediğin esrar-ü hakaikı sana bildirdi.- kitab, her delilin fevkında bir delil, hikmet, ilm-ü amelde hakk-u savaba isabet için en büyük bir haslet ve bu ilmi ledün zevahirin maverasını gösteren ve zahir-ü batında hatadan ve zarardan sıyanet eden bir rahmeti İlahiyye, bir ayni yakîn (........) ve bu suretle Allah’ın sana fadli azîm oldu. Binaenaleyh sen, nübüvveti âmme ve riyaseti tamme ile zahir-ü batında hatadan ma'sum olarak hukmedersin ve sana hiç bir vechile bir zarar gelmek ihtimali yoktur.

O hâinlere bakma

113 ﴿