116Doğrusu Allah kendine şirk koşulmasını mağfiret buyurmaz, ondan berisini ise dilediğine mağfiret buyurur, kim de Allah’a şirk koşarsa hakıkatte pek uzak bir dalâle sapmıştır (........) dir. Yukarıda ve yine bu Sûrede bu âyetin nazıri ehli kitab hakkında geçmiş ve izah olunmuş idi. Burada da Tu'me gibi mürtedlerle beraber Ehli kitabın gayri olan Ehli küfr-ü şirk noktai nazarından sevk olunmuştur. Bunun için orada (........) gibi ibin isnad ve iftirasına işaretle (........) buyurulduğu halde burada şöyle buyuruluyor: (........) her kim Allah’a şirk ederse artık dalâli baîd ile dalâlete düşer gider, ya'ni öyle sapıtır öyle sapıtır ki, tarıkı haktan pek uzaklara düşer, mağfiret ve rahmeti İlâhiyyeden uzaklaştıkca uzaklaşır.» -Binaenaleyh şirk hem hakka bir iftira ve ismi azîm, hem de bir dalâli baîddir. Ve her iki surette zulmi azîmdir. Maamafih ba'zı müşriklerde iftira haysiyyeti bariz, ba'zılarında da dalâl haysiyyeti barizdir. Bunun için her birinde ademi mağfiret makamına göre ta'lil olunmuştur. Ehli kitabın şirki dalâletten ziyade bir eseri iftira, diğerlerinin şirki iftiradan ziyade bir eseri dalâlettir. Şu halde biri ahlâksızlığa, biri de cehalete raci' demektir. Ve bunların her ikisi de tevbesiz kabili mağfiret değildir. Fakat cehaletten münbais olan şirk erbabının terakkıyatı ilmiyye ve akliyye ile şirkten vaz geçmeleri melhuz olduğu halde mahza ahlâksızlıktan münbais şirk erbabı ilmide terakki ettikçe bağy-ü tuğyanını artırır, iftirasına devam etmek için daha ziyade vasıta bulmuş olur. Bundan dolayıdır ki, Ehli kitab hakkında (........) buyurulmuştur. Gerçi ilmin tehzibi ahlâk hususunda büyük ehemmiyyeti vardır. Lâkin ahlâk işi ilimden ziyade bir irade ve ihtisâs işi olduğundan îman için sade ma'rifet kâfi olmadığı gibi te'minatı ahlâkıyye için de sade ilim kâfi değildir. Eğer kâfi olsa idi hiç bir kimse hakkı bilirken yalan söylemez, hılâfına hareket edemezdi. Bir gaflet, bir şefvet, bir gadab, bir hased, bir i'tiyad, bir ümid, bir yeis, bir gurur, ba'zan bir kimseye pek iyi bildiği bir hakıkatin ve hatta bütün bildiklerinin hılâfını yapdırmağa kâfi gelir, insan bir hakkı anlar da kabul etmez olur mu? Deyenler, her hangi bir yalancının doğrusunu bilib dururken yalancılık ettiğini ve her hangi bir dolandırıcının bilerek dolandırdığını düşünemiyenlerdir. Bunlara öyle ise kesenizi önünüze gelene adama teslim eder misiniz? denilse hayır diyeceklerine şüphe yoktur. Kezalik bütün fenalığın başı cehalette ve maarifsizliktedir» deyenler» zeki veya tahsıl görmüş eşirranın şirretinden daha çok korktuklarını hisab etmeyenlerdir. İblis bunun en büyük misali, şeytanet de bu ma'nanın menba' ve masdarıdır. Cahillerinin şirki de esasında böyle şeytanetkâr hâinlerin tahrifi hakk ile tezvir ve iftiralarına aldanıb kapılmalarının eseridir. Vesaitı iğfaliyyenin en müesserii şehvet ve dâıyei şehvetin en müheyyici ise kadındır. (........) İşte Sûre-i Nisada Ehli şirkin iki nev'i mütemasil iki âyette iftira ve ıdlâl haysiyyetlerile ta'lil olunarak ademi mağfirette birleşdirildikten ve bu suretle buradan yukarı ircaı nazar ettirildikten sonra bunların dalâli baîdleri Sûre-i Nisa mevzuu ile mütenasib olmak üzere şu suretle izah olunuyor: |
﴾ 116 ﴿