126Halbukî göklerdeki ve yerdeki hep Allah’ındır ve Allah her şey'i muhît bulunuyor (........) Göklerde her ne var ve Yerde her ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah’ın mahlûku, Allah’ın milkidir. Ulviyyat da Allah’ın, süfliyyat da Allah’ındır.» -Binaenaleyh İbrahimin haliliyyeti ne milki İlâhî haricinden bir intihab, ne de milki İlâhîden bir ihracdır. O bir gayei ubudiyyetidir. Buna mukabil Şeytanın mel'uniyyeti de ne milki İlâhîden bir ıhrac, ne de milki İlâhîden harice bir muameledir. Mukadder olan hıssai azabını almak için milki İlâhî içinde hayr-u rahmetten mahrumiyyet ve bir gayei şekavettir. Kezalik Allah’a teslimi nefs etmiyenler milki İlâhîden çıkacak değil, milki İlâhî içinde şekavet etmiş ve mel'una iştirak eylemiş bulunacaktır. Zira milki İlâhîden hariç bir şey yoktur. (........) Ve Allah her şeyi muhîttir. Yalnız Semavat ve Arzdakiler değil onların maverasında gerek âlemi zihinde ve gerek âlemi haricde şey denilebilen hiç bir mevcud yoktur ki, evvel-ü âhirinden, zahir-ü batınından Allahü teâlânın ilm-ü kudreti ve hukmi ülûhiyyetile muhat olmasın.»- Binaenaleyh enfüs-ü afakda, ulviyyat ve süfliyyatta, maddiyyat ve ma'neviyyatta, Dünya ve Ahırette ihatai İlâhiyyeden hariç bir şey tasavvur etmek bir tenakuz bir hayali batıldır. Vücud ve ilmi hakkın karşısında ahzı mevkı' etmeğe çalışan tenakuzlar, hayallar bile o kudreti muhıtanın haricinde değil, onun te'siri hukmü altında cereyan eder. Bütün kâinatı mümkinede silsilei kazâ ve kader, onun icadı, onun tekvini onun ibdaı onun mahkûmudur. Milk onun, bütün hakkı tasarruf ve huküm onundur. Bütün cereyanı vücud, onnu ilm-ü kudreti ve ahkâmı ülûhiyyeti tahtindedir. Bütün silsilei mevcudat böyle bir malik ve hâkimi muhıtın tecelliyatı saltanatıdır. Ve bunda ancak onun nizamı, onun kanunları, onun ahkâm ve tekâlifi, onun rahmet-ü gadabı, onun sevab-ü ıkabı icrayı hukm eder. Allah deyince başka türlü düşünmek cehl-ü dalâlden başka bir şey değildir. Artık her âkıl kendisine tahsıs edilen sahai iradede onun tekâlifine ve onun emr-ü nehyine münkad olmalı özünü yüzünü tertemiz ona tutmalı ve onun mahabbet ve rızasına nâil olmak ve bu devleti hılkatte bir mertebei husnâ İhraz etmek için her yaptığını güzel yapmalı ve onu sevenlerin yoluna gitmelidir. Ve bunun için ahkâmı adl-ü hakka pek iyi riayet etmeli, hükmi adil bu dini ahsenin ahseni ameli olduğunu bilmeli, mü'minin kâfirin hukukunu gözetmeli, teşehhiyyat ile, heva ve hevesle, arzular, ümniyyeler ile değil her şeyde kavanini hak ile amil olmalı ve onunla hükmetmelidir. Müşriklere, kâfirlere, münafıklara karşı muharebelerden, mücahedelerden maksad da bu hukmi adlin te'minidir. Sirri ba's budur ve kitab bunun için inzâl buyurulmuştur. Ve bunun için her amelde, her hukümde şer'i hakkı aramalı ve onu gözetmelidir. Ve bu din, terbiyei aile ve milliyye ve insaniyyenin esası olmalı ve yalnız kalblerde kalmayıb yüzlerde de okunmalıdır. Bu tenvirat üzerine yine Sûrenin evveline ircaı nazar ettirerek ve ba'zı Eshab-ı kiramın miras ve saireye müteallik sual ve istiftalarına cevab olarak buyuruluyor ki, Ya Muhammed: (........) (........) İSTİFTA'; Fetvâ istemektir. «Mes'elede filana istifta ettim, şöyle ifta etti» denilir ki, fetvâ verdi demektir, davâ vezninde fetvâ, rü'ya vezninde fütyâ, ifta ma'nasına mezvu' isimlerdir. İfta ise sual olunan bir müşkili hall-ü izhar etmektir ki,, kaviy ve mükemmel, gene ve dine olan (........) dan me'huzdur. Ve gencleştirib kuvvetlendirmek gibidir. Sanki bir kimsenin müşkilini halleden onu dinc bir genç gibi kuvvetlendirmiş olur. Binaenaleyh fetvâ bir hâdisei müşkilede hükmi hakkı ızhâr ile amel edecek kimsenin kalbine bir kuvvet vermektedir. Müfti de bu kuvveti verebilmek için ehliyyetine ve salâhiyyetine ve ahlâk-u metanetine bihakkın i'timad olunur bir zat olmak lâzım gelir ki, bu da (........) mazmunu üzere sahibi islâm ve ihsan olmak ve (........) medlûlü üzere istinbata muktedir ulemadan bulunmak ile mümkin olur. Fakat müşrikler, kâfirler gibi kuvvetini hakdan değil batıldan almak ve yalnız kendi arzularına kuvvet vermek emelinde bulunanlar yapacakları işlerde ya hiç kimseden istiftaya tenezzül etmezler veya müftılerini âcizlerden, müdahinlerden ve mâcinlerden intihab ederler. Bunlar da ya hukmi hakkı bilmezler veya bilseler bile müsteftînin arzuyi nefsine hizmet için asılsız veya zaiyf zaify fetvâlar verirler, ve binnetice bundan salâh yerine fesad ve kuvvet yerine za'f hasıl olur. Bunun için burada asıl iftanın Allah’a raci' olduğu ve Peygamberin bile iftayi İlâhî ile ifta etmesi lâzım geldiği ve asıl huküm ve kuvvet, Allah’ın bulunduğu (........) akibinde (........) beyaniyle beyan olunmuştur. Ya'ni ya Muhammed: |
﴾ 126 ﴿