82Nâsın mü'minlere adavetçe en şiddetlisini her halde Yehudîlerle müşrikler bulacaksın, mü'minlere meveddetçe en yakınlarını da her halde "biz Nesârâyız" diyenler bulacaksın, sebebi: çünkü bunların içinde âlim keşişler ve târiki Dünya rahibler vardır ve bunlar kibr etmezler (.........) ve Nesârâ Ehli kitâb, gerekse bunların gayrı alel'umum kâfir olan nâs içinde mü'minlere adavetce en şiddetlisini kasem olsun ki, Yehudîler ve müşrikler bulacaksın -Ehli îmana şiddeti adavet noktai nazarından Yehudîleri müşriklerin de önünde göreceksin.»- Demek ki, bunlar iymandan uzaktırlar, kesîri fasikun bunlarda daha ziyadedir. Çünkü bunların Dünyaya hırsı hepsinden çoktur. (.........) Ve çünkü bunların kalbleri kasvetlidir (.........). Hevaya inhimakleri, fesada meyilleri, hakka karşı kibr-ü inadları pek kuvvetlidir. Enbiyayı tekzib ve katilde, ısyan-ü ihtilâlde mümareseleri pek ziyadedir. (.........) Ve yine kasem olsunki bütün bu nâsın mü'minlere meveddetçe en yakınını «biz Nesârâyız» deyenler bulacaksın -Gerçi bunlar da umumiyyetle mü'min değildir. Ve müminlere adavet bunlarda da vardır. Fakat cins cinse mülâhaza edildiği zaman o birlerinin adavette şiddeti ziyade, bunların da mü'minleri sevebilmek kabiliyyeti ziyadedir. Ya'ni onların meveddetleri ihtimali büsbütün yok değil, lâkin bunların meveddeti daha ziyade melhuz ve daha ziyade yakın bir ihtimaldir. Bunlardan îman kabiliyyeti, ehli îman mahabbeti o birlerinden fazla bulunur. (.........) Bunların akreb bulunması şu sebebledir ki, (.........) bunlardan Kıssisler, ya'ni ilm-ü ıbadetle meşgul keşişler (.........) ve Rahibler, ya'ni Âhıret korkusile manastırlarda nefislerini ezen taabbüdat ile meşgul tariki Dünyalar vardır. (.........) Bir de bunlar mütekebbir değildirler. -Mütevazı' ve munisdirler. Bu iki sebeble mü'minleri sevebilmeleri daha ziyade melhuzdur. Ve binaenaleyh kulaklarına söz girmek ve anladıkları zaman hakkı kabul etmek ihtimalleri fazladır. KISSİS: Gece bir şeyi taleb ve tetebbu' etmek ma'nasına «kasse» den mubalâga sıygasıdır. Ilm-ü dini tetebbu'leri i'tibariyle Nesârâ rüessasından âlim ve âbid olanlara da «kass» ve «kıssis» denilmiştir. İbn-i Zeydin beyanına göre Kıssis Ruhbanın reisi demektir. İbn-i Atıyye aslı arabî olmayıb muarreb bulunduğunu, Kurtub da aslı Rumca olub âlim demek olduğunu söylemişlerdir ki, Kamus mütercimi de «keşiş olacaktır» diyor. Râgıbın Müfredatında dahi beyan olunduğu üzere ruhban; rehbetten rahibin cem'idir. Su'ban gibi müfred olarak isti'mal edildiği de zikredilmiştir ki, o zaman cem'i rehabîn ve rehabine gelir. Rehbet ıztırab ile korkub çekinmektir. Terehhüb manastırda taabbüd etmektir ki, isti'mali rehbet demektir. Rehbaniyyet de fartı rehbetten taabbüde tahammülde gulüvv-ü ifrat etmektir. İlh. Eski Nesârâda et yememek, savmi visal tutmak, nefislerine eziyet için boyunlarına zencir takmak ve hatta kendilerini iğdiş etmek derecesine varanlar olmuştur ki, bunlar nefs ile mücahede ederek ıhtirasatını kal'etmek, nefsi sabr-ü tahammül ile taâte alıştırmak ve Nesârâ ta'birince zenbi fıtrî ile alûde olan nefsi tathir-ü takdis ederek rızayı İlâhîyi isticlâb etmek gibi makasıdı tazammun eden bir hareket ise de haddi zatında (.........) hukmünde dahil olan gayri fıtrî gulüvv ve teşdidat cümlesindendir. Nesârâ gûya Hazret-i Yahya ve Isâ aleyhimesselâmın hayatı tecerrüdlerini ileri götürmek ve bu suretle rızaullaha ermek maksadiyle bu tarzı rehbaniyyeti rüesayı din hakkında bir fariza olmak üzere ibda' eylemiş iseler de Sûre-i «Hadid» de (.........) âyetinde ıhtar olunduğu üzere bunu hakkıyle riayet edememişler ve meşru'dan kaçarken gayri meşru' halâta düşmüşlerdir. Ve bunun için (.........) dır. Ve böyle olduğu bu âyetleri müteakıb anlatılacaktır. Fakat her nevi ahlâkı zemimenin başı olan hırsı dünya ve ittibaı şehevat tuğyanı ile bunun temamen zıddı demek olan rehbaniyyet mukayese edildiği zaman her halde Dünya ıhtirasatına karşı rehbaniyyet mücehedesinin bir fazilet olduğu da inkâr edilemez. Zira hubbi Dünya re'si külli hatıedir. Bir millet içinde böyle ciddî bir rehbet ile son derece zahidâne ve müteabbidâne bir tecerrüd ve sabr-ü tahammül hayatı ta'kıb edebilenler o millette bir hissi i'tidal uyandırabilecek bir nümunei tehzib olmaktan halî kalmazlar. İşte bu haysiyetledir ki, sahihan ilm-ü amele ihtimam eden kıssisînin ve şehevatı Dünyeviyeden tecerrüde çalışan ruhbanın mevcudiyyetleri Nesârânın kibirlerini kıran ve mü'minlere kurbi meveddetlerine sebeb olan menakıblarından sayılmıştır. Yoksa rehbaniyyet namı altında Dünya peşinde koşanların, halâlı men'edib harama göz yumanların din-ü Dünyaya muzır (.........) den olduklarında şübhe yoktur. Netekim Sûre-i «Hadid» de (.........) buyurulmuştur. Velhasıl âyet bize gösteriyor ki, ılim ve ulemaya mahabbet, Âhıret düşüncesi, akıbet endişesi, kezalik kibirsizlik velevse kafir de olsun haddi zatında mahmud, en nafi' en güzel esbabı tekarrüb cümlesindendir. Ve bu sebebledir ki, Nesârâ ehli îmana meveddet noktai nazarından daha yakın bir vaz'ıyyetidir. Ve binaenaleyh bu ahlâkıyyet mevcud oldukça Nesârâda kabiliyyeti îman daha fazladır. Ve bunlardan cidden îmana gelenler Yehudîlerden daha çok olmuştur. Bu suretle bunlar kibirsiz ve ehli îmana meveddetçe diğerlerinden akreb bulunduğu gibi içlerinde bilfi'ıl îman eden ve edecek olan ince kalbli, hakk -aşina mü'minler dahi bulunduğunu isbat ile ehli îmana nakli hıtab için şöyle buyuruluyor: |
﴾ 82 ﴿