42O vakıt ki, siz vâdînin beri yamacında idiniz, onlarsa öte yamacında, süvarileri de tam sizden aşağıda idiniz, öyleki onlarla va'dleşmiş olsa idiniz mutlak mîâdda ıhtilâf ederdiniz ve lâkin Allah mukadder bir emri yerine getirmek için o yapılmış idi ki, hem helâk olan beyyineden helâk olsun, hem de yaşıyan beyyineden yaşasın ve çünkü Allah her halde semî'dir alîmdir (.........) O vakıt siz vâdînin beri kıyısında -fena bir mevkı'de- idiniz (.........) onlar ise en öte kıyısında -müsteid bir mevkı'de- idiler (.........) kârban süvarîleri de sizden aşağıda -sahilde- idi -ya'ni bir taraftan tahti tehdidinizde demekti fakat diğer cihetten bunlar düşman ordusunun sizi işgal edecek ve aynı zamanda harbe hırslarını tahrik edecek bir kuvveti ve bu vaz'ıyyet sizi korkutacak ve işinizi berbad edecek bir vaz'ıyyet idi. Hasılı gerek sevkulceyş ve gerek ta'biye ve gerek arazı vesair alât ve esbabı harbiyye noktai nazarından zâhirde düşman kavi, siz gayet za'iyf bulunuyordunuz. Aranızda pek büyük bir fark vardı. Öyle ki, (.........) eğer va'dleşmiş olsa idiniz- o gün orada kıtal için siz onlara onlar size va'd vermiş, sözleşmiş bulunsa idiniz de aranızdaki farka agâh olsa idiniz (.........) va'dinizde mutlaka ıhtilâf ederdiniz - bu vazıyyete gelince cesaret edemez, va'dinizde hulfeder zaferden me'yus olurdunuz, ya'ni onlara galebeyi şöyle dursun karşılarına çıkmayı bile gözünüze kestiremez çatmaktan kaçınırdınız. Binaenaleyh iş size ve sizin idrakinize ve esbabı zâhireye kalsa idi aradaki farkı azîmden dolayı bu feth-ü zaferin husulüne imkân yoktu (.........) ve lâkin bunu Allah yaptı öyle bir mîad olmaksızın ve sizi kendinize bırakmaksızın tarafeyni öyle bir vaz'ıyyete sevkedib çattırdı ki, (.........) Allah o fi'le çıkan emri- o harikul'ade emri vaki'i: o vaz'ıyyeti kalb ve kazıyyesi aks ederek hakk-u bâtılı ayıran ve Allah’ın evliyası ile a'dâsını tefrık eden o fürkanı yapsın, bir kazıyyei muhkeme kılsın, va'dettiği nusretı bir hucceti katıa ile tebyin ve tesbit etsin. Tâ ki, (.........) helâk olan an beyyinetin helâk olsun (.........) yaşıyan da an beyyinetin yaşasın- «Bedr» vakıası Allah’ın öyle bir âyeti vazıhası ve öyle bir beyyinei meşhudesidir ki, hem Kureyş maktulleri ve münhezimleri gibi emri ilâhîye muhalefet ve Resulüllaha adavet ile helâk olan veya olacak olanların helâkine, hem de «Bedr» gazî ve şehidleri gibi Allah’a ve Resulüne itaatle maddî veya ma'nevî hayat bulan, bulacak olan mü'minlerin hayat ve halâsına bir hucceti meşhûdedir. Ve artık ne ölünün, ne dirinin, ne kâfirin, ne mü'minin Allah’a karşı ne ibraz edebilecek bir hucceti, ne de serdedebilecek bir ma'zireti yoktur (.........) ve -bu beyyine ile de sabittir ki,- hiç şüphesiz Allah semî-u alîmdir. -Dostlarının düşmanlarının, söylediklerini işitir, niyyet ve ı'tikadlarını, maksad ve muzmerlerini ve haklarında ne yapacağını bilir. Bu fasıla yukarıda geçen (.........) âyetinin fasılasını bir te'kid olmakla oraya bir atfı nazarı ıhtar eder. Hasılı havarık ve mu'cizat bir eseri tesadüf değildir. |
﴾ 42 ﴿