KEHFSûre-i «Kehif» de Mekkîdir. Ancak (.......) âyetinin Medenî olduğuna dair bir kavil de vardır. Âyetleri - Yüz on. Kelimeleri - Bin beş yüz yetmiş yedi. Harfleri - Altı bin üçyüz altmış. Fasılası - (.......) harfidir. Sebeb-i nüzulünde sahib Siyer İbn-i İshakın şöyle bir rivayet naklettiği zikrolunuyor: Nadr İbn-i Hâris Kureyşin Şeytanlarından idi, Resulullaha ezâ ederdi, adâvete kalkışırdı. Hıyreye gitmiş orada Rüstem ve İsfendiyar hikâyelerini öğrenmişti. Resulullah sallâllahü aleyhi ve sellem bir meclise oturup Allah’ı zikir ve ümemi salifenin başlarına gelen musıbetleri kavmine tahdis ettiği vakıt kalkar kalkmaz Nadr arkasından gelip o meclise oturur, ey ma'şeri Kureyş, vallahi ben ondan daha güzel söylerim, geliniz size onun anlattıklarından daha güzelini anlatayım der sonra onlara Fâris mülûkünden anlatırdı. Kureyş, bunu Utbe İbn-i Müayt ile beraber Medinedeki ahbari Yehûde göndermişler ve demişler ki, onlara Muhammedden ve sıfatından sorunuz ve kelâmını haber veriniz. Çünkü onlar eski kitab ehlidir. Onlar da Enbiya ılminden bizde bulunmıyan ma'lûmat vardır. Binaenaleyh ikisi çıkıp Medineye varmışlar, dedikleri gibi ahbari Yehûde sormuşlar ahbâri yehûd demişler ki, ona şu üçten sorunuz: 1 - O fityeden (o genc yiğitlerden) ki, evvel zamanda gittiler, işleri ne idi? Zira bunların hikâyesi acîbdir. 2 - O recüli tavvaftan (ya'ni o dolaşan adamdan) ki, Arzın Meşrıklarına ve Mağriblerine irmişti, bunun kıssası nedir? 3 - Ruhtan sorunuz nedir o? Eğer size onları haber verirse nebiydir ittiba' ediniz, yoksa bir lâfcıdır, ne isterseniz yapınız. Bunun üzerine Nadr ve refıkı Mekkeye avdet edip Kureyşe: «size Muhammed ile aramıza fasledecek şey getirdik» diyerek Yehûdun dediklerini haber vermişler, gemişler, Resulullaha suâl etmişler, Resulullah «sorduklarınızı yarın haber veririm» buyurmuş, istisnâ yapmamış, ya'ni inşallah = Allah dilerse dememiş, gitmişler, Resulullah on beş gece durmuş vahiy gelmemiş, hattâ Mekke ehalisi: Muhammed bize yarına va'detti halbuki bu gün on beş gün, sorduğumuza cevab vermiyor diye dedikoduya başlamışlar, binaenaleyh çok sıkılmıştı derken Cebraîl Allahü teâlâdan «Eshabı Kehif» sûresile geldi ki, onlara huznünden dolayı Allah’ın muatebesini ve sordukları o fitye ile o racüli tavvafın kıssalarını muhtevidir. (.......) kavli celîli de beraberdi. (.......) Tefsirlerin bir çoğunda tesadüf edilen bu rivayetin esası işte bu suretle İbn-i İshakın bir nakline raci'dir. Gerçi vahiy, Resulullahın yedi ihtıyarında olmıyan bir ıhbari ilâhî olduğu cihetle onun arzusuna tabi' değildir. Ümid edildiği zamanda gelmemesi ve lihikmetin teahhur etmesi caizdir. Ve bu onun za'fı değil, bil'âkis ındî olmadığına delâlet eden bir kuvveti olur. İbtidai nübüvvetten, risaletin vüruduna kadar vahyin bir müddet için tevakkuf ettiği de vakı'dır. Ancak ahkâm terettüb eden hususatta beyanın vakti hacetten teahhuru caiz olmamak kavli muhtardır. «Vedduhâ» sûresinin de bir iki gün vahyin te'hiri dolayısile nâzil olduğu sahihtir. Binaenaleyh Cenabı hakkın ilk vahyini Gari hırada gönderdiği Resulüne Sûre-i Kehfi indireceği zaman da ona evvel emirde beş on gün eshabı Kehfin çektiği sıkıntılardan bilfiil bir nümune müşahade ettirerek indirmiş olması çok ma'kuldür. Maamafih İbn-i İshakın bu rivayeti usuli hadisçe salih bir haber değildir. Evvelen - İbn-i Cerîri Taberi gösteriyor ki, bunun senedinde İbn-i İshak (.......) kırk küsur seneden beri gelmiş Mısırlı bir şeyh bana tahdis etti, o Ikrimeden o İbn-i Abbastan demiştir» binaenaleyh senedde bir mechul vardır. Rivayeti zaıfedir. İbn-i İshak rivayetine zaıyf görmüş, iltizam etmemiştir. Saniyen - Bâlâda ruh suâlinde nakl ettiğimiz vechile sahihi Buharî ile sahihı müslimde Abdullah İbn-i Mes'udden tahric edilen rivayete muhaliftir. Salisen - Ekser rivayâta vi İbn-i İshakın dahi tafsıline göre bu sûrede haber verilen Eshabı Kehif halıs dini Isâ üzere iymani tevhid ile hareket etmiş ve kendilerini puta taptırmak veya i'dam etmek için ta'kib ve tazyık eden kavimlerine karşı mücahedeye azm ile dinlerinin muhafazası uğrunda dağa çıkmış, mağaraya gizlenmiş bir kaç gençten ıbaret Isevî bir zümrei mü'minîndir. Binaenaleyh bunların kıssası tarihi Nesarâya teallûk ettiğinden Hazret-i Isâyı kabul etmiyen Yehûd ahbarının bu gençlere aid bir keramet kıssasını kabul ederek suâl ettirmiş olmaları müsteb'ad görünür. Gerçi Fahruddini Razînin beyanına göre ba'zıları Eshabı Kehfin Musâ aleyhisselâmdan evvel olub Hazret-i Musânın bunları zikrettiğini ve Yehûdun suâl etmelerinin sebebi de bu olduğunu söylemiş, ba'zıları da Isâ aleyhisselâmdan evvel Kehfe girdiklerini ve Hazret-i Isâ bunların haberini ıhbar eylemiş olduğunu ve Isâ ile Muhammed aleyhisselâm arasındaki vakıtta ba's olunduklarını söylemiş, diğer ba'zıları da Isâ aleyhisselâmdan sonra girdiklerini söylemiştir, ki, Kaffalden ve Taberîden de nakledildiği üzere İbn-i İshaktan merviy olan da budur. Şu halde İbn-i İshakın kavlince Yehûdun bunu suâl etmemesi iycab eder. Rabian - Bu sûrede başlıca üç kıssa vardır ki, Eshabı Kehif kıssası ve mütemmimatı, Musâ ve Hızır kıssası, Zül karneyn kıssasıdır. Eğer sebeb-i nüzul üç suâl idiyse her biri bunlardan birine dair olmak lâzım gelirdi. Yoksa burada istıtraden diğer bir kıssaya geçilmiş de ruh suâlinin cevabı başka bir Sûreye ifraz edilmiş demek münasib olmazdı. Hamisen - Evvelki Sûrede ruh âyetinin, bu sûrede Zülkarneyn kıssasının sarih bir suâle cevab oldukları Kur’ân’da musarrah olduğundan muhakkaktır. Ve zâhir olan da bu iki suâlin aynı zamandan değil, ayrıca sorulmuş olmalarıdır. Bununla beraber bu ikisinde (.......) diye suâl tasrih edilmiş olduğu halde Eshabı Kehif kıssasının bu suretle iyrad edilmemesi bunun da Musâ ve Hızır kıssası gibi doğrudan doğru bir tezkir olduğunu ifade eder. Rivayeti mezkûre bu cihetle de makduhtur. Sadisen - Bunda «huznünden dolayı bir muatebe» denilmesi de doğru değildir. Bundan murad (.......) ilâ - (.......) âyetidir. Bu ise bir muabete değil, Sûrenin başındaki zevkı hamd ile mütenasib bir irşad ve takviyedir. Velhasıl sebeb-i nüzul hakkındaki mezkûr üç suâl rivayeti vücuhen makduhtur. Ve netekim Sıhahta tahric edilmemiştir. Binaenaleyh bu Sûrenin tefsirinde buna istinad câiz olamaz. Sûrenin ibtidasındaki âyetler gösteriyor ki, asıl sebeb-i nüzul (.......) denilmiş olmasıdır. Bunun ılimde yeri olmıyan büyük bir yalan olduğunu beyan ile kaillerini inzar ve tevhide da'vet için bu Sûre inzal buyurulmuş, Zülkarneyn suâlinin cevabı da bunun tetimmesinden olmuştur. Evvelâ Nasrâniyyetin müşriklere karşı gizli çalıştığı ilk devrine teallûk eden ve Nesârâca ma'ruf bulunan Eshabı Kehif kıssası Allahdan başka ilâh ittihaz eden bir kavme mahza tevhid için mücahede etmek ve Allah’ın rahmet ve tevfikına irmek üzere çekilmiş bir kaç genç bir gün veya daha az bir zaman gibi gelip geçen nice senelerden sonra nihayet gayei halâsa ermiş olmasından ıbaret ve diğer âyâtı ilâhiyyeye nazaran teaccüb edilmemesi lâzım gelen bir kıssai keramet olduğu beyaniyle sonraki Hıristiyanlar gibi Allah’a veled isnad edenlerin kizbine ve âyâtı ilâhiyyeyi inkâr eyliyenlerin mahvına istidlâl edilmek için sevkedilmiş ve nihayetinde de (.......) emriyle muvaffakıyyeti Muhammediyyenin bundan pek yakın bir müddette zuhuru ümidi va'd-ü tebşir olunmuş, ya'ni onların beklediği üçyüz dokuz seneden çok az bir müddet zarfında islâmın galebesi tahakkuk edeceği anlatılmıştır. Ve bu suretle bu Sûredeki üç kıssadan her biriyle mazhariyyeti Muhammediyyede cereyan edecek meratibi tecelliyâta misal verilerek (.......) da'veti i'lan olunmuştur. 1Hamd o Allah’a ki, kuluna kitab indirdi, hem ona hiç bir yamıklık yapmaksızın (.......) elhamdülillah (.......) o öyle bir Allah ki, (.......) kitabı kuluna indirdi (.......) hem de onun için hiç bir ı'vicac yapmıyarak - dolambaçlı değil, çarpık değil, yalanı yanlışı yok |
﴾ 1 ﴿