TAAHA(.......) Sûresi mekkîdir. İbn-i Abbastan ve Cabir İbn-i Zeydden (radıyallahü anhüm) rivayet olunduğuna göre Sûre-i «Meryem» den sonra nâzil olmuştur. Âyetleri - Kûfi ta'dâdında yüz otuz beş, Hicazî de yüz otuz dört, Basrîde yüz otuz iki, Şamîde yüz kırktır. Kelimeleri - Bin üç yüz kırk bir. Harfleri - Beş bin iki yüz kırk ikidir. Fasılası - (.......) harfleridir. Mim (.......) vav (.......) dadır. Bu Sûrenin bir ismi de (.......) olduğunu Âlûsî , Sehavînin Cemali kurrasından naklen zikretmiştir. 1(.......) Allahü a'lem, emsali gibi hurufi hecadır, esmai husnâdan kasem olduğu söylenmiş, ba'zı lûgatlerde ya recül, behey adam! Demek olduğu da rivayet edilmiştir, bir de (.......) den emri hazır, ha, zamir olarak: bas onu, yâhud çiğne onu, diye Resulullaha hıtab olduğu zikredilmiştir. Çünkü Resulullah, teheccüdünde bir ayak üzerinde durmakla iki ayağı da yere basması emrolunmuştur. Zamir, kademe, yâhud Arza raci'dir. Bu vechile ayağını bas, yâhud Arzı çiğne demek de olabilir. Bu ma'nâ mühimdir. Şu kadar ki, buna göre (.......) yazılması lâzım gelirdi. 2Kur’ân’ı sana bedbaht olasın diye indirmedik 3Ancak saygısı olana tezkir için 4Bir tenzil olarak indirdik o yaradandan ki, hem Arzı yarattı hem o yüksek yüksek Gökleri 5O rahmâni Arş üzerine istivâ buyurdu (.......) İstivâ mes'elesi için Sûre-i «A'raf» a bak. 6Bütün Semavâttakiler ve bütün Arzdakiler ve bütün bunların aralarındakiler ve bütün yerin dibindekiler hep onun 7Sen bu sözü ı'lan edeceksen de o hem sirri bilir hem daha gizlisini (.......) Sirr içinden kendine söylediğin, ahfâ olacak fakat henüz olmamış bulunandır. Yâhud sirr başkasına gizli söylediğin, ahfâ, nefsinde gizlediğindir. Bir de «ahfâ» fi'li mazı olmak üzere ma'nâ verilmiştir, ya'ni kulların sirrini bilir kendi sirrini ise gizlemiştir. 8Allah, başka İlâh yok ancak o Hep onundur o en güzel isimler (esmâihusnâ) (.......) Bir Hadîs-i şerifte doksan 9Hem geldi mi Musânın kıssası sana? dokuz sayılmış ve bunu sayan, Cennete girer buyurulmuştur. 10Bir vakıt o beni ateş gördü de ehline durun, dedi: benim gözüme bir ateş ilişti belki size ondan bir yalın getiririm, yâhud üzerinde bir kılağuz bulurum 11Vaktâki ona vardı kendine şöyle nidâ olundu 12Ya Musâ haberin olsun benim, ben rabbım, hemen papuşlarını çıkar çünkü sen mukaddes vadide tuvadasın 13Ve ben, seni ıhtiyar buyurdum şimdi verilecek vahyi dinle 14Hakıkaten benim ben Allah, benden başka ilâh yok 15Onun için bana ıbadet et ve zikrim için namaz kıl 16Çünkü saat muhakkak gelecek, ben, hemen hemen onu gizliyorum ki, her nefis sa'yiyle cezalansın, binaenaleyh sakın ona inanmayıp da kendi hevasına uyan kimse seni ondan alıkoymasın sonra helâk olursun 17O yeminindeki de ne ya Musâ? 18O dedi: asâm, üzerine dayanırım ve onunla davarlarıma yaprak çırparım, benim onda daha diğer hacetlerim de vardır 19Buyurdu ki, bırak onu ya Musâ! 20Bıraktı ne baksın o bir yılan olmuş koşuyor 21Tut onu, buyurdu: ve korkma biz onu evvelki sîretine iade edeceğiz 22Bir de elini koynuna sok, çıksın bembeyaz bir afetsiz diğer bir âyet olarak 23ki, sana en büyük âyetlerimizden gösterelim 24Git Fir'avna zira o pek azdı 25Dedi: ya rab! benim göğsüme genişlik ver 26Ve bana işimi kolaylaştır 27Ve dilimden ukdeyi çöz 28Sözümü iyi anlasınlar 30Ve bana ehlimden bir vezir ver o Kardeşim Harunu 31Onunla sırtımı pekit 32Ve onu işimde şerik et 33Ki, seni çok tesbih edelim 34Ve çok zikreyleyelim 35Şüphe yok ki, sen bizi görüp duruyorsun 36Haydi! Buyurdu: irdirildin dileğine ya Musâ 37Şanım hakkı için biz lûtfeylemiştik sana diğer bir def'a daha 38O vakıt ki, anana verilen şu ilhamı verdik 39Onu tabut içine koy da deryayı bırak derya da onu sahile, bıraksın, onu hem bana düşman hem ona düşman biri alsın, ve üzerine benden bir sevgi koydum ki, hem nezaretim altında yetiştirilesin 40O vakıt hemşiren gidiyor da diyordu: "ona iyi bakacak birini buluvereyim mi size?" Bu suretle seni anana iade ettik ki, gözü aydın olsun da mahzun olmasın, hem bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık, ve türlü mihnetlerle seni imtihan ettik bu sebeble senelerce Ehli Medyen içinde kaldın, sonra da bir kader üstüne geldin ya Musâ 41Ben seni kendim için yetiştirdim 42Git âyetlerimle sen ve biraderin Ve benim zikrimde gevşeklik etmeyin 43Fir'avna gidin çünkü o pek azdı 44Varın da ona belki dinler veya korkar diye yumuşak dille söyleyin 45Rabbenâ dediler, korkarız ki, bize şiddetle saldırır, yâhud tuğyanını artırır 46Korkmayın buyurdu: çünkü ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm 47Haydin varın da ona deyin ki, haberin olsun biz rabbının Resulleriyiz, artık Benî İsraîli bizimle gönder ve onları ta'zib etme, biz sana rabbından bir âyetle geldik, selâm da doğruya tabi' olanadır 48İnan ki, bize şöyle vahyolundu: her halde azâb, tekzib edin yüz çevirenedir 49Hele, dedi: sizin rabbınız kim ya Musâ? 50Bizim dedi: rabbımız her şey'e hılkatini veren sonra da yolunu gösterendir 51Dedi: ya öyle ise kurunıûlânın hali ne? (.......) Fir'avn dedi ki, ya öyle ise kuruni ûlânın hali ne? - Ya'ni dediğin gibi her şeyin hılkatini verdikten sonra hidayet edip olunu dahi göstermiş ise kururi ûlâ neye o hidayete irmemiş de putlara tapmış? Neye cehalette kalmış? Fir'avn, bu suretle Allah tarafından hidayet ve irşadı ve binaenaleyh nübüvveti inkâr etmek istiyor. Fir'avn kuruni ûlâ demekle kendi zamanına tekaddüm eden karınları kasdetmiş olmakla beraber kendisi de onlardan ayrılmak istemediği cihetle o kuruna dahil olmuş bulunuyor. Sûre-i «Kasas» ta geleceği üzere Kur’ân lisanında kuruni ûlâ Fir'avnın helâkiyle hıtam bulmuştur. Bu nükteye mebniy olmalıdır ki, Hazret-i Musâ cevabda Allah onlara da Peygamberler göderdi deyivermeyip de 52Onun dedi: ılmi rabbımın ındinde bir kitabdadır, rabbım şaşmaz ve unutmaz (.......) şöyle dedi (.......) ya'ni onların hali bana gâibdir gaybe ılim de ancak rabbımın ındinde bir kitabdadir. Onların hali ne olduğunu ve ne olacağını ancak o, bilir her halde (.......) rabbım şaşmaz ve unutmaz - o, yol göstermiş, onlar, kabul etmemişlerdir, zira 53O ki, sizin Arzı bir beşik yaptı ve onda size yollar açtı ve Semadan bir su indirdi de bu sebeble muhtelif nebattan çiftler çıkarmaktayız (.......) o rabbımdır ki, Bu görülen bir hidayettir. (.......) burada gıyabdan tekellüme iltifat vardır (.......) bâtıla ve fena şeylere uymaktan nehyeden akıl demektir. 54Hem yiyiniz hem hayvanlarınızı güdünüz, her halde bunda ülinnühâ için çok âyetler var 55Sizi o Arzdan yarattık, yine sizi ona iade edeceğiz hem de ondan sizi diğer bir def'a daha çıkaracağız 56Kasem olsun biz, ona âyetlerimizin hepsini gösterdik, öyle iken o yine yalan dedi dayattı 57Sen, dedi: sihrinle bizi yerimizden çıkarmak için mi geldin bize ya Musâ! 58O halde bilmiş ol ki, biz de onun gibi bir sihir sana yapacağız, şimdi sen, seninle aramızda bir mîad ta'yin et ki, ne senin ne bizim hulf etmiyeceğimiz denk bir mahall olsun 59Size mîad, dedi: ziynet günü ve nâsın toplanacağı kuşluk vakti 60Bunun üzerine Fir'avn tedbire girişti, bütün hîlesini derdi topladı da sonra geldi 61Musâ onlara veyl sizlere, dedi: Allah’a yalanı iftira etmeyin sonra bir azâb ile kökünüzü keser, filhakıka iftira eden hâib oldu 62Şöyle ki, aralarında işlerine kavraştılar ve gizli fısıldaştılar 63Her halde dediler: bunlar iki sihirbaz, sizi yerinizden çıkarmak ve nümunei imtisal olan tariukatınızı gidermek istiyorlar 64siz de bütün hîlenize ittifak edin, sonra da saf halinde gelin, bu gün üstün gelen, muhakkak felâhı buldu 65Ya Musâ! Dediler: ya at, yâhud ilk atan biz olalım 66Haydin siz atın dedi, ne baksın onların ipleri ve sopaları sihirlerinden ona öyle tahyil olunuyor ki, cidden bunlar koşuyorlar 67Birdenbire Musâ içinde bir nevi' korku duydu 68Korkma dedik: çünkü sensin üstün sen 69Ve elindekini bırakıver, o onların yaptıklarını yalar yutar, çünkü onların yaptıkları sırf sihirbaz hîlesidir, sihirbaz ise her nerede olsa felâh bulmaz 70Binnetice bütün sihirbazlar secdeye kapandılar, Harun ile Musânın rabbına îman ettik dediler 71Ya! Dedi: ben size izin vermeden ona îman ettiniz ha? O her halde size sihri öğreten büyüğünüz, o halde ahdim olsun ben ve elbet sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve elbette sizleri hurma dallarına asacağım, ve her halde bileceksiniz ki, hangimiz azâbca daha şiddetli ve daha bakalı? 72İhtimali yok dediler: bize gelen bu açık mu'cizelere ve bizi yaratana karşı seni tercih edemeyiz, artık neye hukmün geçer, ne yapabilirsen yap, senin olsa olsa bu Dünya hayata hukmün geçer 73Doğrusu biz günahlarımıza ve bizi zorladığın sihre karşı bize mağrifet etsin diye rabbımıza îman ettik, Allah, hem daha hayırlı hem daha bakalıdır 74Her kim rabbına mücrim olarak varırsa şüphesiz ki, ona Cehennem var onda ne ölür ne dirilir 75Her kim de ona mü'min olarak salih ameller işlemiş bir halde varırsa işte onlara en yüksek dereceler var 76Adin Cennetleri altından nehirler akar, onlarda muhalled olarak kalacaklar, ve o işte temizlenen kimsenin mükâfatı 77Ve filhakıka Musâya şöyle vahyettik: kullarımla geceleyin yürü de onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmazsın ve perva etmezsin 78Derken Firavn ordulariyle onları ta'kıb etti, kendilerini de deryadan saran sarıverdi 79Velhasıl Firavn kavmini dalâlete sürükledi, hidayete götürmedi 80Ey Benî İsraîl! Sizi düşmanınızdan kurtardık ve size Tûrun sağ tarafına va'd verdik ve üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik 81Size verdiğimiz rızıkların en hoşlarından yeyin ve hakkında tuğyan etmeyin ki, sonra üzerinize gadabım iner, her kim üzerine de gadabım inerse o uçuruma gider 82Bununla beraber şübhe yok ki, ben, tevbe eden ve îman edip salih amel yapan, sonra da doğru giden kimse için gaffarım 83Hem seni acele ile kavminden geçiren, ne ya Musâ? 84Onlar, dedi, benim izim üzerindeler ve ben sana acele ettim ki, rabbım hoşnud olasın 85Amma dedi: biz senin ardından kavmini fitneye düşürdük, Sâmirî onları şaşırttı 86Derhal Musâ kavmine gadabnâk esefnâk olarak döndü, ey kavmım dedi: rabbınız size güzel bir va'd va'detmedi mi? Zaman mı uzadı? Yoksa üzerinize rabbınızdan bir gadab inmesini arzu ettinizde mi bana olan va'dinize hulfettiniz 87Biz dediler, senin va'dine kendiliğimizden hulfetmedik ve lâkin o kavmin ziynetinden bir takım ağırlıklar yüklenmiş idik, onları ateşe attık, kezalik sâmirî de bıraktı derken 88onlara bir dana, böğürmesi var bir cesed çıkardı, bunun üzerine dediler ki, işte bu sizin ilâhınız ve Musânın ilâhı fakat unuttu 89Şu hakıkati görmüyorlar mı idi ki, o onlara bir söz iade edemiyor ve kendilerine ne bir zarar ne de bir menfaat iriştirmeğe malik olamıyordu 90Kasem olsun ki, önceden Hârun onlara: Ey kavmin siz bununla sırf bir fitneye tutuldunuz ve doğrusu sizin rabbınız ancak Rahmandır, gelin bana tâbi' olun ve emrime itaat edin demişti 91Biz dediler: bunun başına devam edip durmaktan asla ayrılmayız tâ dönünciye kadar bize Mûsa 92Ey Hârun, dedi, sana ne mani' oldu da bunların dalâlete düştüklerini gödüğün vakıt 93benim ardımca gelmedin, emrime ısyan mı ettin 94Ey anamın oğlu dedi, sakalımı başımı tutma, emîn ol ki, dediğime bakmadın da Benî İsraîl arasına tefrika düşürdün dersin diye korktum 95Ya ey sâmirî, senin derdin ne? 96ben dedi, onların görmediklerini gördüm de Resulün izinden bir avuç avuçladım da onu attım, ve bana nefsim böyle hoş gösterdi 97Haydi, dedi, defol, çünkü sana hayatta şöyle demek var, temas yok, hem sana bir vaîd var ki, ona aslâ hulfedilmiyeceksin, o başını bekleyip durduğun ilâhına da bak, her halde biz onu yakacağız da yakacağız, sonra da kül edip onu muhakkak deryaya dökeceğiz 98sizin ilâhınız ancak o Allahdır ki, ondan başka ilâh yok, o ılmi ile her şey'i kuşatmıştır 99İşte sana böyle - ya Muhammed - geçmişin mühim haberlerinden kıssa naklediyoruz, şübhe yok ki, sana ledünnümüzden bir zikir verdik 100Her kim ondan yüz çevirirse şübhesiz o, Kıyamet günü bir vebal yüklenecek 101Ebediyyen onun altında kalacaklar ki, onlar içir Kıyamet günü o ne fena yüktür 102O gün ki, sur üfürülecek ve mücrimler o gün göm gök mahşeri toplayacağız 103"Ondan fazla durmadınız" diye aralarında gizli gizli konuşacaklar 104Gidişce en beri benzerleri "bir günden fazla durmadınız" deyince ne diyeceklerini biz biliriz 105Bir de sana dağlardan soruyorlar, binaenaleyh de ki, rabbım onları un ufra edip savuracak da 106Yerlerini düpedüz bomboş bırakacak 107Onda ne bir eğrilik ne bir yumruluk göremiyeceksin 108O gün da'vetçiye ı'vicasız tebe'ıyyet edecekler öyle ki, Rahmanın heybetinden sesler kısılmıştır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsin 109O gün şefaat faide vermez, ancak Rahmânın izin verdiği ve sözüne razı olduğu kimse müstesnâ 110O onların önlerindekini ve arkalarındakini bilir, onlar ise onu ılmen ihata edemezler 111Ve bütün yüzler o hayyü kayyuma baş eğmiş ve bir zulüm yüklenen cidden hâib olmuştur 112Her kim de mü'min olarak salih amellerden işlerse o vakıt o, ne bir zulümden korkar, ne çiğnenmeden 113Ve işte onu böyle Arabî bir Kur’ân olarak indirdik ve bunda vaîydden türlü şekilde tekrar yaptık, ki, belki korunur takvâ yolunu tutarlar, yahud da o, onlara bir zikr ihdas eyler 114Demek ki, Allah o hak şehinşah yüksek, çok yüksek, maamafih sana vahyi tamam edilmeden evvel Kur’ân’ı acele etme ve de ki, (.......) "rabbım artır beni ılimce" 115Filhakıka bundan evvel Âdem’e ahid verdik de unuttu ve biz onda bir azim bulmadık 116Ve düşün o vaktı ki, Melâikeye "Âdem için secde edin" dedik, hemen secde ettiler, ancak İblîs dayattı 117Bunun üzerine biz de ya Âdem dedik: haberin olsun bu sana ve zevcene düşmandır, sakın sizi Cennetten çıkarmasın ki, sonra bedbaht olursun 118Çünkü senin acıkmaman, çıplak kalmaman oradadır 119Ve sen orada susamazsın ve Güneşte yanmazsın 120Derken Şeytan ona vesvese verdi: ey Âdem! sana kılâğuzluk edeyim mi Huld ağacına ve çürümez mülke? Dedi 121Bunun üzerine ikisi de ondan yediler, derhal kendilerine kötü yerleri açılıverdi ve üzerlerine Cennet yaprağından yamamağa başladılar ve Âdem rabbına asîy oldu da şaşkın düştü 122Sonra rabbı onu ıstıfa etti de tevbesini kabul buyurdu ve yol gösterdi 123Buyurdu ki, inimiz ikiniz de oradan hepiniz, ba'zınız ba'zınıza düşman olarak, sonra ne zaman size benden bir hidayetçi gelir de her kim hidayetçime uyarsa işte o dalâlete düşmez ve bedbaht olmaz 124Her kim de zikrimden yüz çevirirse ona dar bir maışet vardır ve onu Kıyamet günü kör olarak haşrederiz 125Rabbım beni niçin kör olarak haşrettin, halbuki ben gözlü idim der 126Buyurur ki, öyle, sana âyetlerimiz geldi de onları unuttun, bugün de böyle bırakılacaksın 127Ve işte rabbının âyâtına îman etmeyip israf edeni biz böyle cezalandıracağız ve elbette o Âhıret azâbı daha şiddetli ve daha bakalıdır 128Daha onları şu irşad etmedi mi? Ki, kendilerinden evvel nice kurûn helâk etmişiz, onların meskenlerinde yürüyüp duruyorlar, her halde bunda ıbret alacak aklı olanlar için çok âyetler var Ya Muhammed : 129Rabbından bir kelime sebketmiş olmasa idi her halde azâb lizam olurdu fakat müsemmâ bir ecel var (.......) LİZÂM. ÂD ve semuda olduğu gibi hemen Dünyada yapışan âzâb, 130O halde dediklerine sabret de rabbına hamdile tesbih eyle: Güneş doğmadan evvel: gece saatlerinde de tesbih et gündüzün etrafın da ki, rızaya irebilesin (.......) Burada da namaz vakıtları tamamile gösterilmiştir, 131Ve sakın öyle şey'e gözlerini uzatma ki, biz onun hakkında kâfirleri fitneye düşürmek için onunla bir kaç çiftini Dünya hayatın cici bicisinden zevkıyab etmişizdir, halbuki rabbının rızkı hem daha hayırlı, hem daha bakalıdır 132Hem ehline de namaz ile emret hem de kendin ona sabrile devam eyle, biz senden bir rızk istemiyoruz. Biz seni merzuk ederiz ve âkıbet takvânındır 133Birde rabbından bir âyet getirse ya! Dediler, yâ kendilerine evvelki kitablardakinin beyyinesi gelmedimi ki,? Evvelki kitablardakinin beyyinesi - Tevrat ve İncil ve sair semavî kitabların mündericatını daha açık daha parlak bir surette beyan ve isbat eden ve bu suretle onlar hakkında dahi bir bürhan olarak nübüvveti Muhammediyyenin açık bir mu'cizesi bulunan Kur’ân gelmedi mi? 134Eğer biz onları bundan evvel âzâb ile ihlâk etmiş olsa idik derlerdi ki, o rabbımız! Ne olurdu bize bir Resul gönderseydin de biz zelil ve rüsvay olmadan evvel âyetlerine ittiba etseydik 135De ki, hep beklemekte, bekleyin bakalım çünkü yakında bileceksiniz: doğru yol sahibleri kimler? ve doğru giden kim? |
﴾ 0 ﴿