2

Zaniye ve zanî, hemen bunlardan her birine yüz değnek vurun, Allah’ın dininde bunlara bir acıyacağız tutmasın, Allah’a ve Âhıret gününe gerçekten inanıyorsanız, hem mü'minlerden bir taife azâblarına şâhid olsun

(.......) Zâniye ve zâni -ZANİYE zina eden kadın, ZÂNİ zina eden erkek demek olduğu belli ancak zâniye ile mezniyyeyi faretmek lâzımdır. Her zâniye, mezniyyedir, lâkin her mezniyye zâniye değildir. Çünkü meniyye zina edilen kadın demektir ki, cebr-ü ikrah ile de olabilir. İkrah ile zina edilen kadına ise mezniyye denilirse de zâniye denilemez. O zira kendi tav-u rızasiyle zinayı temkin eden kadına denilir. Mutaveatı hasebiyle zina fi'linde fâıli müşarik olur. İkrah edilen kadın ise hiç bir vechile fâıl değil, yalnız mef'uldür. İşte burada ikrah olunana had lâzım gelmiyeceğini anlatmak için zâniye denilmiş, mezniyye denilmemiştir. Şundan da gaflet edilmemelidir ki, murad, zinalarının sübutuna şer'an huküm, lâhık olmuş olan zâni ve zâniyedir. Zinanın sübutü ise (.......) mantuk ve medlûlünce dört şâhide veya dört kerre ıkrara mütevakkıftır. Hasılı zina ettiği bu suretle sâbit ve sübutuna huküm lâhık olan kadın ve erkek (.......) imdi bunlardan her birine yüz celde vurunuz-

CELDE : Deriye vurmaktır ki, her vuruşa celde ta'bir olunur. Keşşefa der ki, «celd» lâfzında şuna işaret vardır ki, elem, lahme tecavüz ettirilmemek gerektir. Çünkü celd, cilde vurmaktır. Netekim zaherehu: sırtına vurdu, batanehu: karnına vurdu, reesehu, başına vurdu demek olduğu gibi derisine vurdu ma'nâsına da celedehu denilir. (.......) Demek ki, deri duyacak kadar kaba elbisesinin üzerinden vurmağa da celd ıtlak olunmaz. Ayni zamanda mes'elenin fıkhı teemmül olunduğu zaman maksad, bir eğlence olmadığı gibi bir işkence veya itlâf da değil mahzâ zecr-ü te'dib olduğu zâhirdir. Şu halde murad, şiddetli bir celd değil, eti çürütmiyecek ve tehlükeye sebeb olmıyacak vechile hafife yakın mu'tedil bir celddir. Ki, keyfiyyeti Kütübi fıkhiyyede tafsıl olunmuştur:

EVVELÂ değnek iri olmıyacak, çöp gibi vahî de olmıyacak, parmak kadar düz ve budaksız olacak,

SANİYEN vuran kimse vururken nıhayet omuzu izasına kadar kaldıracak ve omuzundan arkasına aşırtmıyacak,

SALİSEN; çıplak bedene vurulmıyacak, fakat kürk gibi kalın elbise varsa çıkarılacak.

Rivayet olunur ki, Ebû Ubeyde ibnilcerrah radıyallahü anh Hazretlerine hadd için bir adam getirildi, adam gömleğini çıkarmağa başladı ve «benim şu günahkâr cesedim darb olunurken üzerinde gömlek bulunması lâyık değildir» dedi, Ebû Ubeyde gömleğini çıkarmasına müsaade etmeyin dedi ve o suretle vurdurdu.

RABİAN yüz, karın ve ot yeri nazik ve tehlükeli a'zaya vurulmaz.

HAMİSENhepsi bir mevzıa da vurulmayıp diğer muhtelif a'zalara lâyıkı vechile tefrık olunur İlh... Âyetin zâhirine nazaran zâni ve zâniye muhsan ve gayrı muhsandan eamm ve binaenaleyh celd ikisine de şamil görünür. Fakat Mâız ve gâmidiyye haklarında meşhur olan fi'li Peygamberî, ya'ni evlenmemiş olanlar hakkında olmak üzere ma'mulünbih olmuştur. (.......) Allah’ın cezasından onlara acıyacağınız tutmasın (.......) Allah’a ve son güne îman ediyorsanız öyle yaparsınız-Allah’ın muhterem tuttuğu iffeti hetkeden zâni ile zâniyeye acımak hissine mağlûb olup da onları iltimas ile Allah’ın emrettiği cezayı ihmal etmezsiniz, Allahdan ve Âhıret mes'uliyyetinden korkarsınız. Zira onlara acımak zinalarına müsameha etmekle değil, tevbelerine sebeb olmak için hadlerini yerine getirmek ve bu suretle ıffeti muhafaza ve zinanın teammümünü menederek nikâhın teksirine çalışmaktır. Çünkü zina (.......) mantukunca büyük bir fuhuştür, bir maktdir ve yolu pek kötüdür.

Gerek sıhhî, gerek tabiî, gerek ahlâkî, gerek hukukî, gerek ictimaî hangi cihetten mülâhaza edilirse edilsin zina çok muzır, muharrib, bir seyyiedir. Erkekle kadının hılkî ihtiyacatından bulunan münasebatı cinsiyyelerinin meşru' ve müstahsen yolu zinada değil, nikâhtadır. Nikâhta hayatın bir feyzı, zina ve sifahta ise onun itlâf ve ta'kımi binyei ictimaiyyenin sıhhatinden olduğu gibi onun zıddı olan zinanın şüyuu da bil'akis binyei ictimaiyeyi kemiren, çürüten, her türlü seyyei ahlâkıyyeye sürükleyen muhurribâtın başıdır. Tıbbî ta'bir ile ifade edecek olursak zina binyei ictimaıyyenin frengisîdir. Bir Hadîs-i şerifte Nebiyyi ekrem sallallahü aleyhi vesellemden merviydir ki, ey ma'şeri nas, zinadan tevakki ediniz, çünkü onda altı haslet vardır. Üçü Dünyada, üçü Âhırettedir. Dünyadakiler behayi giderir, fakr iyras eder, omrü kısaltır. Âhırette de suhtu, hisabın kötülüğünü, narda hulûdü mucib olur. Binaenaleyh insanlara re'fet ve merhamet ona teşvıkde değil, ondan men-ü zecr ile kurtarmaktadır.

Bu âyette emrolunan yüz celde ise men-ü zecrin gayet basît ve sade ve her türlü külfet ve mahzurdan arî eslem bir tarikıdır. Bu âyetin nüzulünden evvel islâmda zinanın cezası (.......) âyetleri mantukunca kadınlar için vefat edinceye ve yâhud Allah, bir yol açıncıya kadar evlerde habis, erkekler için de hâkimin re'y-ü takdirine mütevvaz bir ezâ ile ta'zir idi, bir haddi mukadderı yoktu. Bu âyetin nüzuliyle bekârlar hakkında ikisi de yüz celde ile tahdid edildi ve va'd olunan yol gösterilmiş oldu. Ki, bunda iki taraf için de zevkı zinaya mukabil alesseviyye zecri kâfî ifade edecek bir te'siri âdil mevcud olduğu gibi zarardan azade ve masraftan vareste olmak i'tibariyle de bilvücuh muhassenatı vardır. Habis cezasının ahlâkî bir surette tatbikındaki müşkilât ile beraber bir taraftan say-ü ameli ta'tıl, diğer taraftan beytülmale bir çok masraflar tahmil ettiği hisab olunursa bu babda muayyen yüz celdenin gerek ahlâkî ve gerek ıktısadî ve gerek suhuleti tatbik ile adlî noktai nazardan müfid ve müsmir bir terbiye olduğunu teslim etmemek kabil değildir. Şu kadar ki, sui tatbık edilmemek şarttır. Onun için buyuruluyor ki, (.......) ve mü'minlerden bir taife o ikisinin azâbına şâhid olsun-ya'ni gizli döğülmesinler de mü'minlerden bir taifenin huzuriyle müşahede ve murakabeleri tahtinde döğülsünler.

Keşşafın beyanı vechile taife; bir halka olması mümkin olan fırkadır ki, bir şey'in etrafına çeviren cemaat demek gibidir. Ekalli üç dört olmak gerektir. İbn-i Abbastan bunun tefsirinde dörtten kırka kadar diye nakledilmiştir. Filvakı' cem'ın ekalli üç ise de zinâda nisabı şehadetin dört olmasına nazaran bunun da lâekal dört olması ıktiza eder. Çünkü (.......) buyurulmuştur. Binaenaleyh iki kifayet etmez. Hattâ Hasenden rivayette ekalli on olmalıdır. Hâsılı gizli darb töhmetine meydan vermiyecek kadar bir taifenin huzuru lâzımdır. Bu ise bir iki kişi ile olamaz. Sonra yalnız kemmiyyet değil, keyfiyyet de şarttır. Onun için mü'minlerden bir taife buyurulmuştur ki, şehadete ehil hâlıs mü'minlerdir. Zira şehadete ehlolmıyan hazelenin şehadeti keenlemyekündür, İbn-i Abbas Hazretleri de «Allah’ı tasdık edenlerden kırk kişi kadar» demekle bunu anlatmıştır.

Bu emirde başlıca iki hikmet vardır :

BİRİNCİSİ intikam tarzında bir sui isti'male meydan bırakmamak için te'minâttır. Çünkü gizli darbların sevkı hiddetle işkence haline alması veya bir iltimasa uğraması melhuzdur. Netekim tarihin şikâyet edegeldiği zalimâne işkenceler hep gizlenerek yapılmıştır. Bundan dolayı Avrupa cezaiyyununun darb gibi mücazatı cismaniyyeyi hoş görmemeleri de hiç sebebsiz değildir. Lâkin habis gibi umumiyyetle tecviz edile gelen cezaların çoğu cismanî olmaktan kurtulamıyacağı gibi gizli darb kadar sui istimale müsaid bulunduğu da inkâr olunamaz. Bir mahbusa ve hele münferid bir mahbusa ne yapılamaz. Halbuki ammenin müşahedesi önündeki bir darb, müessir olmakla beraber tecavüze müsaid değildir. İşte darb ancak bu müşahede ve mürakabe tahtinde alenî olmak şartıyle meşru' kılınmıştır.

İKİNCİSİ; bunda ıffetin kıymetini, ıbret ve terbiyenin ta'mimini ifade eden bir ı'lân ve teşhir vardır. Gerçi bu teşhir mücrimin sırf aleyhine değildir. Beyan olunduğu üzere lehinde bir te'minatı da tezammun eden bir ı'lândır. I'lân muhakemenin ve hukmün alenî olması gibidir. Hukmün aleniyyeti ise bir teşhiri tazammun etse de umumiyyetle bir ceza mahiyyetinde telâkkı edilmez. İcranın aleniyyeti de öyle olmak lâzım gelir. Bahusus ki, hududda icra, tetimmei kazadandır.

Maamafih idrâki olanların vicdanında en cüz'î bir teşhirin bile bir azâbı ruhanî husule getireceğinde şübhe yoktur. Bu cihetle bu işhad, sırf cismanî olan celd cezasının ruhî bir mütemmimi olmuş olur. Bu cümlede (.......) buyurulması da buna işarettir. Bir de bu işhadın hukukı ammeye alâkası vardır. Şu cihetle ki,

2 ﴿