3Zanî bir zaniye veya müşrikten başkası nikâh etmez, mü'minlere ise bu haram kılındı (.......) zanî bir zaniye veya müşrikeden başkasını nikâh etmez-zinakâr bir herif evlenecek olursa alacağı karı ya bir zâniye veya bir müşrikedir. Çünkü îman ve ıffeti olan temiz saliha kadınlar nefret eder, ona tenezzül etmez ve etmemelidirler, öyle heriflere olsa olsa ya kendisi gibi zinakâr veya müşrike bir karı rağbet eder ki, müşriklerin de ıffeti meşkûktür. Ve işte zinâ şirke, şirk zinâyı böyle yakındır. Bir de nefsinde zinâkâr olan bir erkek, ıffetsiz kadınlarla alâkadar olur, onlardan tiksinmez, bil'akis şehvetine tahrik edip hevasına uyduklarından dolayı onlara müncezib olur. Ve bu hiss onun evlenmek hususundaki fikrini ve muhakemesini bozar da nikâha rağbet etmez ve şayed evlenecek olursa alacağı öyle birisi olur. Zira ıffetin kadrini bilmez, ehli ıffeti takdir etmez, kendi sınırını arar, bu suretle erkeğin ıffetsizliği ıffetsiz kadına düşmesine sâık olduğu gibi nihayet nikâh edeceği kadının ıffetsiz olmasına da bâıs olur. Bu nükte ile bu âyette erkek dişiye takdim edilmiştir. Halbuki evvelki âyette dişi takdim olunmuştu çünkü dişinin görünmesi, tamaa düşürmesi, temkin ve mutaveati olmadıkça zikrolunan zina fi'li başlıyamıyacağı cihetle orada cinayetin başı, zinanın maddesi karı olduğuna işaret kılınmıştı. Fakat nikâh mes'elesine gelince bunda erkeğin rağbet ve talebi asıl ve mukaddem olduğuna ve erkeğin ahlâkının ıffet noktai nazarından kadın üzerindeki dahl-ü te'sirine nüktesi gösterilmiştir. (.......) zâniye, bunu da bir zânî veya müşrikten başkası nikâh etmez-ya'ni ıffet ve namusu olanlar zâniyeden nefret eder, nikâhına tenezzül eylemez de onu nikâh etse etse bir zinakâr, yâhud zinâdan sakınmamak âdetleri olduğu cihetle bir müşrik nikâh eder. Çünkü (.......) tır. (.......) ve o-ya'ni o nikâh-mü'minlere haram kılındı-Sûre-i «Bakare»de (.......) âyeti mantukunca müşrik ve müşrike nikâhının menhî olduğu ma'lûm. Zâniyeyi nikâha gelince: bu âyetin zâhirinden bunun da mü'minlere haram ve müşrik nikâhına karib olduğu anlaşılıyor. Maamafih ıhtilâf ciheti yok değildir. 1-Ba'zıları «bu âyette maksad nikâhın hukmünü beyan değil, zinanın şenaatini beyandır. Burada nikâh vatı ma'nasıdır ve binaenaleyh hurmet de zinânın hurmetidir » demişlerse de ma'nasızdır. Çünkü Kur’ân’da nikâh, hep akıd ma'nasına vârid olduğundan vatı ma'nasına hamli doğru olmaz. Bir de bu ma'naca âyetin hiç faide etmemiş olacağı gösterilmiştir. 2-Hazret-i Aişe radıyallahü anhadan menkuldür ki, «bir erkek bir kadına zinâ etse onu tezevvüc edemez. Bu âyetle haramdır. Mübaşeret ettiğinde zinâ etmiş olur. » (.......) Ebû Hayyan tefsirinde eshab-ı kiramdan İbn-i Mes'ud ve Berâ İbn-i Âzib radıyallahü anhüma Hazretlerinin dahi kavli böyle olduğu zikredilmiştir. Fakat buna mukabil Hazret-i Peygamber sallallahü aleyhi vesellemden bu mes'ele suâl edilmiş «evveli sifah ve âhıri nikâhtır, haram, halâlı tahrim eylemez» buyurmuş olduğu nakledilmiştir. Ebû Bekrinıssıddık, İbn-i Ömer, İbn-i Abbas ve Câbirden ve Tavus, Said İbnilmüseyyeb, Câbir İbn-i Zeyd, Atâ, Hasenden ve eimmei erbaaden menkul olan da cevazdır. Ancak Fahri Razî tefsirinde mezkûr olduğu üzere zâni ve zâniyenin afîfe ile ve afîf-ü afîfenin zâniye ve zâni ile tezevvücü haram olmak, Hazret-i Aişe ve İbn-i Mes'ud gibi Hazret-i Ebi Bekir ve Hazret-i Ömer ve Hazret-i Alinin de mezhebleridir deniliyor. 3-Hasenin kavlince bu hurmet, mahdud olan zâni ve zâniye haklarındadır. Hadd vurulmuş zâni ancak bir zaniyeyi tezevvüc edebilir. Bir mahdud, mahdud olmıyan bir kadını tezevvüc etmişti, Hazret-i Ali onun nikahını reddeyledi diye rivayet etmiştir. 4-Ba'zıları bu hukmün medinede islâmın bidayetinde vârid olup ba'dehu mensuh olduğunu söylemişlerdir. Said İbnilmüseyyebden bu Sûdeki (.......) ve Sûre-i Nisadaki (.......) âyetlerinin umumlariyle mensuh olduğu rivayet edilmiş ve şayi' olmuştur. Mu'tezileden Cubbaî de icma' ile mensuhtur demiş. Lâkin Fahri Razî tefsirinde tafsıl olunduğu üzere muhakkıkîn bu iki vechin ikisinin de zaıyf olduğunu anlatmışlardır. Zira nâsihı icma'dır demek ise icmaın nâsıh olamıyacağı Ilmi usuli fıkıhta sâbittir. Bir de Ebû Bekir, Ömer, Ali gibi zevatın muhalefetleri sebkeden bir mes'elede icma' sahih olamaz. Binaenaleyh icma' ile neshedilmiştir demek doğru olamıyacağı gibi mensuh olduğuna icma' edilmiş demek de doğru değildir. Çünkü beyan olunduğu üzere hılâfı sâbittir. Gerçi (.......) emirleri ammdır. Fakat bunların da bir manii şer'î bulunmıyanlara aid olduğunda şübhe yoktur. Binaenaleyh diğer muharremat gibi buradaki tahrimin de mevani'den olması melhuzdur. Böyle bir ihtimal karşısında ise nesha hukmetmek doğru olmaz. Bâhusus Sûrenin başındaki (.......) bu Sûrede mensuh bir huküm bulunmadığını iş'ar için kâfidir. 5-Abdullah İbn-i Ömerden, İbn-i Abbastan, radıyallahü anhüm, Mücahidden, Said İbn-i Cübeyrden ve yine Said ibnil'müseyyebden vârid olan rivayetlere göre bu âyetin sebeb-i nüzulü şudur: cahiliyyede fahişeler işleten kirahaneler (kerhaneler) kerhaneciler vardı. İslâm geldiği vakıt Medinede bunlardan Ümmi mehzûl gibi meşhur karılarla kapıları bayraklı, alâmetli dokuz kadar kerhane bulunuyordu. Bu karılar, bu kerhaneciler hep müşriklerden idi, içlerinde servet edinmiş olanları vardı. İslâmda zinâ haram olduğundan bu fahişelerden ba'zısı yeni müsliman olan fukaradan ba'zısına nikâh teklif etmiş ve kabul ederlerse nefekalarını teahhüd etmek istemiş, onlar da fark-ü ıhtiyacları hasebiyle Resulullahdan istiyzan etmişler, bunun üzerine bu âyet, nâzil olmuş, o nikâhın mü'minlere haram olduğu anlatılmıştır. Bundan dolayı ba'zı müfessirîn bu hurmetin sebeb-i nüzulü olanlara mahsus olduğuna kail olmuşlardır ki, «elif lâmlar» ahd için demek olur. Gerçi karîne kaim olduğu zaman huküm, sebeb-i nüzulüne tahsıs olunabilir. Lâkin burada huküm, vasfı âmm üzerine vârid olmuş ve bu suretle sebebi tahrim olanların şahıslarında değil, ötede zinakârlık beri de îman vasıfları arasındaki mabayenet de gösterilmiştir. Bu ise ta'mim karinesidir. Öyle ki, «lâm» ahde hamledilse bile hukmün kıyas ile ta'mimi ıktiza edecektir. Binadaleyh sebeb-i nüzulünde mahsustur diyenlerin muradı da bu tahrimin bilhassa kerhane fahişeleri mekulesi hakkında olduğunu söylemektir. Ve bu fahişelerin vasfı barizi ise zinâyı istihlâl veya istihfaf etmektir ki, küfürdür. İslâmiyyetin hâkimiyyeti ile o cahiliyyet bakıyyesi olan kerhaneler kalkmış ve hududun ikamesi memaliki islâmiyyede artık öylelerinin zuhuruna meydan bırakmamış olduğu müddetçe bunların nev'ı, şahıslarına münhasır kalmış olması hasebiyle bu, onların şahıslarına mahsus kaldı diyenler de olmuştur. Maamfih : 6-Cumhuri müfessirînin beyanına göre: bu tahrim, zinâ edenleri nikâh etmekten mü'minleri zecr-ü tahzirde mubalâğa içindir. Çünkü diyorlar: Zinâ damgası basılmış feseka silkini takılmak caiz değil, mahzurdur. Fâsıklara benzemesine, töhmet mevkıınde bulunmasına, hakkında kötü lâkırdılar edilmesine ve daha bir çok mefsedetlere sebebdir. Günahkârlar meclisinde oturmakta bile günahlar irtikâbına ma'ruz kalmak tehlükesi ne kadar çoktur. Artık zaniyeler, kahbelerle izdivac etmek nasıl olur? (.......) emrindeki «salâh» kaydinde de bu ma'nâya tenbih vardır. Ancak bir mü'min, ıhtiraz edilmesi lâzım gelen böyle haram bir nikâhı bil'farz irtikâb etmiş olsa o nikâh, mün'akıd olur mu? Yoksa o da bir zinâ mı olur? 7-Şimdi bunu telhıs ile âyetin ma'nâsını tesbit edelim: burada üç kısım vardır: müşrikler, zinayı istihlâl veya istıhfaf edenler, etmiyenler. EVVELÂ Her hangi bir mü'min veya mü'minenin bir müşrike veya bir müşrik ile nikâhı mün'akıd olmaz, kat'ıyyen haramdır, O bir zinâ olur. SANİYEN Zâni ve zâniye sebeb-i nüzul olan kerhaneciler ve sermayeleri gibi zinâyı istihlâl veya istıhfaf eder takımdan ise hurmeti mansus olanı istihlâl veya istıhfaf, küfr olmakla bunlar müşrik hukmünde olduklarındannikâhları, nikâh olmaz, kat'ıyyen haramdır, müşrik nikâhı gibidir. Onun için âyette ezzânî vezzâniye müşrik ve müşrikeye denk tutulmuş (.......) buyurulmuştur. Âyet, bu iki kısmın nikâhını tahrimde nasstır. Meğer ki, tevbeleri tahakkuk etmiş bulunsun. SALİSEN İstihlâl ve istıhfaf gibi küfür delili olmıyarak zinâsı vâzıh olmuş, evvelce de başından hiç nikâh geçmemiş ise afîf mü'minlerin bunları nikâhı tahrimen mekruh ve maamafih mün'akıd olur. Âyetin tahriminin bu kısma derecei şümulünde bir nevi' şübhe vardır. Onun için mevridi ictihad olmuştur. Ve işte zikrolunan ıhtilâf, ancak bu kısım hakkındadır. Yalnız Hazret-i Aişe ve İbn-i Mes'ud ve Berâ İbn-i Âzib hiç birinde in'ikadı tecviz etmemiş, bu kısmın hurmetini de diğer iki kısım derecesinden tutmuşlardır. İşte zinanın neticesi öyle azâb, böyle mahrumiyyettir. Mü'min olanların zinadan tevakkı etmeleri ve haddini icra eylemeleri ve yekdiğerini öyle töhmetlerden korumaları da lâzımdır. Yoksa ictinab behanesiyle şuna buna zina isnad ederek ehli iffetin namusuna dokunmak da büyük bir cinayettir. Ki, buna remiy veya kazif ta'bir olunur. Bu ta'bir; namusu olanlara beyyinesiz öyle bir isnadda bulunmak, keyfemettefak gayb taşlamak kabilinden olmakla beraber öldürmek için şiddetli ok atmak gibi hakkı hayata bir hücum olduğuna işarettir. Bu vechile haddi zinanın beyanına terdifen haddi kazif beyan olunarak buyuruluyor ki, : |
﴾ 3 ﴿