5

o kimi dilerse muzaffer kılar ve azîz odur, rahîm o

(.......) Allah’ın nusratiyle - ya'ni ötede Rumlar İyranîlere galib gelirken aynı zamanda beriden müslimanlar da Allah’ın nusratiyle müşriklere karşı muzaffer olacaklar ve yalnız Rumların galebesiyle değil, Allah’ın bilhassa kendilerini muzaffer kılan nusratiyle sevinecekler, mü'minlere bu suretle va'd olunan bu nusrat, bu ferah

«Bedr» muzafferiyyetidir. Netekim tefsiri Taberîde (.......) demiştir. Fil'vaki' Tirmizînin rivayeti vechile Rumların Fürslere galebesi «Bedr» günü olmuştur. Fakat galebenin tafsılâtiyle tebeyyünü Hudeybiyye sıralarında ma'lûm olabildiği ve Hazret-i Ebi Bekir de develeri übeyyin kendisinden değil, sonra veresesinden aldığı cihetle ba'zıları bu ferah gününü Hudeybiyye günü sanmışlardır. Hindli Süleyman Nedevî Efendi asri saadet tarihinde bunu şöyle tesbit etmiş: «Resuli ekremin işareti mucebince dokuz sene sonra bu ıhbarı nebevî tehakkuk etmiş ve onun tehakkuku «Bedr» zaferinin ihrazına tesadüf etmiştir. (.......) Ba'zılarına göre bu haber, hicretin altıncı senesinde Hudeybiyye musalehası esnasında tehakkuk etmiştir. Lâkin bu doğru değildir. Bu sui tefehhümün sebebi şudur: sahîhi Buharînin beyanına nazaran Hazret-i Peygamberin Hirakle gönderdiği nâmeyi hamil elçi Suriyyeye muvasalet ettiği zaman Hirakl zaferini tes'id ediyordu. Bu elçi Hudeybiyye muselehası sıralarında gönderildiği için bir çokları Hiraklin o sıralarda zafer ihraz ettiğini zannetmişler. Halbuki: Hirakl zaferi çoktan kazanmış ve onu tes'id için Suriyyeye gelmiş bulunuyordu. Roma takvimine göre: bi'seti Muhammediyye altı yüz dokuz senesinde vuku' bulmuş, şarkî Roma ile İyran arasındaki muhasamat altı yüz onda başlamış on üç ile on dört seneleri harb içinde geçmiş altı yüz on altıda Romalılar mağlûb olmuşlar, altı yüz yirmi ikide mukabil harekete geçmişler, altı yüz yirmi üçte galebeye başlıyarak altı yüz yirmi beşte kat'î zaferi ihraz etmişlerdir. Mağlûbiyyetin başlangıciyle galibiyyetin başlangıcı arasında dokuz sene geçmiş olduğu gibi kat'î mağlûbiyyetle kat'î galibiyyet arasındaki müddet de dokuz seneden ıbaret bulunuyor (.......)

«Hicreti seniyye bı'setin on üçüncü senesi olduğu için altı yüz yirmi üç hicretin ikinci senesine müsadif olmuş olur ki, «Bedr» de o senedir. Demek ki, Rumlar mağlûbiyyetlerinin yedinci, harbin ikinci senesi galebeye başlamışlar ve onlar galebe etmeğe başladığı sıra müslimanlar da «Bedr» günü müşriklere galib gelerek ferahlanmışlar. Bununla beraber harb iki sene daha devam etmiş, bu müddette Rumlar İranîlerin işgal ettikleri bütün vilayetleri kurtararak düşmanlarını Dicle ve Furatın gerilerine atmışlardır. Bu suretle tam dokuz sene ve üç sene nihayetinde kat'î galebe tamam olarak (.......) haberi her vechile tehakkuk etmiştir. Şu halde bundan dokuz sene evvel, ya'ni hicretten yedi sene mukaddem bı'setin yedinci senesi Kur’ân bu haberi verirken sarahaten dokuz sene de demeyip (.......) diye bir nevi ibham ile ifade etmesinde de vakıa mutabakat noktai nazarından derin ve şümullü bir belâğat ve cem'ıyyet varmış. Çünkü bıd'ı sinîn demekle hem galebe müddeti olan üç seneye, hem mağlûbiyyet sonundan (.......) e müsadif ilk galebeye kadar olan yedi seneye hem de kat'î galebe müddeti olan dokuz seneye muntabık olabilecek bir işaret vermiş bulunuyor ki, bunlardan birisi tasrih olunsa idi vak'anın bütün safahatı gösterilmiş olmaz ve binaenaleyh bu cem'ıyyetli tarzı ı'caz bulunmazdı. Bir de bu beyandan asıl maksad, Rumların galebesinden ziyade mü'minlerin nusrati ilâhiyye ile ferahlanacakları günün tarihini tesbit etmek olduğuna işaret edilmiş oluyor. Zira bıd'ı sinîn mübhem olmakla beraber galebe vukuuna merbut olan (.......) muayyendir. Bu cihetle âyetin bu ferah gününü gösteren mu'cizesi Rum galebesini haber veren mu'cizesinden daha şanlıdır.

Böyle iken bir çoklarının bundan zühûl etmeleri ne kadar şayanı eseftir. Evet, buyuruluyor ki, «Rum mağlûbiyyetlerinin arkasından bıd'ı sinîn içinde galebe edecekler, önünde de sonunda da emir Allah’ın ve onlar galebe ettikleri sıra mü'minler de Allah’ın nusratiyle ferahlanacaklar» bu nasıl olur? demeyin (.......) o kimi dilerse mansur eder - dilediğini muzaffer kılar.

Ya'ni onun nusrati esbaba muhtac değil, esbab onun iradesine bağlıdır. Dün Fürsleri galib kılmış iken yarın Rumları galib kılar. Bir de bakarsın hiç ümid edilmedik bir zamanda tutan hiç bir kuvvetleri yok zannedilen mü'minleri hepsine karşı mansur ve muzaffer eder. (.......) ve azîz o rahîm o - hiç mağlûb olmak ihtimali olmıyan ızzet sahibi ancak odur. Yegâne rahmet edecek olan da odur. Onun için de bir zaman olur mağlûbları galib kılar, mü'minleri nihayet zafere irdirir.

5 ﴿