SEBE'Sebe' Sûresi mekkîdir. Yalnız İbn-i atıyye (.......) âyetinin medenî olduğu hakkında bir kavil de nakl etmiştir. Âyetleri - Şamî ta'dadında elli beş, diğerlerinde elli dörttür. Kelimeleri - Sekiz yüz seksen üçtür. Harfleri - Üç bin beş yüz on ikidir. Fasılası - (.......) harfleridir. Sebebi nuzulü - Ebû Hayyanın Bahirde nakline göre şudur: Ebû Süfyan Mekke kâfirlerine: «Muhammed bizi ölümden sonra azâb ile tehdid ediyor ve ba's ile korkutuyor, Lât ü Uzzaya kasem ederim ki, bize o saat ebeden gelmiyecek ve biz ba's olunmıyacağız» demişti. Buna karşı Allahü teâlâ ya Muhammed (.......) buyurmuştur. Sûrenin bâkısi de bunu te'yid eden tehdid ve inzardır (.......) Bu miyanda bilhassa Sebe' Devlet ve medeniyyetinin suret ve esbabı inkırazından bahs edildiği için bu Sûre buna izafetle yad olunmuştur. Sebe' - Âlûsî nin beyanı vechile Sebe' aslında bir recülün ismidir ki, Sebe' İbn-i Yeşcüb İbn-i Ya'rub İbn-i Kahtandır. Ba'zı haberlerde varid olduğu üzere Ferve İbn-i Mesîk radıyallahü anh demiştir ki, Resuli ekrem sallallahü aleyhi vesellem Hazretlerine vardım, ya Resulullah dedim: bana haber ver Sebe' erkekmidir kadınmıdır? Buyurdu ki, o Arabdan bir recüldür. On evlâdı olmuştur. Altısı uğurlu çıktı, dördü uğursuz. Uğurlu olanlar: Ezd, Kinde, Mezhıc, Eş'arîler, Enmar, Becîle de onlardan. Uğursuz olanlar da Âmile, Gassan, Lahım, Cüzam (.......) Abdilmecid İbn-i Abdun kasıydesinin şerhinde Abdülmelik İbn-i Abdillah İbn-i Bedrunilhadramiyyilbüstî şöyle zikreder ki, «Sebe' İbn-i Yeşcüb bir kavle göre Yemen mülûkünün evvelidir. Kahtan evlâdından ilk evvel sebyeden, ya'ni esir alan o olduğu için Sebe' tesmiye edilmiştir. Mülkü, ya'ni kurmuş olduğu Devlet, dört yüz seksen dört sene sürdü, sonra kabîlenin ismi oldu (.......) Sûre-i Nemilde geçtiği üzere onların vatanı olan Me'rib diyarına da ıtlak olunur. Ebülfida tarihinde de der ki, Sebein ismi Abdişemisdir. Çok gazve ve Sebe' yaptığı için Sebe' denilmiştir. Sebe' İbn-i Yeşcüb İbn-i Ya'rub İbn-i kahtandır. Sebein müteaddid evlâdı vardı ki, Hımyer, Kehlân, Amr, Eş'ar, Amile hep benu Sebe'dir. Yemen Arablarının bütün kabîleleri ve mülûkü olan Tebâbia hep Sebe evlâdıdır. Ve Yemen Tebâbiasının hepsi Hımyer İbn-i Sebe' evlâdındandır. Ancak içlerinde Imran ile biraderi Müzeykıya, Kehlân İbn-i Sebe' evlâdından olan Ezdden Âmir İbn-i Harise oğullarıdır (.......) Fakat (.......) âyetinde Sebe'den murad bir adam değil, bir kavm olduğu zâhirdir. Demek ki, kavm, devletinin müessisi olan babalarının ismini almıştır. Sebe' Hükûmeti Sûre-i Nemilde geçtiği üzere Bilkısin zamanında Hazret-i Süleymana inkıyad etmiş idi. Anlaşılıyor ki, o zaman Arzı mukaddese kadar bütün Arabistan büyük bir ma'mure imiş. Bu Sûre evvelki Sûrenin son âyetini bir nevi' tavzıh gibidir. Kur’ân’da hamd ile başlıyan beş Sûre vardır: ikisi nıfsı evvelde, En'am ile Kehif, ikisi de nıfsı ahîrde, bu Sûre ile bundan sonraki Sûre-i Melâike, birisi de Fatihadır ki, hem nıfsı evvel ile okunur, hem nıfsı ahîr ile. Razî der ki, bunun hikmeti: Allahü teâlânın ni'metleri pek çok ve bizim ıhsaya kudretimiz yok olmakla beraber esas ı'tibariyle iki kısımdır: birisi iycad ni'meti, birisi de ibka ni'metidir. Çünkü Allahü teâlâ bizi evvelâ rahmetiyle halk buyurmuş ve bizim için durabileceğimiz şeyler de halk buyurmuştur. Bu ni'met bir de iâde olunacaktır. Çünkü o bizi neş'eti uhrâ ile bir daha halk edecek ve bizim için devam edecek şeyler de halk eyliyecektir. Demek ki, bizim bir ibtida ile bir iâde: iki halimiz vardır. Her iki halde de üzerimizde ni'met var: iycad, ibka, Fatihada her iki ni'mete işaretle (.......) buyurulduğu gibi nıfsı evvelde Sûre-i En'amda ni'meti iycad şükrüne işareten (.......) şükrüne işareten buyuruldu. Sûre-i Kehifte de ni'meti ibkaya şükr olmak üzere: (.......) buyuruldu. Çünkü kitab ve şeriat sebebi bakadır. Nıfsı ahîrde bu Sûre-i celîlede de ni'meti âhire ve halkı cedîd ıhtar olunarak buyuruluyor ki, 1Hamd o Allah’ındır ki, Göklerde ne var, Yerde ne varsa hep onun, Âhırette de hamd onun, ve o öyle hakîm öyle habîr ki, (.......) Hamd - övgü ile ta'zîm olunmak - Allah’ındır. Allah’ın hakkı, Allah’ın hassasıdır. (.......) o ki, (.......) bütün Göklerdeki ve Yerdeki hep onundur. - Onun halkı, onun milki, onun ni'metidir. Bu Dünyada insanların elinde ne varsa hep emanettir. (.......) Âhırette de hamd onundur. - Ya'ni bu önün bir sonu, bu Dünyanın bir Âhıreti var. O Âhıret ve Âhıretteki ni'metler de onun ve onun için önünde hamd onun olduğu gibi sonunda da hamd onun. Âhıret, kesb ile alâkadar olduğu için orada hamd, onun hakkı değil zannedilmesin. Onu hikmetiyle hazırlıyın, çalışanların sa'yini zayi' etmeyip kesbine göre ecrini verecek olan odur. Ve gerek nia'mi Dünya ve gerek nia'mi Âhıret kesb ile ne kadar alâkadar olursa olsun esas itibariyle istihkaktan ziyade tefaddul târikıyle olduğunda da şübhe yoktur. Ehli Cennet (.......) diye (.......) diye (.......) diye türlü hamidlerle hamdedecekler ve bütün da'valarının, duâlarının sonu da (.......) olacaktır. Dünyada hamd, bir vazife, bir ibadet, Âhırette ise bir telezzüz bir zevktir. (.......) ve o, öyle hakîm hikmetiyle Dünyayı Âhırete, Âhıreti Dünyaya raptederek iki âlemin de umurunu muhkem surette tedbir eden hamde müstehıkk olan hâkim (.......) öyle habîr - her şey'in sirr-ü künhünü, önünü sonunu bilir. Bilerek tedbiri umur eder. Öyle habîrdir ki, |
﴾ 1 ﴿