39Aya da: menzil menzil ona mıktarlar biçmişizdir, nihayet dönmüş eski urcun gibi olmuştur (.......) Kamere gelince (.......) ona menzil menzil mıkdar biçmişizdir. - O Güneş gibi istikrarlı bir surette cereyan etmez. Ona bir takım menziller ve her menzile göre bir mıkdar ta'yin etmişizdir. Seyyardır her gün bir menzile gelir, her menzile göre bir şekilde bir şekilde görünür. Arablar, menâzili kameri şunlarla saymışlardı: şertan, butayn, süreyya, deberan, hek'a, hen'a, zira', nesre, tarf, cebhe, zübre, sarfe, avva, simâk, gafir, zubânâ, iklil, kalb, şevle, neâim, belde, sa'düzzâbih, sa'dübüla, sa'düssüud, sa'dul'ahbiye, fer'uddelvilmukaddem, fer'uddelvilmuahhar, reşa. Bunlardan her gece bir menzile konardı istikbale kadar günden güne nuru arta arta sonra da eksile eksile son menzilde - ki, ictima'dan öncedir - iyice incelir, kavslenir (.......) nihayet dönüp eski urcûn gibi olana kadar - URCÛN, eğri salkım çöpü demektir. Bilhassa hurma salkımının dip çöpü ki, eskisi, ya'ni geçen seneninki, daha ince, daha eğri, daha renkli olur. Bu teşbih pek bedî'dir. Zannedildiği gibi hilâlın ilk ve son şeklini göstermekle kalmıyor, Kamerin o menazilde giderken arz etrafında bir ayda katettiği mahrekin bir mürtesemini de göstermiş oluyor. Eski denilmekle bu mahrek üzerinde Kamerin her menzildeki cirmi de tahyîl edilmiş bulunuyor ki, eski hey'etçiler bu teşbihin letafetini idrâk edemezlerdi. Bu takdir o kadar güzel ve bu tevzii vezaif o kadar yerindedir ki, |
﴾ 39 ﴿