42Allah alır o canları öldükleri zaman, ölmiyenleri de uyuduklarında, sonra üzerlerine ölüm hukmü verdiklerini alıkor da diğerlerini salıverir bir müsemmâ ecele kadar, şübhesiz ki, bunda düşünecek bir kavm için âyetler var Allah kabz eder alır o nefisleri ölümleri zamanı - bu âyetin sevkı yukarıya üç noktadan alâkadardır. Bir kerre kasr ile nihayetteki (.......) avline nâzırdır. Ya'ni vekîl sen değilsin Allahdır. Çünkü o canları ancak Allah alır. Bu nokta daha ileride (.......) diye tasrih de edilecektir. İkincisi hidayet ve dalâletin, hayat ve memat ile bir temsilini iş'ar eder. Üçüncüsü de ta yukarıdaki (.......) kavlini bir nevi' tavzıh ile (.......) ıhtarını bir takrir ve isbattır. Sahib keşşaf burada enfüsten murad ruh ile beden mecmuu olduğuna kail olarak demiştir ki, el'enfüs kemahiye cümlelerdir, teveffîsi de imatesidir ki, hassas derrâk bir zîhayat olmasının medarı olan eczasının sıhhat ve selâmeti kabîlinden esbab ve şeriatın selb olunmasıdır. Çünkü sıhhati selb olununca keenne zâtı selb olunmuş gibi olur. Çünkü Allah azze ve alâ teveffiyi mevti, menâmi hep enfüse teallûk ettirmiştir. Halbuki akl-u temyiz nefsı mevt ve nevm ile muttasıf değildir, ölen ve uyuyan ancak cümle ma'nâsına nefistir (.......) Nefis beden mukabili olarak ruh ma'nâsına dahi geldiği ve bilhassa ruhi emrî denilen nefsi natıkaya ıtlak edildiği cihetle diğer müfessirîn burada İbn-i Abbas Hazretlerinden vârid olan bir rivayet vechile akl-u temyiz nefsi denilen nüfusı nâtıka ile tefsir etmişlerdir ve teveffiyi de bedene olan teallûk ve tesarrufunu kesmek suretiyle kabz edip almak diye beyan eylemişlerdir. Mevtte zâhiren ve bâtınen, uykuda da yalnız zâhiren teallûku kesildiğini söylemişlerdir. İbn-i Abbas Hazretleri demiştir ki, Âdem oğlunda bir nefis bir ruh vardır, aralarındaki fark Güneş ile şuaı gibidir. Nefis, kendisiyle akıl ve temyiz yapılan, ruh da teneffüs ve hareket yapılandır. Ölümde ikisi de müteveffâ, uykuda yalnız nefis müteveffadır (.......) Ruh denilince umumiyyetle hayat meb'dei anlaşıla geldiği gibi hayat da ekseriya cismanî tezahürat ile anlaşıldığından hayatı ma'neviyye meb'dei olan ruha nefis ıtlak edilmiştir. Güneş ile şuaını temsil getirmesi gösterir ki, aralarında bir cevher farkı anlatmak istememiştir. Bizim anladığımız şudur: nefis kendini duyan, kendine ve kendindekine vicdanı olan ya'ni ene şuuruna sahib olan zattır. Her nefiste böyle şâir ve meş'ûr olmak üzere çifte bir haysiyyet vardır. Teveffî, bir şey'i vâfî olarak, ya'ni kâmilen ve tamamiyle almak, selbetmektir. Bundan dolayı ruhun tarafı ilâhîden tamamiyle ahz-ü kabzına teveffî ve ölüme vefat denilmiştir. Emaneti yerine teslim ve temamen vefâ etmek gibidir. Nefisler vacibülvücud değildirler, onun için kendilerine şuurları bizati olsa bile lizatiha değildir. Allahdandır. Allah onları kendilerinden alıp kendilerinden geçirir. Bu ma'nâ (.......) gibidir. İşte nefsin teveffîsi, ölüm ve uyku hallerind (.......) olduğu gibi kendinden geçirilip akl-ü temyizinin kendinden alınmasıdır. Bu suretle ma'nâ şu oluyor: (.......) o nefisleri nüfusı natıkayı başka değil, ancak Allah kendilerinden alır, kabzeder, yok etmeksizin kendilerinden geçirir, şuur ve temyizlerini alır (.......) öldükleri zaman - ya'ni bedene tesarruf ve teallûkları kesildiği zaman (.......) ölmiyenleri de (.......) uyudukları zaman alır da (.......) üzerine ölüm hukmünü verdiklerini alıkor, ba'se kadar tutar (.......) diğerlerini, henüz ölüm hukmü verilmemiş olan uykudakileri salıverir (.......) müsemmâ, mukadder bir ecele kadar ki, ölecekleri zamandır - işte böyle hem ölüm halinde, hem de uyku halinde o nefisler, Allahü teâlânın kabzında bulunur. Burada şu suâl hatıra gelir: Yukarıda Sûre-i Secde de (.......) buyurulmuş, daha yukarıda Sûre-i (.......) buyurulmuş olmakla bunlarda teveffî Allah’ın Resullerine ve melekülmevte isnad edilmiş idi, şu halde burada kasr ile (.......) buyurulması bunlara münafi olmaz mı? Fahrüddini Razî tefsirinde buna şöyle bir cevab verilmiştir: hakıkatte teveffî eden ancak Allahü teâlâdır. Şu kadar ki, Allahü teâlâ esbab âleminde her nevi' ameli Melâikeden bir Meleke tefvız buyurmuş, bu suretle ervahın kabzına da Melekülmevti me'mur kılmıştır ki, o reistir, maıyyetinde etbaı ve hademesi vardır. Onun için o âyetlerde teveffî onlara nisbet edilmiş, burada da hakıkî olarak Allahü teâlâya nisbet olunmuştur (.......) Bunun hasılı; Allah’ın me'mur edip gönderdiği rüsülün kabzı Allah’ın kabzı demektir. Yahud Allah’ın kabzı doğrudan doğruya veya Melekleri vasıtasiyle olmaktan eamdır demek oluyor. Bu cevab haddi zatında dağru ve (.......) diye hattâ ile (.......) kasrına terfi'i de buna şâhid ise de burada daha mühim bir nükte vardır: dikkat olunmak lâzım gelir ki, zikrolunan âyetlerin birinde Melekülmevtin kabzından sonra (.......) buyurulduğu gibi, diğerinde de (.......) buyurulmuştur. İşte buradaki teveffî o irca' ve redd lâhzasını beyandır. Bunun tavzıhi de şu olur: Melekülmevt bedenden ruhı hayvanî denilen hayatı cismaniyye ruhunu kabzeder, akl-ü temyiz ruhu denilen nüfusı nâtıkayı, emri rabb olan ruhı insanîyi ise (.......) mantukunca doğrudan doğru Allah nefhettiği gibi (.......) mantukunca kabz-u teveffîsi de doğrudan doğru Allah’a aiddir (.......) buyurulması da bu ıhtisası ış'ar eyler. (.......) Şübhesiz ki, bunda - bu teveffî ve imsâk ve irsalde (.......) düşünecek bir kavm için elbet âyetler var. - Ki, Allahdan başka ma'bud olamıyacağına ve akıbet hep Allah’a gidileceğine ve ba's olunup huzurunda muhakeme olunacağına ve Allah’a karşı yalan söylemiş, zulüm, küfretmiş haksızların, kâfirlerin mesvası Cehennem olup sadık, mü'min, müttekı muhsinlerin en güzel mükâfata ireceklerine velhasıl (.......) mısdakına delâlet ederler. Sûre-i (.......) da (.......) âyetinin tefsirine bak. Nefislerin uykudaki gibi kendilerinden geçilmesi azâbı duymamak i'tibariyle kâfirlerin lehlerine olmaz mı? diye de bir suâl hatıra gelebilir. Sahib keşşaf bu suâle meydan vermemek için, nefsi nâtıkanın ölümle muttasıf olamıyacağını söylemişti, fakat bunun asıl cevabı Hazret-i Aliye nisbet olunan şu kıt'adır. Eğer biz öldüğümüz vakıt bırakılmış olsa idik ölüm her zîhayatın rahati olurdu ve lâkin bizler öldüğümüz vakıt ba's olunacağız da ondan sonra her şey'den suâl edileceğiniz. Demek mes'elenin asıl tefekkür olunacak hall noktası bu kabz-u imsâk ve irsalden Allahü teâlânın tesarrufı mutlaka kudretini anlıyarak bu tutuşun, bu habs-ü imsakın onları kaçırmayıp ba's için bir habs-ü tevkif olduğunu istintac etmek ve ba's ile lilaullahın dehşetini, celâl-ü cemalini mülâhaza edebilmektir. Onun için (.......) de geçtiği üzere sûr nefholununca kâfirler (.......) diyeceklerdir ki, aşağıya doğru bu ma'nâ burada da tavzıh olunacaktır. Ve yine bundan dolayıdır ki, kâfirler (.......) diyeceklerdir. Bütün bu inzarlara karşı müşriklerin yegâne tutundukları tutamak şefâat da'vası olduğu için buyuruluyor ki, |
﴾ 42 ﴿