ZUHRUFZuhruf sûresi Mekkiyyedir. Âyetleri - Seksen dokuz. Kelimeleri - Sekiz yüz otuz üç. Harfleri - Üç bin dört yüzdür. Fasılası - (.......) harfleridir. Zuhruf yaldazlı ziynet ve bahusus altun ve gümüş demektir. (.......) Âyeti dolayısiyle bu Sûreye bu isim verilmiştir. Bu Sûrenin Sûre-i Şuranın hatimesini ta'kib ederek başladığı açıktır. 1Hâ, mîm, 2Bu parlak kitabın kadrini bilin (Bu apaçık kitaba yemin olsun ki,) 3Hakkâ biz onu Arabî olarak okunacak bir Kur’ân kıldık ki, akıl irdiresiniz (.......) o kitabı mübîn hakkı için (.......) de kasem ma'nası bulunduğuna göre (.......) atf, olmadığına göre kasem içindir, o kitabı mübîn, Allah yolunu ap açık gösterir bir nur olan o parlak kitab, ya'ni Kur’ân. Kur’ân’ın şanına beyan ederken yine Kur’âna beyan vasfile yemîn edilmesi onun kendini tanıttırmak için başka delîle muhtac olmayıp bizatihi beyyin olan bir nur olduğunu ifade içindir. Ayni zamanda ona yemîn edilmesi hakkına ta'zîm emrini istilzam ettiğinden mealde bu lazım ma'nâyı gösterdik. 4Ve hakıkat o, bizim nezdimizdeki ana kitabda çok yüksek, çok hikmetlidir (.......) kitabın aslı, ana kitab, ya'ni Lavhı mahfuz yâhud onun dahi aslı olan ılmullah. (.......) her halde çok yüksek - indirilmiş olan kitabların hepsinden yüksek (.......) çok hikmetli veya çok hâkim yâhud çok muhkem 5Siz müsrif bir kavm olduğunuz için şimdi sizden o öğüdü bertaraf mı edeceğiz? (.......) ya şimdi sizden o zikri bir yana mı atacağız (.......) müsrif bir kavm olduğunuz için? - Ya'ni küfürde haksızlıkta musırr, cinayette ileri gitmeyi adet etmiş müşrikler olduğunuz için Peygambere bir zararınız dokunur diye çekinip de size va'z-u ıhtarda bulunmaktan, bir tezkir olan o kitabı indirmekten vaz geçeceğiz, halinize bırakıvereceğiz mi zannediyorsunuz? 6Halbuki evvelkiler içinde biz nice Peygamber gönderdik (.......) halbuki evvelkilerde, ya'ni sizler daha müsrif, daha sert olan evvelki kavmler içinde biz ne kadar Peygamberler gönderdik. 7Hiç bir Peygamber de gelmiyordu ki, kendilerine onunla mutlak eğlenmesinler (.......) evvelkilerin de israfını beyandır. Netîce 8Onun için biz onlardan daha sert pençelileri helâk ettik, ve evvelkilerin meseli geçti (.......) gönderdik de öyle eğlenerek küfrettikleri için binnetice yumruğu onlardan, yan'i o müsrif kavmden daha şiddetli olanları helâk ettik - burada (.......) zamîri, evvelîne değil muhatab olan kavma raci'dir. Onun için zâhirin muktezası (.......) denilmek idi. Lâkin bunda Peygambere de bir iyham ihtimaline mebni hıtabtan gıyaba geçilerek kelam, iltifat suretinde yalnız Peygambere tevcih olunmuştur ve bu suretle ona bir tekrimi mahsus ile tesliye yapılmıştır. Nasıl helâk edildi denilirse (.......) ve evvelkilerin meseli geçti - nasıl helâk edildiklerine dair mesel haline gelmiş, acîb kıssaları Kur’ân’da geçti. Yukarılarda zikrolundu ya Muhammed! 9Celâlim hakkı için sorsan onlara o Gökleri ve Yeri kim yarattı? Elbette diyecekler: onları o azîz, alîm yarattı Ya'ni Allah’ın yarattığını ı'tiraf ederler, bu ise onun ızzetini, ılmini ve daha zikrolunan vasıflarını istilzam eyler. 10O ki, Arzı sizin için bir beşik yaptı, ve doğru gidesiniz diye size yollar açtı (.......) bu tavsıfler Allah teala tarafından tavzıhtır. Böyle olduğuna karîne olmak üzere gıyabdan tekellüme iltifat ile şöyle buyuruluyor: 11Ve o ki, yukarıdan bir mikdar ile bir su indirmekte ve onunla ölü bir beldeye hayat neşretmekteyiz, işte siz de öyle çıkarılacaksınız. Onunla ölü bir beldeye nüşur, ya'ni yeniden hayat verdik (.......) ve işte siz de böyle çıkarılacaksınız - bir ruh olan bu Kur’ân ile siz de yep yeni bir hayata çıkarılacaksınız, yâhud kabirlerden çıkarılacaksınız. Bunu yapan ızzet ve kudret bunu da yapar. 12Ve o ki, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve yumuşak hayvanlardan bineceğiniz şeyler yaptı (.......) Burada ezvac, eşyanın enva' ve esnafı veya alel'umum mütekabilât ile tefsir edilmiş. Razînin naklettiği vechile ba'zı muhakkıkîn demiştir ki, Allah’ın masivası hep çifttir, yalnız Hak teâlâ zıdd-ü misilden münezzeh ferddir. Şu da vâridi hatır olur ki, her şey sureti zihniyye ve hariciyyesi i'tibariyle çifttir. Yalnız Hak teâlâ, sureti zihniyye ile tahdid olunamaz. Onun kendisine ılmi de husuli suret ile değil, huzurîdir. O her şey değil, leyse kemislihi şey olarak vahiddir. 13Ki, sırtlarına kurulasınız, sonra üzerine kurulduğunuzda rabbınızın ni'metini anıp diyesiniz: tenzih o sübhâne ki, bunu bize müsahhar kılmış, yoksa biz bunu yanaştıramazdık ve her halde biz dönüp dolaşıp rabbımıza varacağız (.......) Rivayet olunur ki, Resuli ekrem sallallahü aleyhi vesellem ayağını özengiye koyduğu zaman (.......) der, hayvanın üzerine doğrulduğunda (.......) der ve üç tekbîr alır, üç de tehlil. Yine rivayet olunmuştur ki, Resulullah sallallahü aleyhi vesellem sefere çıkacağı vakıt rahilesine bindiğinde üç tekbîr alır, sonra (.......) sonra da ehline avdet ettiği zaman (.......) Ve her halde biz rabbımıza döneceğiz - bütün inkılâbatımız, dönüp dolaşmamız ona doğrudur, nihayet ona varacağız. Bu âyet de (.......) mazmunu üzere islâmın en büyük gayesini, en büyük ruhunu, en büyük tesellisini ifade eder. Bu burada şu nükteyi iş'ar ediyor ki, bir binide binen bir kimse yolculuğun bir inkılab olduğunu düşünmeli, ondan da asıl büyük yolculuğu Allah’a olan seyr-ü inkılâbı düşünmeli de o mülâhazaya göre hareket etmeli. Bunun netîcesi ise rükûbunun mahza bir emri meşru' için olmasıdır. 15Öyle iken tuttular kullarından ona bir cüz tasladılar, hakıkat insan çok nankör, açık bir küfürbazdır (.......) Öyle iken tuttular da ona kullarından bir cüz tasladılar - bu âyet yukarıdaki (.......) âyetine bakıyor. Allah bütün Semavât ve Arzın halikı olduğunu ıkrar ve i'tiraf ederlerken tenakuza bak ki, bir de tutarlar Allah’a kullarından bir cüz yaparlar. Burada bir kaç ma'nâ vardır. Evvelâ hulûlü ibtaldir. Çünkü Hulûliyye Allah’ı kullarından bir cüz yapmış olur. İkincisi veled isnad edenleri zemdir. Çünkü çocuk babasının cüz'ünden hasıl olduğu için onun cüz'üdür. Üçüncüsü müşrikler her ma'buda bir hıssa vermekle Allah’a kullarının küllünü değil, yalnız bir cüz'ünü tanımış, yalnız bir hıssa vermiş oluyorlar. Diğer hıssalar diğer taptıklarının sayılmış olur a (.......) çünkü insan çok nankördür, ap açık - zira küfür ve şirk nankörlüğün en açığıdır. Allah’ın hepsini halık olduğu ma'lûm iken sonra dönüp halikı mahlûktan veya mahlûki halıktan cüz yapmak yâhud halikın mahlûkunu temamen kendinin saymayıp şirk koşmak ap açık küfür ve küfrandır. (.......) 16Yoksa o, yaratıp durduğu mahlûklarından kendine kızlar edindi de oğullarla imtiyazı size mi verdi? 17Halbuki içlerinden biri o Rahmana fırlattığı mesel ile kendisi tebşir kılındığı vakıt yüzü simsiyah oluyor da kederinden yutkunup yutkunup dolukuyor 18Ya o zînet içinde yetiştirilecek de muhasamaya gelince beceremiyecek olanı öyle mi? 19Rahmanın kulları olan Melâikeyi de dişi yaptılar, yaradılışlarına şâhid mi idiler? Şehadetleri yazılacak ve sorguya çekilecekler 20Bir de dediler ki, Rahman dilese idi biz onlara tapmazdık, bu babda onların bir ılimleri yoktur sâde atıyorlar 21Yoksa biz onlara bundan evvel bir kitab vermişiz de ona mı tutunuyorlar? 22Hayır, şöyle dediler: bizler, atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, biz de onların izlerince giderek murada ireriz 23Yine böyle senden evvel hangi memlekette bir nezîr gönderdikse onun refahlı takımı demişti ki, bizler atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk biz de onların izlerine uyarız 24Ya, dedi: size atalarınızı üzerinde bulunduğunuzdan daha doğrusunu getirdimse de mi? Ha! dediler: biz o sizin gönderildiğiniz şeylere inanmıyoruz 25Onun üzerine biz de onlardan intikamını aldık da bak o tekzib edenlerin akıbeti nasıl oldu? (.......) Arkasına düşülecek bir cemaat veya tarikat, millet. 26Bir vakıt da İbrahim babasına ve kavmına dedi: haberiniz olsun ben o sizin taptıklarınızdan biriyim 27O beni yaratandan başka, zira odur ki, beni irdirecektir 28Ve onu ardında (zürriyyetinde) kalan bir kelime yaptı gerek ki, rücu' edeler (.......) Ve bu tevhid kelimesini İbrahim akabınde, ya'ni zürriyyetinde bir kelimei bâkıye kıldı - (.......) Sûre-i «Bakare» ye bak. Yâhud Allah onu onun zürriyyetinde ibka buyurdu. Onun için onun zürriyyetinde Allah’ı tevhid eden hiç eksik olmadı. (.......) ki, rücu' edeler - dalâle şirke düşenler muvahhidlerin ıhtarı ile o kelimeye dönsünler . 29Fakat şunları ve atalarını ta kendilerine hakk ve bir Resuli mübîn gelinciye kadar müstefid edip yaşattım 30Yaşattım da kendilerine hakk gelince "bu bir sihirdir, biz buna inanmayız" dediler (.......) fakat rücu' etmediler (.......) şunlar, Resulullaha muasır olanlar, ezcümle Kureyş 31Ve "ne olurdu şu Kur’ân iki memleketten bir büyük adama indirilse idi" dediler Rabbının rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Onların o Dünya hayattaki maışetlerini aralarında biz taksim ettik ve bir kısmını diğerinin derecelerle üstüne çıkardık ki, ba'zısı ba'zısını tutsun, çalıştırsın rabbının rahmeti ise onların toplayıp durduklarından daha hayırlıdır (.......) nolurdu bu Kur’ân karyeteynden büyük bir adama indirilse idi? dediler - KARYETEYN, Mekke ile Taif, demek ki, Kur’ân’ın güzelliğini hissediyorlar da onu Peygambere yakıştıramıyorlar, zavallılar büyüklüğü Dünya malı, Dünya cahı ile sanıyorlar Mekkede Velîd İbn-i Mugîre, Taifte Urvetibni Mes'udissekafî gibi Dünyaca zengin gördükleri kimseleri Peygamberden büyük addediyorlar da Kur’ân’ı da onlara lâyık görüyorlar, Allahü teâlâ da redd-ü tevbıh ile buyuruluyor ki, . 33Ve eğer insanlar hep (küfre sapacak) bir ümmet olacak olması idi biz o Rahmana küfreden kimselerin her halde evlerine gümüşten tavanlar ve üzerlerinde çıkacakları asansörler (.......) bütün insanlar bir ümmet oluverecek olmasa idi - ya'ni insanları hep kâfir edecek derecede küfre teşvık eylemek lâzım gelmese idi (.......) Rahmana küfreden kimseler için her halde yapardık (.......) evlerine gümüşten tavanlar (.......) ve üzerlerine çıkacakları mi'raclar: asansörler. 34Ve odalarına kapılar ve üzerlerine kurulacakları koltuklar kanepeler (.......) ve odalarına kapılar - hep gümüşten yâhud altından (.......) ve serirler - kanape, koltuk, sandalye (.......) ki, üzerlerine kurulurlar . 35Ve altın ziynetler yapardık ve doğrusu bütün bunlar Dünya hayatın geçici metaı, rabbının ındinde Âhıret ise korunan müttefekîler içindir (.......) hem de zuhruf - ya'ni altın yaldızlı, nakışlar, ziynetler yapardık (.......) bunlar ise hakıkatte hiç bir şey değil (.......) ancak Dünya hayatın aldatıcı metaıdır (.......) halbuki rabbının ındinde Âhıret - hayat ve saadeti (.......) müttekîlere mahsustur bir gün gelip Allah’a gidileceğini sayarak küfr-ü ma'sıyetten korunup fezail ile mütehalli olanlarındır. Büyük, işte korunub da o Âhıreti kazanandır. 36Ve her kim Rahmanın zikrinden teâmî ederse biz ona bir Şeytan sardırırız artık o ona arkadaştır (.......) AŞÂ, gözde bir nevi za'f ve tavuk karanlığı ta'bir olunan görmemezlik, bir nevi körlük. Fakat burada murad öyle körlük edip de görmemezlikten gelmektir. (.......) Rahmanın zikri - Kur’ân, ya'ni her kim Kur’ân’dan göz yumup görmemezlik eder, onun irşadını dinlemezse ki, Kureyş böyle yapmışlardı (.......) ilh..demişlerdi. 37Ve her halde onlar onları yoldan çıkarırlar, onlar ise onları doğru sanırlar 38Nihayet bize geldiği vakıt ah, der: keşke benimle senin aranda iki maşrık bu'du olsa idi! sen ne kötü arkadaşmışın 39Böyle demek bugün size hiç de faide vermez, çünkü zulmettiniz, hepiniz azâbda müştereksinizdir 40O halde sen mi işittireceksin o sağırlara? Yâhud hidâyet edeceksin, o körlere ve açık bir dalâl içinde bulunanlara 41Şu halde şayed biz seni alır götürür isek elbette onlardan intikam alacağız 42Yâhud onlara yaptığımız vaîdi sana gösterirsek şübhe yok ki, biz ona da muktediriz 43Sen hemen o sana vahyolunana tutun muhakkak ki, sen doğru bir yol üzerindesin 44Ve muhakkak ki, o, hem senin için, hem kavmın için bir şereftir ve ileride ondan mes'ul olacaksınız 45Senden evvel gönderdiklerimize sor Resullerimizden! biz Rahmandan başka ıbadet olunacak ilâhlar yapmış mıyız? (.......) bundan murad Enbiyanın icmaı ile tevhide istişhaddır ki, bununla hem o icma' ıhbar edilmiş, hem te'yidi zımnında teharri emr olunmuştur. Ya'ni haberin olsun ki, Peygamberlerin hepsi Allahdan başka ma'bud olmadığında müttefıktir. Hiç birisi müşrikliği, putperestliği kabul etmemiştir, istersen ümmetlerinin mü'min ulemasından, eserlerinden ve ruhlarından sor, yâhud ictihad ile tedkık edip istidlâl eyle. İbn-i Abbastan Atâ şöyle rivayet etmiştir ki, Resulullah Mescidi Aksâya isra olunduğu vakıt Allahü teâlâ bütün mürselîni ba's buyurdu, Cebrail ezan okudu, kamet getirdi, ya Muhammed! geç öne bunlara namaz kıldır dedi, Resulullah namazdan fariğ olduktan sonra Cebrail ya Muhammed! dedi (.......) Aleyhisselâtü vesselâm da sormam, çünkü şekketmiyorum buyurdu. (.......) 46Celâlim hakkı için Musâyı âyetlerimizle Fir'avne ve cem'ıyyetine gönderdik, vardı haberiniz olsun, dedi: ben bütün âlemlerin rabbının Resulüyüm (.......) bu kıssanın sevkınde iki vechi münasebet vardır. Kureyş, Peygamberin Dünya serveti olmadığından dolayı büyüklüğünü takdir etmedikleri gibi Firavn de Hazret-i Musâya karşı (.......) diye öyle gururlanmıştı, bu suretle bu kıssa Peygamberi tesliye ve takviye ile hasımlarını inzar sadedindedir. Bir de (.......) suâli üzerine bir cevabı dahi tezammun eder. Binaenaleyh asıl maksad kıssanın tekrarı değil, bu cevabların takriridir. Bununla beraber nefsi kıssada da diğer yerlerde bulunmıyan nükteler dahi eksik değildir. 47Vaktâ ki, onlara böyle âyetlerimizle vardı, birdenbire onlar bunlara gülüverdiler 48Her ne âyet de gösteriyorsak onlara mutlak birbirinden büyüktü, tuttuk onları azâba da çektik ki, rücu' edeler 49Bu halde diyorlardı ki, gel ey sâhir! bizim için rabbına bir duâ et, sende olan ahdi hurmetine, çünkü biz artık yola geleceğiz 50Bunun üzerine kendilerinden azâbı açtığımız vakıt da derhal cayıverdiler 51Ve Fir'avn kavmının içinde şöyle bağırdı: ey kavmım! Mısır mülkü benim ve hep şu nehirler benim altımdan akıyor değil mi? Artık gözünüzü açsanız a 52Yoksa ben şundan daha hayırlı değil miyim ki, o hem hakîr hem de meramını anlatamıyor 53Eğer o dediği gibi ise üzerine altın bilezikler atılsa ya! Yâhud yanında Melâikeler dizilse gelse ya! 54Bu suretle kavmını istihfaf etti onlar da ona itaat eylediler, çünkü dînden çıkmış fâsık bir kavm idiler 55Böyle vaktâ ki, bizi gadaba da'vet ettiler biz de kendilerinden intikam aldık hepsini birden gark ediverdik 56Gark ediverdik de onları sonrakiler için hem bir selef hem bir mesel kıldık 57Ve vaktâ ki, Meryemin oğlu bir mesel olarak ortaya atıldı derhal kavmin ondan çığrıştılar (.......) İbn-i Meryem bir mesel olarak ortaya atılınca - ya'ni (.......) buyurulmasına karşı Nesâranın Isâya ilâh ve ibnullah dedikleri bir i'tiraz misali olarak ileri sürüldüğü zaman (.......) birdenbire kavmın, ya'ni Kureyş ondan keyiflenerek hahh, hahh diye haykırışıyorlardı 58Ya! dediler: bizim ilâhlarımız mı hayırlı? Yoksa o mu? Bunu sana sırf bir cidal olarak fırlattılar, doğrusu onlar çok husumetli bir kavimdirler (.......) ya, bizim ilâhlarımız mı daha hayırlı yoksa o mu? dediler - Bunlar sûrenin başında geçtiği üzere Melâikeye Allah’ın kızları diyorlar ve onları ma'bud ittihaz edip namlarına putlar dikerek ıbadet ediyorlardı. Şimdi Hıristiyanların Isâya ilâh dedikleri mevzuı bahs olunca keyiflenerek bir velvele ile diyorlar ki, bizim ilâh deyip ıbadet ettiğimiz Melâkiler Meryemin oğlundan daha hayırlı değil mi, o ilâh oluyor da bizimkiler neye olmasın (.......) onu sana sırf bir cedel olarak iyrad ediyorlar - o ı'tirazın hakk olduğuna kani olup ta bir hakkı ızhar eylemek için münazara değil gûya seni ilzam edeceklermiş gibi mücerred cedel için onu ileri sürüyorlardı (.......) doğrusu onlar çok husumetçi adamlar - husumette şedid, çekişmeğe harîs, niza'da mahir kimseler, onların ı'tirazlarını ve hallarını böyle hikâye ettikten sonra hakıkatin beyaniyle mes'elenin halli ve cevabın tahkıkı için buyuruluyor ki, 59Hayır o ilâh değil, halîs bir kuldur, biz ona in'am ettik ve kendisini Benî İsraîl için bir mesel yaptık (.......) o, Meryemin oğlu Isâ hakıkatte başka bir şey değildir, ne ilâhtır, ne de Allah’ın oğludur (.......) ancak bir abid, halîs bir kuldur (.......) ki, biz ona in'am etmişizdir - nübüvvet ve risalet vermişiz (.......) ve onu Benî İsraîl için bir mesel kılmışızdır - Benî İsraîl için imtisal nümunesi olmak üzere acîb bir âyet bir kudret delîli ki, dillerinde dasitan olmuştur. Yoksa dedikleri gibi ilâh ve ibnullah değil. 60Ve dilersek sizlerden de Melâike yaparız Arzda halef olurlar (.......) dilersek elbet sizlerden de Melâike yapardık - Isâyı Benî İsraîl için mesel olarak yaratıp Meryemden doğurttuğumuz gibi sizlerden de Melekler doğurtarak o sizin Allah’ın kızları ilâhlarımız dediğiniz Melâike evlâdınız olur (.......) Arzda size halef olurlar. Yâhud hılâfet yaparlardı 61Ve hakkıkat o, saat için bir ılimdir, onun için sakın o saatin geleceğinde şekk etmeyin de bana tabi' olun, işte bu yegâne doğru yoldur (.......) muhakkak ki, o saat için bir ılimdir de - saatin geleceğini ölülerin dirilip kıyam edeceğini bildiren bir delîl ve alâmettir. Çünkü Isâ gerek zuhuru ve gerek emvati ıhya mu'cizesi ve gerek emvatı kıyamını haber vermesi ı'tibariyle Kıyametin vakı' olacağına bir delîl olduğu gibi hadîste vârid olduğuna göre nüzulü de eşratı saattendir. (.......) onun için sakın onda, ya'ni saatte şekketmeyin (.......) de bana tâbi' olun - ya'ni benim hidayetime, şerîatime göre sâde bana ıbadet ve ubudiyyet edin, başka ma'budlar peşinde gitmeyin (.......) işte bu biricik doğru yoldur. - Ki, onu tutan dalâle düşmez 62Ve sakın sizi Şeytan çelmesin, çünkü o size belli bir düşmandır (.......) ve sakın sizi Şeytan çelmesin - bu doğru yoldan o hak tâbiıyyetinden saptırmasın (.......) çünkü o size açık bir düşmandır. - Kendi gizli olsa da düşmanlığı açıktır, zira sizi Cennetten çıkardı belâlara soktu. Şimdi asıl mevzuı bahsolan Isânın ülûhiyyeti mes'elesinin açık halline gelelim. Isâ hiç bir zaman öyle bir da'vada bulunmamış olduğunu göstermek için buyuruluyor ki, 63Isâ da o beyyinelerle geldiği vakıt şöyle dedi: ben size hikmet ile ve ihtilâf edip durduğunuz şeylerin ba'zısını size beyan edeyim diye geldim, onun için Allahdan korkun ve bana ıtaat edin, işte bu yegâne doğru yoldur (.......) vaktâ ki, Isâ o beyyinelerle, açık mu'cizelerle geldi şöyle dedi (.......) ben size hikmet ile, ya'ni nübüvvet ve kitab ile geldim (.......) hem de hakkında ıhtilâf edip durduğunuz şeylerin ba'zısını beyan edeyim diye geldim (.......) onun için Allahdan korkun ve bana itaat edin - tebligatımı dinleyin, tutun şöyle ki, 64(.......) haberiniz olsun Allah benim rabbım sizin de rabbınız ancak odur (.......) onun için hep ona ıbadet edin - ancak onu ma'bud tanıyın (.......) işte bu biricik doğru yoldur. - İşte Isa böyle dedi, onun bütün tebligatının hulâsası budur. (Sûre-i (.......) ye ve Sûre-i (.......) e de bak) 65Sonra o hizibler kendi aralarında ıhtilâf ettiler, onun için elîm bir günün azâbından vay o zulmedenlere (.......) sonra hızibler: her biri bir maksadla toplanan fırkalar kendi aralarında ıhtilâf çıkardılar - Yehudîler başka söylediler, Nasâra da muhtelif fırkalara ayrıldılar, ilâh ibnullah lâflarını da onlar çıkardılar (.......) artık vay o zulmedenlere - gerek ifrat ve gerek tefrit suretile haksızlık eden hıziblere (.......) elîm bir günün azâbından - ki, Kıyamet günüdür. 66Hep o saate, hiç farkında değillerken ansızın onun başlarına gelivermesine bakıyorlar (.......) hepsi başka değil, yalnız saate bakıyorlar. - Gerek o hıziblerden gerek Kureyişten bütün o zalimler hep o azâb saatinin gelmesine bakıyorlar. (.......) kı farkında değillerken ansızın kendilerini bastırıverecek. 67Dostlar o gün birbirlerine düşmandırlar, müstesnâ ancak müttekîler 68Ey benim kullarım! size hiç korku yoktur bu gün ve siz mahzun da olmıyacaksınız (.......) Allah için sevişen o müstesnâ müttekılere o günkü hıtabı ilâhîyi hikâyedir ki, bu hatabenin letafetine doyulmaz, Allahü teâlâ bizleri de bu kullarından eyliye 69Benim âyetlerime îman edip de halîs müsliman olan kullarım 70Girin Cennete: siz ve zevceleriniz, sürurlar, neş'eler içinde (.......) bunda üç ma'nâ gösterirler: 1) habârı, ya'ni eseri yüzlerinizde zâhir olacak surette sevindirilip neş'elendirileceksiniz. 2) hüsni hey'et ma'nâsına hıbrden, süslenip ziynetleneceksiniz. 3) Vasfı cemîlde mübaleğa ma'nâsına habrden, son derece ikram olunacaksınız 71Altından tepsiler ve küplerle üzerlerine dönülür dolaşır, nefislerin hoşlanacağı, gözlerin lezzet alacağı şeyler hep orada ve siz orada muhalledsiniz (.......) Cennete girdikten sonraki neş'elerinden bir nebzeyi hikâyedir. Onun için girdiklerinde kendileri müşahede halinde bulunacaklarından burası (.......) diye kendilerine hıtab edilmeyip (.......) diye gıyab ile Dünyadakilere hikâye edilmektedir. Ya'ni o emr üzerine girecekler, girdiklerinde etraflarında tavaf olunacak Cennet hizmetçileri tarafından üzerlerine dönüp dolaşacak. (.......) Altın safhalar: tepsiler, tabaklar - Ebû hayyan nakleder ki, Kisaî şöyle demiştir: kas'aların en büyüğü cefnedir, sonra kas'a gelir' on kişiye yetişir, sonra sahfe, beş kişilik, sonra mekîle iki üç kişilik (.......) ve küplerle - küp dilimizdeki ma'nâsından farklıdır, kulpu ve emziği olmıyan ibrık diye ta'rif edildiğine göre surahi ve desti demek olur. (.......) hem onda - o Cennette (.......) nefislerin hoşlanacağı (.......) ve gözlerin lezzetleneceği her şey var (.......) ve siz orada ebedî kalacaksınız - görülüyor ki, arada gıyaba bir iltifat yapıldıktan sonra yine hıtaba geçilmiştir. 72Ve işte bu, sizin çalıştığınız ameller sebebiyle vâris kılındığınız Cennet (.......) ve işte bu o Cennettir ki, (.......) siz buna yaptığınız ameller sebebiyle vâris kılındınız - işte Allah için sevişip korunan müttekılere böyle denecek. Netekim Sûre-i (.......) ta da (.......) buyurulmuştu, miras ta'bîri için oraya bak. 73Sizin için onda çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz (.......) sizin için orada çok meyveler, yemişler var - amellerin semeresi olarak Allahü teâlânın fadlile kat kat fazlalaştırılmış olan leziz meyveler (.......) onlardan yiyeceksiniz - fâkihe, açlık için değil, zevk ve lezzet için yendiği cihetle Cennette yalnız fâkihe yeneceği anlatılmıştır. 74Haberiniz olsun ki, mücrimler Cehennem azâbında muhalleddirler (.......) bununla da mücrimlerin hali hikâye olunuyor ki, mücrimlerden murad îman ve islâmı olmıyanlardır. 75Kendilerinden o azâb gevşetilmez ve onlar onun içinde her ümidi kesmişlerdir 76Ve biz onlara zulmetmemişizdir ve lâkin kendileri zalim idiler 77Ve şöyle çığrışmaktadırlar: ya mâlik! Rabbın işimizi bitiriversin, o demiştir ki, her halde siz duracaksınız (.......) Mâlik Cehennem muhafızının ismidir. (.......) Rabbın aleyhimizde kaza buyuruverirsin ya'ni işimizi bitiriverirsin diye bağırışmaktadırlar ki, öldürüversin de bizi bu azabdan kurtarıversin demektir. Buna karşı (.......) buyurmuştur ki, her halde siz duracaksınız - kalacaksınız, size ölümle ve sâire ile halâs yok. İbn-i Abbastan merviydir ki, bu cevab da bin sene sonra verilir, ba'zılarından yüz, İbn-i Ömer Hazretlerinden de kırk diye rivayet olunmuştur ki, üçü de kesretten kinaye olsa gerektir. 78Celâlım hakkı için biz size hakkı gönderdik ve lâkin ekseriniz hakkı hoşlanmıyanlarsınız (.......) celâlim hakkı için biz size hakkı gönderdik (.......) velâkin ekseriniz hakkı hoşlanmıyanlarsınız - Evvelki (.......) ahd için, ya'ni Peygamberle gönderilen dîni hakk, tevhid ve Kur’ân, ikincisi cins içindir. Ekseriyyetin hoşlanmadığı alel'ıtlak cinsi haktır. Gönderilen ma'hud hakka nazaran hepsi de kârihtir. 79İşi sıkı mı büktüler, fakat işte sıkı büken biziz (.......) Bu âyet mücrimlerin Âhıretteki hallerini hikâyeden Kureyş mücrimlerinin Dünyadaki hallerine intikaldir. Mukatilden nakledildiğine göre bu âyet Mekke müşriklerinin Dârünnedvede Resulullaha bir sûi kasd tertibi kararlaştırmaları sebebiyle nâzil olmuştur. İBRAM, bir ipi katlayıp sağlam bükmektir. Bundan her ne suretle olursa olsun bir şeyi muhkemleştirmek ma'nâsına da kullanılır. Mübrem, muhkem demektir. Ya'ni o cidalcı hasım kavım yalnız hakkı hoşlanmamakla kalmayıp sağlam bir iş yaptılar, işi mübremleştirdiler, sağlamlaştırdılar mı? Peygambere karşı bir tuzak kurmağa karar mı verdiler (.......) bfakat işin sağlamını, mübremini biz yaparız - onlarınki hiç kalır. 80Yoksa biz onların sirlerini ve fısıltılarını işitmeyiz mi sanıyorlar? Hayır işitiriz hem de yanlarında elçilerimiz vardır yazarlar (.......) yoksa biz onların sirlerini ve fısıltılarını işitmeyiz mi sanıyorlar? (.......) Hayır hem onların yanlarında bizim Resullerimiz vardır yazarlar. - Hafaza Melâikesi, kiramen kâtibîn. Burada Sûrenin hâtimesi olmak üzere makasıdını hulâsa etmek üzere buyuruluyor ki, 81De ki, Rahmanın bir veledi olsa ben ona tapanların birincisi olurdum (.......) bu «vav» ın atfolması da muhtemil ise de kasem için olması daha selîstir. Zamîr, Resulullaha raci'dir. Böyle hıtab esnasında gaib zamiri Peygamberin şanına bir ta'zîm ifade eder. Ya'ni Peygamberin ya rab! ya rab! diye duâ etmesî hakkı için söylerim ki, (.......) şunlar - şu mekre kalkışan müşrikler (.......) îmana gelmez kimselerdir. 82Tenzih o sübhâna o Göklerin ve Yerin rabbı, rabbül'arşe onların vasıflarından 83Şimdi bırak onları dalsınlar, oynıya dursunlar tâ va'dolundukları günlerine çatasıya kadar 84Hem o odur ki, Gökte de ilâh Yerde de ilâhdır ve hakîm odur alîm o 85Ve ne yücedir o ki, Göklerin Yerin ve bütün aralarındakilerin mülkü onun, saate ılim de onun nezdindedir ve hep döndürülüp ona götürüleceksiniz 86Ondan başka yalvarıp durdukları şeyler şefaat de edemezler ancak bilerek hakka şehadet eden kimseler müstesnâ 87Celâlım hakkı için sorsan onlara: kendilerini kim yarattı elbette Allah derler, o halde nasıl çevrilirler? 88Onun ya rab! demesi hakkı için her halde onlar îmana gelmez bir kavımdırlar 89Şimdi sen onlardan sarfı nazar et de selâm: de, artık ileride bileceklerdir Şimdi bu Sûre-i «zuhruf» un hatimesi olan işbu (.......) inzarını bir nevi' beyan siyakında Sûre-i «Duhan» başlıyor. |
﴾ 0 ﴿