DUHANSûre-i «Duhan» Mekkîdir. Âyetleri - Elli dokuzdur. Kelimeleri - Üç yüz kırk. Harfleri - Bin dört yüz kırktır. Fasılası -(.......) harfleridir. 1(.......) Rahmanın ruhı Muhammedîde tecellî eden ledünnî rahmetinin bir remzi icmalîsi. 2Hem kitabı mübîn hakk için (.......) hem de o kitabı mübîne kasem olsun - MÜBÎN, beyanı güzel ifadesi parlak, kitabı mübîn bir bakıma levhi mahfuz olabilirse de Kur’ân olması zamir ı'tibariyle daha mütebadir daha mütenasıktır. 3Elhak biz onu bir mübârek gecede indirdik, çünkü biz nezîr gönderiyorduk (.......) ki, biz onu mubarek bir gecede indirdik - ekser müfessirînin kavlince bu mübarek gece Kadir gecesidir. Ikrime ve daha ba'zıları ise Şa'banın yarısı gecesi demişlerdir. Keşşaf tefsirinde der ki, leylei mübareke leylei Kadirdir. Bir de denildi ki, Şa'banın yarısı gecesidir ki, bunun dört adı vardır. Leylei mübareke, leylei berae leylei sakk, leylei rahmet ve denildi ki, bununla leylei Kadir arasında kırk gün vardır. Leylei berae ve sakk tesmiye olunması hakkında da denilmiştir ki, harac temamen alındığı vakıt onlara beraetlerini natık bir sakk (bir sened) yazıldığı gibi Allahü teâlâ da bu gece mü'min kullarına beraet yazar ve denilmiştir ki, bu gecede beş haslet vardır: 1) tefrîkı külli emrin hakîm 2) bundaki ıbadetin fazıleti: Resulullah sallâllahü aleyhi ve sellem buyurmuş ki, her kim bu gece yüz rek'at namaz kılarsa Allahü teâlâ ona yüz Melek gönderir, otuzu ona Cenneti tebşir eyler, otuzu ona Cehennem azâbından te'minat verir, otuzu da ondan Dünya âfâtını def'ederler, onu da ondan Şeytanın tuzaklarını hîlelerini def'ederler. 3) Nüzuli rahmet, aleyhissalâtü ves-selâm buyurmuştur ki, Allahü teâlâ bu gece ümmetime öyle rahmet eder ki, Benî kelb ağnamının kılları sayısınca. 4) Husuli mağrifet: yine aleyhissalâtü ves-selâm buyurmuştur ki, Allahü teâlâ bu gece bütün müslimanlara mağrifet buyurur ancak kâhin yâhud sahir, yâhud müşâhin (çok buğuzkâr) yâhud içkiye düşkün olan, yâhud ebeveynini inciten yâhud zinaya musırr olan müstesnâ. 5) Bunda Resulullaha şefaatin tamamı verilmiş olmasıdır. Çünkü Resulullah Şa'banın on üçüncü gecesi ümmeti hakkında şefaat niyaz etti, üçte biri verildi, on dördüncü gecesi niyaz etti üçte ikisi verildi, sonra on beşinci gecesi niyaz etti hepsi verildi, ancak Allahdan deve kaçar gibi kaçanlar başka. Bir de bu gece Zemzem suyunun bariz bir surette artması âdeti ilâhiyyedendir. Maamafih ekserin kavli bu leylei mubareke ile murad Kadir gecesidir. Çünkü (.......) buyurulmuştur. Bir de (.......) kavline mutabıktır. Bir de (.......) buyurulmuştur. Ve ekser akvalde kadir gecesi Ramazandadır. Eğer dersen: Kur’ân’ın bu gecede indirilmesinin ma'nâsı nedir? Derim ki, şöyle dediler: yedinci Semadan Dünya semaya bir cümle olarak indi, seferei kiram leylei Kadirde de istinsahiyle emrolundu. Cibrîl aleyhisselâm da nücumen nücumen (kısım kısım) Resulullaha indiriyordu. (.......) Keşşafın inzal hakkındaki bu son beyanı leylei berae diyenlerin kavline muntabık olmuş oluyor. Zira leylei Kadir de ibtida Peygambere indirilmeğe başlamıştır. Onun için Kâdî ve Ebüssüud şöyle demişlerdir. İbtida o gece indirilmeğe başladı, yâhud o gece cümleten Levhten Semai dünyaya indirildi ve Cibrîl aleyhisselâm sefereye (yazıcı Meleklere) imlâ etti, sonra da Peygambere yirmi üç senede nücumen indiriyordu (.......) Fahruddini Razî de şöyle kaydetmiştir: rivayet olunur ki, atıyyei harurî İbn-i Abbas Hazretlerinden (.......) kavlinden şöyle suâl etti: Allahü teâlâ Kur’ân’ı ayların hepsinde indirmiş iken bu nasıl sahih olur? İbn-i Abbas Radıyallahü anh Hazretleri de dedi ki, ey İbn-i esved, ben helâk olsam da bu nefsinde kalsa cevabını da bulamasan helâk olacaktın. Kur’ân cümleten Levhi mahfuzdan Beyti ma'mure nâzil oldu ki, o Dünya semadadır. Sonra onun arkasından envaı vekayie göre hâlen fehâlen nâzil oldu (.......) Demek ki, Kur’ân’ın bir nüzuli icmalîsi bir de nüzuli tafsılîsi vardır. Nüzuli icmalîsi bir def'ada olmuştur. Buna daha ziyade inzâl ta'biri muvafıktır. Nüzuli tafsılîsi de peyderpey yirmi üç senede olmuştur. Buna da tenzil ta'biri muvafıktır. Bunların aynı ma'nâda kullanıldıkları da münker olmadığı gibi tenzilin her necmi ayrıca mülâhaza olunduğu zaman yine inzâl denilmek muvafık olacağından birinin bir gecede birinin de diğer gecede olması iki rivayetin tevfikına daha uygun gelecektir. Şu halde leylei mübarekenin leylei berae olması (.......) buyurulmasına münafi olmıyacaktır. MÜBÂREKE, hayrı çok demektir, çünkü Allahü teâlâ bunda kullarının menfeatlerine aid işler tehyie buyurur ki, yalnız Kur’ân’ın inzâli olsa yine yeterdi. Amma niçin gece indirildi, (.......) çünkü bir münzir idik, ya'ni inzar yapıyorduk, inzar edecek nezîr bir Peygamber gönderiyorduk. - Demek ki, Peygamberin inzarı sıdkıle yapılması için evvel emirde onu kendi nefsinde duyması muktezayı hikmet idi. Buna da en yaraşan gece olması idi, gecenin mübarekliğine gelince: 4Bir gece ki, her hikmetli emir onda ayırd edilir (.......) her emri hakîm onda ayırt edilir - her hikmetli mühim iş, yâhud her muhkem, sağlam olması lâzım gelen işler onda, ya'ni gecede ayrılıp tedbir ve tevzı' olunur. İcra edilmek üzere sureti mahsusada ayrılır yazılır. Bu cümle istînafiyye yâhud da geceye sıfattır. Evvelkine göre mutlak gecede, ikinciye göre de o gecede demek olur. Ebüssüud der ki, bu vasıf onun Kadir gecesi olduğuna delâlet eder (.......) nun ma'nâsı da şu demek olur: Gelecek seneye kadar ıbadın erzakı, acali ve sair umuru yazılır, faslolunur. Bir de denilmiştir ki, bunun Levhten istinsahına beraet gecesi başlanır Kadir gecesi bitirilir. Erzak nüshası Mikâile, harbler, zelzeleler, hasifler, saikalar nüshası Cebraîle, ameller nüshası Semâi Dünya sahibi İsmaile ki, büyük bir Melektir, mesaib nüshası da melekülmevte verilir (.......) 5Tarafımızdan emir, çünkü biz Resul gönderiyorduk (.......) tarafımızdan emir - ya'ni emri hakîmden murad doğrudan doğruya Allahdan olan umurdur. Yâhud tarafımızdan emrile ayırt edilir. Yâhud (.......) zamirinden haldir, ya'ni o Kur’ân’ı tarafımızdan bir emir bir ferman olarak indirdik (.......) çünkü biz risalet veriyorduk - ki, Resulün, elçinin elinde alâmet olmak üzere bir emirname bir ferman bulunmak lâzım gelir. O risalet ne için? 6Rabbından bir rahmet olarak, hakikat o, öyle semî' öyle alîmdir (.......) rabbından bir rahmet olmak üzere- ki, risaleti Muhammediyye rahmeten lilâlemîndir. İnzar da onun içindir. (.......) hakıkat o öyle semi' öyle alîmdir. - Mazlumların muhtacların feryadlarını işitir, ihtiyaçlarını bilir. Rabbın 7O Göklerin ve Yerin ve bütün aralarındakilerin rabbıdır ehli yakîn olsanız (.......) dır. (.......) eğer siz iykan sahibleri iseniz - ılimlerde yakîn edinmiş iseniz, yâhud yakîn arıyorsanız bu böyledir. 8Ondan başka İlâh yoktur, hem diriltir hem öldürür, hem sizin rabbınız hem de evvelki atalarınızın rabbı (.......) hem hayat verir hem öldürür - bunu müşahede edip duruyorsunuz (.......) hem sizin rabbınız hem de evvelki atalarınızın rabbıdır - eski babalarınızı öldürmüş, şimdi size hayat vermiş, binaenaleyh körü körüne eski ataları taklid edeceğiz diye uğraşmamalı onun emrine tabi' olmalıdır. 9Fakat onlar şekk içinde oynuyorlar (.......) fakat onlar bir şekk içinde oynuyorlar - iykan sahibi değiller. Allah deseler de cidd-ü iz'an ile değil, şu beyan olunan şüun-ı ilâhiyyeye, Allah’ın kitab indirdiğine, Peygamber gönderdiğine yakîn ile inanmıyor eğleniyorlar. 10O halde gözet o Semânın açık bir duman ile geleceği günü (.......) o halde muntazır ol, gözle - işte buradan inzar başlıyor, artık gözet (.......) o günü ki, Semâ bir duhanı mübîn ile gelecek. 11Ki, nâsı saracaktır, bu bir elîm azâbdır (.......) nâsı saracak - DUHANI MÜBÎN, aşikâra duman. Bu duhan hakkında iki tefsir rivayet olunmaktadır. Birisi İbn-i Mes'ud Hazretlerinden mervi olduğuna göre şiddetli açlık ve kaht seneleridir, çünkü çok aç olan kimseye gerek gözlerinin za'fından ve gerek çok kuraklık ve kahtlık senelerde havanın fenalığından Semâ dumanlı görünür. Bir de Arab, galib olan şerre duhan tesmiye eder. Netekim dumanlı hava ta'birini biz de kullanırız. Vak'a şudur: Kureyş Resulullah sallâllahü aleyhi ve selleme ısyanda ileri gitmek isteyince aleyhlerinde şöyle duâ etti: (.......) ya'ni Yusüfün seneleri gibi kıtlık seneleriyle tazyık olunmalarını niyaz eyledi. Bunun üzerine onları bir kaht yakaladı hattâ cife, kemik, ılhiz yediler, kişi Yer ile Gök arasını duman görüyordu, söyliyenin sesini işitir dumandan kendisini görmezdi. Buyurulduğu gibi halkı sarmıştı (.......) bu elîm bir azâb - diyorlardı. Ebû Süfyan bir kaç kişi ile Peygambere geldiler, Allahü teâlâya ve rahime and verdiler, eğer dua eder de bu hali üzerlerinden def'eylerse îman edeceklerine vadleştiler. 12Rabbenâ! bizden bu azâbı aç, çünkü biz mü'minleriz diyecekler (.......) ya rabbenâ bizden azâbı aç biz mü'miniz - ya'ni açarsan îman edeceğiz demeleri de budur. İkinci tefsirde ise Hazret-i Alîden şöyle menkuldür: Kıyametten evvel Semâdan gelecek bir duhandır, kâfirlerin kulaklarına girecek, tâ ki, her birinin başı pürhan olmuş başa dönecek, mü'mine de ondan zükâm gibi bir hal arız olacak ve bütün arz, içinde ocak yakılmış fakat deliği yok bir eve dönecek. Huzeyfetibnilyemandan rivayet olunduğuna göre Resulullah buyurmuştur ki, Âyatın evveli dühan ve Isâ İbn-i Meryemin nüzulü ve Adenin ka'rından çıkacak bir ateştir ki, nâsı Mahşere sevkedecektir. Huzeyfe: ya Resulullah o duhan nedir? demiş, Resulullah (.......) diye okunup buyurmuştur ki, Meşrık ile Mağrıb arasını dolduracak, kırk gün kırk gece duracak, mü'min zükâm gibi olacak, kâfire sarhoş gibi burnundan kulağından girip aşağısından çıkacak (.......) Fahrüddini Razî İbn-i Abbastan meşhur kavil bu olduğunu söyler. Maamafih dühanı mübîn ta'biri buna, kelâmın sıyakı da evvelkine daha mülâyımdır. Zira Resulullahın hayatında olduğunu işrab etmektedir. Buyuruluyor ki, 13Onlara düşünmek, ıbret almak nerede? Kendilerine ap açık anlatan bir Resul geldi de (.......) onlara, ıbret almak, bellemek nerede? (.......) Halbuki kendilerine bir Resuli mübîn geldi - açık âyetler, zâhir mu'cizelerle Allah tarafından gönderildiği besbelli olarak her şey'i ap açık anlatan, hem fili hem kavli ile mübîn olan bir Peygamber geldi. 14Sonra ondan döndüler, öğretilmiş dediler, bir mecnun dediler (.......) Sonra ondan yüz döndürdüler de (.......) muallem, mecnun dediler - kâh muallem, ta'lim olunmuş, öğretilmiş Sekîften birinin a'cemî bir kölesi öğretiyor dediler, kâh da mecnun dediler, artık bu halde bu kabiliyyette bulunan insanlara yalnız ifâdesinden ıbret almak, mütenebbih, olmak, sözünde durmak ne kadar uzak! 15Biz o azâbı biraz biraz açacağız, fakat siz yine döneceksiniz (.......) Biz azâbı biraz açacağız (.......) muhakkak ki, siz döneceksiniz (.......) diye îman va'dinizde durmıyacaksınız. Bu intibahı, bu (.......) diye yalvarışı bu îman azmini unutup eski halinize küfr-ü küfranınıza avdet edeceksiniz. 16Amma o büyük satvetle sıkıvereceğimiz gün her halde biz intikam alacağız (.......) büyük sıkmakla tutup sıkacağımız gün - Kıyamettir (.......) şübhesiz ki, biz intikam alırız (.......) ta'biri azâbın da avdetini iyma ettiğine nazaran ikinci rivayeti batşei kübrânın mukaddimesi olmak üzere burada mülâhaza etmek iki ma'nâ beynini cemı' etse gerektir. 17Celâlım hakkı için onlardan evvel Fir'avnin kavmını fitneye düşürdük, onlara da kerîm bir Resul gelmişti (.......) Allahü teâlânın intikamlarından bir nümuneyi beyandır. Yine Fir'avn kavmından misal getirilmesi Fir'avn hukûmetinin en büyük zulm-ü şer hukûmeti olması ve (.......) buyurulacağı üzere katil ve cinayatta israf edenlerin en üstünü bulunması ı'tibariyledir. 18Şöyle diye: Allah’ın kullarını bana teslim edin, çünkü ben size emîn bir Resulüm 19Ve Allah’a karşı baş kaldırmayın, çünkü ben size açık bir bürhan ile geliyorum 20Ve haberiniz olsun ki, ben sizin beni recminizden rabbım ve rabbınıza sığınmışımdır 21Onun için eğer bana îman etmezseniz bari benden çekilin 22Sonra rabbına duâ etti: bak bunlar mücrim bir kavim dedi 23Hemen; buyurdu; kullarımı geceleyin yürüt, çünkü siz ta'kıyb olunacaksınız 24Ve denizi açık bırak, çünkü onlar ordu halinde gelip gark olunacaklar 25Neler terketmişlerdi: ne Cennetler, ne kaynaklar, 26ne çiftlikler, ne kerîm makam 27Ve içinde zevk sürdükleri ne ni'met ve refah 28Evet öyle ve hep onları başka bir kavma miras kıldık 29Binnetice ne Gök ağladı üzerlerine ne Yer ne de imhal olundular (.......) binnetîce üzerlerine ne Gök ağladı ne Yer - bunda bir kaç vecih vardır: 1) Vahidînin Basıtte dediği vechile Enes İbn-i Mâlik radıyallahü anh rivayet etmiştir ki, Resulullah sallallahü aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: hiç bir kul yoktur ki, Semada ona iki kapı olmasın, bir kapıdan rızkı çıkar, bir kapıdan da ameli girer, o öldüğü zaman onu gayb ederler ve ona ağlarlar, böyle buyurup bu âyeti okudu, buyurdu ki, çünkü bunlar Yer yüzünde salih bir amel yapmamışlardı ki, Yer ağlasın, Semaya da ne salih bir amelleri ne de hoş bir sözleri çıkmamıştı ki, Semâ ağlasın. Ekser müfessirînin kavli budur. 2) (.......) ve (.......) takdirindedir. Ya'ni ne Melâike ağladı ne mü'minler, belki onların helâkiyle mesrur oldular. 3) Büyük bir adam vefat ettiği zaman cihan ağladı, Yer Gök ağladı gibi ta'birlerle musıybetin büyüklüğünü anlatmak için mubalega edilmek âdettir. Sahib Keşşaf Hazret-i Peygamber sallallahü aleyhi vesellemden nakleder ki, şöyle buyurmuştur: her hangi bir mü'min ağlayıcıları gaib bulunan bir gurbette ölürse her halde ona Arz-ü Sema ağlar. Cerir de bir beytinde şöyle demiştir: Bir de bunda onları tehzîle benzer bir tahkır vardır. Ya'ni onlar kendilerini öyle büyük addediyorlardı, ölecek olsalar kendilerine cihan ağlamak lâzım gelir, halbuki hiç de öyle olmadı. belki âlem sevindi. 30Celâlım hakkı için, Beni İsraîli kurtarmıştık: o ihanetli azâbdan (.......) Allahü teâlâ Fir'avne ve kavmına yaptığını beyandan sonra bununla da Musâ ve kavmına olan ıhsanını beyan buyuruyor. Ya'ni o gark ve tahribin hikmeti bu necatı te'min etmek olmuştu. Ve Beni İsraîli bu ni'mete intihabı da bir tesadüf değil, bile bile onlara bahşetmiş olduğu ba'zı meziyyetler ve ni'metler hasebiyle (.......) mantukunca imtihana çekmek içindir. Bu suretle bu kıssayı itmamda sonra yine Mekkelilere nakli kelâm ile buyuruluyor ki, 31Fir'avinden, çünkü o üstün müsriflerden idi 32Ve şanım hakkı için: biz onları bir ılim üzere âlemîne karşı ıhtıyar eylemiştik 33Ve onlara âyetlerden öylesini vermiştik ki, onda açık bir ni'met ile imtihan vardı 34Fakat şu berikiler diyorlar ki, ilk ölümümüzden ilerisi yok ve biz yeniden neşrolunacak değiliz (.......) şunlar: ya'ni şu Mekke kâfirleri 35Fakat şu berikiler diyorlar ki, ilk ölümümüzden ilerisi yok ve biz yeniden neşrolunacak değiliz (.......) ilk ölümden ötesini, Âhıreti ve ba'si inkâr ediyorlar. 36Haydi getirin babalarımızı doğru iseniz 37Ya onlar mı hayırlı? Yoksa Tübbain kavmı ve onlardan evvelkilermi? Hep onları helâk ettik, çünkü mücrim idiler (.......) ya onlar mı hayırlı yoksa tübbaın kavmı ve ondan evvelkiler mi? (.......) biz onları ihlâk ettik - ilk ölümden ilerisini inkâr edenlere karşı bu kelâmın nasıl bir cevab teşkil ettiğini düşünmelidir. Bunda iki suretle cevab vardır: Birinci ilk ölüm olan ferdin ölümünden sonra onun mensub olduğu kavm ve milletin helâki ikinci bir ölüm demek olduğu anlatılmıştır. Bu (.......) demelerine cevabdır. İkincisi de hakk-u adl için cezanın lüzumuna mebni ba'sin hakkiyyetini isbat ile vaîddir ki, bu da (.......) in cevabıdır. Ve bu, daha sonraki âyetlerle daha ziyade tavzıh ve tafsıl olunacaktır. Ebû Ubeyde demiş ki, Yemen mülûkünün her birine Tübba' denilirdi, çünkü ehli Dünya onlara tâbi' olurlardı cahiliyyede Tübbaın mevkıi islâmda halîfenin mevkıi gibi idi, bunlar Arab mülûkünün en büyükleri idi (.......) Hazret-i Aişe radıyallahü anha (.......) demiş, Kâ'b da: Allahü teâlâ onun kavmını zemmetti kendisini zemmetmedi demiştir. Kelbî, o, Ebû kerb es'addır demiş, Hazret-i Peygamber sallallahü aleyhi vesellemden de şu nakl edilmiştir: Tübbaa sebbetmeyin, çünkü o müslim olmuştu, bilmem Tübba' nebiy midir değilmidir?.. Onlardan daha hayırlımı demek daha kuvvetli ve şevketlimi demektir. 38Ve biz o Göklerle Yeri ve aralarındakileri oyunculukla yaratmadık 39İkisini de ancak hak sebebiyle yarattık ve lâkin pek çokları bilmezler 40Haberiniz olsun ki, o fasıl günü hepinizin mikatıdır 41O gün ki, yar yardan bir şey def'edemez ve bir taraftan yardım da olunmazlar 42Ancak Allah’ın rahmetiyle yarlıgadığı başka, çünkü o öyle azîz öyle rahîmdir 43Şübhesiz o zakkum ağacı çok vebal yüklenenin yemeğidir 44Pota gibi karınlarında kaynar 45Hamîm kaynar gibi 46Tutun onu da yaka paça doğru Cehennemin ortasına sürükleyin 47Sonra da başının üstüne hamîm azâbından dökün 48Dat bakalım deyin: çünkü sen azîzdin, kerîmdin 49İşte o sizin şekk ve mücadele edip durduğunuz bu 50Elbette müttekiler emîn bir makamda 51Cennetlerde pınar başlarında 52Sündüs ve istebraktan elbiseler giyerek karşı karşıya 53Evet böyle, hem onları iri gözlü hurîlerle tezvic de etmişizdir 54Orada emniyyetler içinde her türlü yemişi çağırır getirdiler 55İlk ölümden başka ölüm datmazlar 56Korumuştur da onları o Cahîm azâbından (.......) diyecekleri geçmişti. Demek ki, müttekıler için birinci ölümden sonra berzah ölümü de yoktur, Âhırette ise zâten ölüm yok. 57Hepsi rabbından bir fadl olarak, işte budur ancak fevzi azîm 58Biz onu sâde senin dilinle müyesser kıldık gerek ki, iyi düşünsünler (.......) Bu hâtime Sûrenin evvelini bir telhıstir. Ya'ni o kitabı mübîni, Kur’ân’ı ancak senin lisanın ile müyesser kıldık, bu güzel beyanı, bu açık ve kolay anlatışı başka bir dil ile değil, yalnız Arabca ile yaptık (.......) gerek ki, anlasın düşünsünler. 59O halde gözet çünkü onlar gözetiyorlar (.......) Binaenaleyh gözle-başlarına ne gelecek (.......) çünkü onlar gözetiyorlar. - Aceb onun istikbali ne olacak diye gözlüyorlar. O gözetilen şeylerin beyanı da Sûre-i «Casiye» de gelecek. |
﴾ 0 ﴿