FETHSûre-i «Fetih» Medenîdir. Fakat Medînenin içinde nâzil olmuş ma'nâsına değil, hicretten sonra nâzil olmuş ma'nâsına Medenîdir. Çünkü hicretin altıncı senesi seferde Hudeybiye dönüşünde Mekke civarında nâzil olmuştur. Âlûsî nin naklettiği vechile: İbn-i ebi Şeybe, Ahmed, Buharî tarihinde ve Ebû Davud ve Nesâî ve daha bir cemaat İbn-i Mes'uddan şöyle tahric eylemişlerdir ki, Resulullah sallallahü aleyhi vesellem ile beraber Hudeybiyeden dönmüştük, ya'ni hicretin altıncı senesi ki, aleyhissalâtü ves-selâm ona Zilka’denin hilâlinde isneyn günü çıkmıştı, orada on küsur - bir kavilde yirmi - gün durdu, sonra avdet buyurdu, yürüdüğümüz sırada idi ki, ona vahiy geldi, vahiy geldiği vakıt da üzerine şiddet gelirdi, derken açıldı, kendisinde maşaallah sürur vardı: o vakıt bize (.......) nâzil olduğunu haber verd. Ahmed ve Buharî ve Tirmizî ve Nesâî ve İbn-i mâce ve İbn-i Merduye de Ömer ibnil hattab radıyallahü anhten şöyle tahric etmişlerdir: demiştir ki, Resulullah sallallahü aleyhi vesellem ile seferde idik, ona bir şeyden üç kerre suâl ettim, cevab vermedi, ben de devemi sürdüm, sonra nâsın önüne geçtim, ve hakkımda Kur’ân indirilmesinden korkmuştum, çok durmamıştım bir bağıran işittim, bana bağırıyordu, korktum, zannediyordum ki, hakkımda bir şey nâzil oldu, vardım Hazret-i Peygamber sallallahü tealâ aleyhi vesellem buyurdu ki, bu gece üzerime bir Sûre indirildi, bana Dünya ve mâfîhâdan daha sevgili (.......) Yine Ahmed ve Ebû Davud ve gayrilerinin Mücmi' İbn-i Cariyetel'ensarîden tahric ettikleri bir hadîs-i sahihte aleyhissalâtü ves-selâmın Hudeybiyeden hareketinden sonra nüzulünü ve bunun. «Küraulğamim» yanında olduğunu ve aleyhissalâtü ves-selâmın onu râhilesi üzerinde nâsa karşı okuduğunu ifade eder. İbn-i Sa'dın ondan rivayetinde de bunun Dacnanda olduğuna delâlet vardır. Ve bu Bikaîden naklolunmuştur. Dacnan, Kamusta mezkûr olduğu üzere Mekke kurbünde bir dağdır. Bunlar gösteriyor ki, nüzulü Mekke ile Medîne arasında olmuştur. Böyle olanlara da Medenî denildiği meşhurdur. Zira Medenî hicretten sonra nâzil olandır ki, gerek Medînede olsun gerek Mekkede, gerek seferde, Mekkî de Medîneye hicretten evvel nâzil olandır. Âyetleri - Yirmi dokuzdur. Kelimeleri - Beş yüz altmıştır. Harfleri - İki bin dört yüz otuz üçtür. Fâsılası - Hep (.......) harfidir. İki Sûre arasındaki münasebet de baştan ahire vücuh ile aşikârdır: biri mukaddem, biri talî demektir. Zira nusrat ve zafer ma'nâsına fetih islâhı bâl ile kıtâle müterettibdir. Orada istigfar ile emredilmiş, burada mağfiretin vukuu haber verilmiş, ona istibdal inzariyle hıtam verilmiş, buna fütuhat tebşiriyle ibtida olunmuştur. İbn-i Sa'dın rivayet ettiği Mücmi' İbn-i Cariye hadîsinde varid olmuştur ki, Cebrâil aleyhisselâm bu Sûre ile nâzil olduğu zaman; tehnie ederiz seni ya Resulallah demiş, Cibril, tehnie edince müslimanlar da tehnie etmişlerdir. Bu Sûrede islâmın bütün edyâne galebesi de va'd olunmuştur. 1Elhak biz sana bir fethi mübîn açtık (.......) Elhak biz sana bir fethi mübîn açtık - istıkbali açan: ileride vuku' bulacak bir çok fetihlerin mebdei olan bir fetih. Ba'zı müfessîrin bunu Mekkenin fethini va'd diye telâkkî etmişlerse de Cumhûr bunun Hudeybiye sulhunu ıhbar olduğunu söylemişler. İbn-i Abbas, Enes, Şa'bî ve Zührîden de böyle rivayet eylemişlerdir. İbn-i atıyye buna (.......) demiştir. Ma'lûm ki, fetih, aslında açmak, ya'ni kapalılığı gidermektir. Bir memleketi fetih de Keşşafın beyanı vechile ona harbli veya harbsız, unveten ve sulhan zafer bulmaktır ki, zafer bulmadıkça kapalıdır. (.......) mısdakına muhalif gibi görünen Hudeybiye sulhunun bir fetih olması eshabdan ba'zılarına bile hafî kalmıştı. Cenâb-ı Allah bunun bir fethi mübîn olduğunu beyan buyurmuştur. Evvelâ bir fetholması: gerçi Peygamber bunda bir harb için değil, bir ömre niyyetiyle hareket etmiş ve kurbanlıklar sevkeylemişti, fakat müşrikler çarpışmayı kurmuştu, şiddetli bir kıtâl olmamış, lâkin tarafeynden ok ve mancınık atışmak olmuş (.......) buyurulduğu üzere müslimanlar müşrikleri mağlûb edip diyarlarına sokmuşlardı ve sulha müşrikleri mağlûb edip diyarlarına sokmuşlardı ve sulha müşrikler talib olmuşlardı. Saniyen bunun bir fethi mübîn olmasına gelince: bu sulh ile ilk evvel müslimanlığın âlemde bir Devlet olarak mevcudiyyeti düşmanları tarafından dahi tasdık olunarak bir mukaveleye rabt edilmiş bulunuyordu. Bu suretle bu bundan sonra zuhura başlıyacak bir silsilei fütuhatının başı ve fatihası olmuş ve bundan sonraki islâm fütuhatından her biri bunun tahtinde bir şu'besi mesabesinde olarak mev'ud bulunmuş oluyordu ki, Sûrenin başı bunu ilâhî bir lisan ile izah etmektedir. Filvakı' yine Sûrenin içinde Fethi, karîb diye işaret olunduğu üzere bunu pek yakından Hayber fethi ta'kıb etmiş, sonra da Mekke fetholunmuş, sonra da islâmın bütün edyâne galebesi va'd buyurulmuştur. Zührî demiştir ki, Hudeybiye fethinden büyük bir fetih olmamıştır. Bu sâyede Müşrikler Müslimanlarla ihtilâta girişmiş ve sözlerini işitmeğe başlamış ve bu onların kalblerinde yer etmiş ve binaenaleyh üç sene zarfında bir çok halk müsliman olarak islâmın çoğalmasına sebeb olmuştur (.......) Bütün bunlar Sûre-i Muhammedin başında geçen âyetlerin feyzı hukmüdür. MÜBÎN, açık, parlak, yâhud ilersini açan gösteren demektir. Cenâb-ı Allah bu fethin mübîn olmasının hikmetini şu dört vechi cem'ile beyan buyuruyor: 1) Mağfiret, 2) itmamı ni'met, 3) bir sıratı müstekıme hidayet. 4) nasrı azîz. Ya'ni bunların her birini ayrıca değil mecmuunu birden bir hikmet olmak üzere bir lâmi akıbet ile şöyle buyuruyor: |
﴾ 1 ﴿