6Bir kuvvet sahibi, hemen duruklandı. Bir kuvvet sahibi (.......) buyurulduğu vechile Kur’ân’ı ta'lim eden Allahü teâlâ olduğunda şübhe yok ise de (.......) ve (.......) âyetlerinde beyan olunduğu üzere Allah’ın izniyle Kur’ân’ı kalbi Muhammedîye indiren (.......) mısdakınca vahyi getiren Resul, ruhul'kudüs Cibrîli emîn olduğu da muhakkak bulunduğundan burada iki veche muhtemil görünür. İbn-i Abbastan vârid olan bir rivayete göre Allahü teâlâ denilmiş ise de Hazret-i Aişeden vârid olan rivâyette Cebrail diye tefsir olunmuş ve evsaf ve elfazın zâhiri de buna münasib bulunmuş olduğundan çokları Cebrail demişlerdir. Netekim Beyzavî (.......) ya'ni kuvveleri şiddetli bir Melek ki, o Cebraildir. Zira o, harikalar ızharında vasıtadır» demiştir. Sonra da obir kavle (.......) ile işaret eylemiştir. Taberî, şedidül'kuvâ, şedidül'esbab demektir diyor. Nisaburî de ya'ni ılmî ve amelî kuvveleri hepsi şedid diye ifade etmiş ve demiştir ki, müteallimin fazıleti anlaşılmak için muallim medholunmuştur. (.......) denilmiş olsa idi bunun zâhirinden müteallimin fazıleti açık anlaşılmazdı. Bir de bunda (.......) diyenlerin sözünü red vardır. Çünkü (.......) dir. (.......) MİRRE, mürurün binai nev'i, öd, akıl, kuvvet, kat, sağlamlık gibi bir kaç ma'nâya gelebileceğine göre zûmirre; müessir ve nâfiz, ödlü, ya'ni ödeğin zıddı olarak kavî ruhlu, akıllı, kuvvetli, sağlam vücudlu mefhumlarını ifade edebilirse de müfessirîn başlıca üç ma'nâ göstermişlerdir: 1) Kuvvetli 2) sağlam yapılı güzel manzaralı 3) Keşşaf, Beyzavî ve Ebüssüudün ifadelerine göre akıl ve re'yinde hasafet ve metanet sahibi. Bunlardan birincisi, ya'ni kuvvetli ma'nâsı (.......) mucebince Allahü teâlânın sıfatı olabilirse de ikinci ve üçüncü ma'nâlar Cebraile yakışır. (.......) hemen istivâ ediverdi - Râgıb der ki, istivâ kelimesi iki türlü kullanılır. Birisinde iki veya daha ziyade fâıle isnad olunur: meselâ, istevâ zeydün ve amrun denilir müsavi oldular demektir. Müsavat da kemmiyyette veya keyfiyyette muadele, ya'ni denkleşmedir. (.......) bu ma'nâdandır. İkincisi de bir şeyin zatındaki i'tidale - düzgünlük, denklik, doğruluk, yükseklik gibi nisbeti mahsusaya - söylenir, (.......) ile tadiyesinde de istilâ ma'nâsını ıktiza eder. Maamafih buradaki (.......) de müfessirînin bir kaç vechi vardır. Evvelâ bunun zamirinde iki vecih muhtemildir. Birisi ta'lim eden Cebraîle, birisi de ta'lim olunan sahibe raci' olmasıdır. Cibrîle raci' olduğuna göre (.......) tefsiriyye olarak (.......) ya atfolunup (.......) kavline kadar ta'limin keyfiyyetini bir nevi' beyandır. Bunda istivâ Cibrilîn düpedüz kendi suretiyle ufukı a'lâda doğrudan doğru zuhuru ma'nâsına olarak (.......) diye anlatılmıştır. Denilmiş ki, Enbiyadan hiç biri Cebraîli hakıkî suretiyle görmemişti ancak Muhammed aleyhıssalâtü vesselâm biri Arzda biri Semâda iki kerre gördü (.......) Bu izaha göre ma'nâ şu oluyor: Cebraîl ona şöyle ta'lim etti: ba'zan olduğu gibi, beşer suretinde temessül ederek değil, Allah’ın yarattığı gibi hakıkî suret ve hılkati ile düpedüz doğrudan doğru ufukı a'lâda durup göründü. Bunu dosdoğru Semâda göründü diye de ifade edebiliriz. Ba'zıları ta'lim etti de Semâda durdu demişler, ba'zıları da verilen emr üzerine kuvvetiyle istiylâ etti demişlerdir. İstivâ eden Peygamber olduğuna göre ise - ki, biz bu ma'nâ üzerine yürümek istiyoruz - (.......) mücerred ta'kıyb veya sebebiyye olarak şöyle demek olur: o kuvvetleri şiddetli kuvvet sahibi ta'lim etti de sahibiniz hemen istivâ etti. Ya'ni ılm-ü nübüvvette yükselip istikametini aldı, |
﴾ 6 ﴿