RAHMÂN

Errahmân sûresi mekkîdir. Beyhekînin Hazret-i Ali kerremallahü vecheh ve radıyallahü anhten merfuan tahric eylediği bir hadîste buna «Arusül Kur'ân» namı dahi verilmiştir.

Âyetleri - Kûfî ve Şamîde yetmiş sekiz, Hicazîde yetmiş yedi, Basrîde yetmiş altıdır. (.......) muhtelefünfih noktalardır.

Kelimeleri - Üç yüz elli bir.

Harfleri - Bin üç yüz otuz altı.

Fasılası (.......) harfleridir.

Sebeb-i nüzulü - Ebû Hayyanın Bahrinde Mukatilden nakline göre, (.......) nazil olduğu zaman; biz, rahmanı tanımıyoruz (.......) rahman ne? demişlerdi (.......) nâzil oldu. Bir de (.......) dedikleri zaman Allahü teâlâ onları tekzib ederek (.......) buyurdu denilmiştir.

Evvelki sûre (.......) diye hıtam bulmuştu. Bu sûre onu bir beyan gibi (.......) diye başlıyor ve sıfatı rahmetten neş'et eden âlâi ilâhiyyeyi ta'dad ediyor. Orada (.......) buyurulmuş, sonra da mücrimlerin Sekardeki halleri, müttekılerin de Cennat ü neherdeki halleri icmal edilmiş idi, burada o icmal o tertib üzere tafsıl olunacak saatin acılığı, sonra (.......) diye mücrimlerin hali, sonra da (.......) diye takvanın tefsiriyle beraber Cennetin ve ehli Cennetin evsafı beyan olunacaktır.

Evvelki sûrede geçmiş ümmetlerden Peygamberleri tekzib edenlerin başlarına inen türlü azâbları sayarken herbirinin (.......) âyetiyle va'z-u tezkîr için bir terci' yapılmıştı. Bu sûrede de bütün insanlara dinî, dünyevî, enfüsî, Âfakî türlü ni'metler tezkîr olunarak her birinin arkasından vecîbei şükrün ıhlâline karşı (.......) tevbihı ile öyle lâtîf terci'ler yapılmıştır ki, «Âlâ» nın meddi gibi letafetine doyulmaz. İtkanda tekrarı bir kaç kısma taksim etmiştir. Bunlardan birisi, demiş: müteallakının teaddüdünden dolayı tekerrür edendir ki, ikinci, birincinin teallûk ettiğinden başkasına müteallık olur, sonra bu kısma terdid tesmiye olunduğunu söylemiş (.......) kavlini bu kabîlden saymıştır. Çünkü bu, otuz bir yerde tekerrür etttiği halde her biri makabline müteallık bir hususiyyetle mümtazdır. (.......) Biz bu kabîl tekrarlara ebedî ıstılahatımızda tercı' namını vermişizdir.

Zemahşerî der ki, Allah azze ve a'lâ, âlâsını, niami vâlâsını ta'dad buyurdu, envai âlâ ve esnafi na'masından da ilk evvel ayağı en ileride olanı takdim buyurdu ki, o, din ni'metidir. Din ni'metleri içinden de evvelâ mertebesi en yüksek olanı takdim buyurdu ki, o da Kur'âni in'amı, tenzil ve ta'limidir. Çünkü Kur'ân vahyı ilâhînin rütbece en büyüğü, menzilece en yükseği, dinin ebvabında te'siri itibariyle en güzelidir. O bütün kütübi semaviyyenin evci, mısdakı, mi'yarıdır. İnsanı yaradışının zikrini onun zikrinden sonraya bıraktı ve onu ona vely ettirdi ki, onu yaradışı mahza din ve ılim dolayısiyle olduğu bilinmek için. Çünkü maksad ılmen mukaddemdir. Sonra da insanın insanlığını temeyyüz ettiren ve zamirindekini güzel bir surette izhar ve tebliğ demek olan beyan, ya'ni ılm-ü ta'limin en büyük esbabından biri olan lisan ni'metini zikretti. Şöyle ki,

1

Rahmân

Rahmân, ol rahmân - Fatihada besmelenin tefsirinde bu ismi şerîf hakkında iyzahat geçti, ya'ni rahmet ve in'amı namütenahî kaynaşıp duran ve ondan dolayı bir ismi de Rahman olan Allahü teâlâ. (.......) ı'rabca zahir olan mübteda, maba'di haber görünür. Lâkin müstakıl bir âyet olduğuna nazaran mukadder bir mübtedanın haberi olarak şöyle bir cümle teşkil eder. Allah Rahmandır, yahud (.......), o muktedir melîk Rahmandır. Rahmetiyle o rahman,

1 ﴿