MÜCÂDELE

Mücadele suresi, dal üstün de esire de okunabilir, ikincisi daha ma'ruftur. Buna (.......) Sûresi dahi denilir. Hazret-i Übey radıyallahü anhın mushafında surei Zıhâr denilmiş olduğunu da Âlûsî zikreder. Bu Sûre-i celîle Medenîdir. Atadan: Aşri evvel Medenî bakısi Mekkî diye de bir rivayet vardır. Kâdî Beyzavî bunun aksini, ya'ni aşri evvel Mekkî bakısi Medenî denildiğini kaydetmiştir.

Âyetleri - Mekkî ve medenî ta'dadında yirmi bir, sairlerinde yirmi ikidir. Ihtilaf (.......) dedir.

Kelimeleri - Dört yüz doksan üçtür.

Harfleri - Bin dokuz yüz doksan ikidir.

Fasılası (.......) harfleridir.

(.......) kesriyle elmücadile, ismi fail müfred müennes olup (.......) buyurulduğu üzere mücadele eden kadın demektir. (.......) fethiyle mücadele ise bunun masdarıdır. Maamafih gerek bu kadının mücadelesine ve gerekse Sûrenin diğer âyetlerinde kâfirler ve münafıklarla olan mücadele mazmunlarına dahi muntabık olur. Mücadele esasen çekişmek, ya'ni iki tarafın kendi da'vasını isbat için tekrar tekrar suâl ve cevab ile karşılaşması, şiddetle münakaşa ve muhasame etmesi demektir.

Hadîd suresinden sonra mücadele Sûresinin başlaması ne kadar mânalı olduğunu da beyana hacet yoktur.

Hadîd suresi (.......) diye hıtam bulmuştu. Bu Sûrede evvel emirde Allahü teâlânın bir kadın hakkında tecelli eden fadlının beyaniyle başlıyacak, sonra da Allah ve Resulü ile yarışa kalkışan kâfirlere ve münafıklara hadlerini bildirecek ve nihayet mü'minlere va'di rıdvan ile hıtam bulacaktır. Bu suretle işbu mücadele Sûresinin evvel emirde kadın ve aile hukukunun tanzımine dair ahkâm ile başlaması hem dinden maksud olan adâletin icrası için ilk evvel en zaıyfların şikâyetlerini dinleyip insaf ve rahmet dairesinde haklarının mümkin olduğu kadar ihkakı lüzumuna hem de düşmanlarla çarpışmazdan evvel dahilî umurun tanzîmi vücubuna bir tenbih gibidir. Şöyleki:

1

Evet işitti Allah işitti o kadının dediğini ki, kocası hakkında sana mücadele ediyor ve Allah’a şikâyet eyliyordu, Allah da muhaverenizi dinliyordu, çünkü Allah işidir görür

(.......) tahkık ve tevkı' ya'ni vukua intizar ma'nalarına geldiğinden meal şu olur: evet Allah işitti, hakikaten beklendiği gibi işitti, dinleyip iycabını icra etti (.......) o kadının sözünü ki, zevci hakkında sana mücadele ediyor ve Allah’a şikâyet eyliyordu - gam ve kederini döküyor, çaresini istiyordu. Rivayetlerin hasılına göre bu âyetlerin inmesine sebeb olan bu kadın Ensardan Evs İbn-i Samitin zevcesi Havle binti Sa'lebe idi. Vak'a şöyle olmuştu: Zevci bulunan Evs İbn-i Samit - ki, Ubade İbn-i Samitin biraderi idi - ıhtiyarlamış, titizlenmişdi bir gün kadın kendisinden bir şey istemiş, oda öfkelenib (.......) sen bana anamın sırtı gibisin» deyivermişti ki, buna zıhar ta'bir olunur. Cahiliyye örfünde bir adam karısına bu sözü söylediği zaman o kadın ona haram olurdu. Bir daha alamazdı. Bu hadise islâmda ilk vaki' olan bir zıhar olmuştu, derken çok geçmeden söylediğine pişman olup kadını kendine çağırmış, kadın imtina' etmiş «canım elinde olan rabbime kasem ederimki sen o lakırdıyı söyledikten sonra Allah ve Resulü hukmünü verinciye kadar sen benim yanıma gelemezsin, git Resulullaha danış» demişti. Zevc «Ben utanırım Resulullaha bunu soramam» cevabında bulunmakla kadın «ben gider sorarım» deyip Resulullahın hanei saadetinde huzuruna vardı. «Ya Resulallah: Evs beni tezevvüc ettiğinde ben genc idim, mergub idim, vaktâki yaşım ilerledi, bir çok evlâdları oldu,

şimdi beni anası gibi kıldı, kimsesiz bırakıverdi, eğer bana bir ruhsat bulur da beni yine onunla geçindirirsen beyan buyur ya Resulâllah» diye arzıhal etti. Resulullah «Ben şimdiye kadar bu babda bir şey ile emrolunmadım, re'yim haram olmuşsun» buyurdu. Kadın «vallahi talâk zikretmedi» dedi. Resulullâh «Haram olmuşsun» buyurdu. «Kurbanın olayım nazar buyur ya Nebiyyallah» dedi, bu yolda Resulullaha kirâren mirâren mücadele etti, sonra da Allah’a arzı şikâyet ederek «Allah’ım yalnızlığımın şiddetinden ve bana zor gelecek olan ayrılmamın acısından sana şikâyet ederim, küçük çocuklarım var, onları ona bıraksam zayi' olacaklar, kendime alsam aç kalacaklar» diye ağılyor, başını göğe kaldırıyor «Allah’ım sana şikâyet ederim, Allah’ım Peygamberinin lisanına bir vahiy indir» diyordu. Oradan ayrılmamıştı, nihayet hakkında Kur’ân nâzil oldu, vahyin şiddeti açıldıktan sonra Resulullah sallâllahü aleyhi ve sellem «Ya Havle müjde» buyurdu. (.......) okudu. Bunun üzerine kadının zevcini çağırttı «O yaptığın yemin ile muradın ne idi?» buyurdu, onun keffareti var mı? Dedi, aleyhissalâtü ves-selâm «Bir rakabe âzad etmeğe gücün yeter mi?» diye sordu, «Lâ vallah ya Resulâllah ona gücüm yetmez, malımın hepsi gider, rakabe bahalıdır benimse malım azdır» dedi, «Ona gücün yetmezse iki ay sırasiyle oruc tutabilir misin?» buyurdu, «Lâ vallah ben günde üç kerre yemezsem gözümün feri kaçar» dedi, «O halde altmış miskin doyurabilir misin?» buyurdu «Lâ vallah meğer ki, bana iane buyurasınız» dedi, Resulullah da «Ben sana onbeş sâ' ile yardım ederim ve bereketine duâ eylerim» buyurdu, bu suretle aralarını düzeltti. Hazret-i Aişe radıyallahü anhten rivayet olunur ki, şöyle dermiş: (.......) Ne büyüktür o işitmesi seslerin hepsini ihata buyuran Allah tebareke ve tealâ, ki, kadın, Peygamber Sallallahü aleyhi vesellem Hazretlerine halini arzederken öyle yavaş fısıltı ile söylüyordu ki, yanlarında ben söylediklerinin ba'zısını işitiyordum, ba'zısını işitmiyordum. Resulullaha zevcinden şikâyet ediyor, ya Resulâllah gençliğimi yedi, karmın ona saçıldı (.......) ya'ni ona evlâdlar doğurdum, nihayet sinnim ilerleyip çocuktan kesildiğim zaman bana zıhar yaptı, Allah’ım sana şikâyet ediyorum diyordu. Yerinden ayrılmadan nihayet Cibril aleyhisselâm şu âyetlerle nâzil oldu: (.......) ve yine rivayet olunur ki, Hazret-i Ömer radıyallahü anh bu kadın yanına geldiği zaman ona ikram ederdi ve Allahü teâlâ onu dinledi derdi. İbn-i ebî Hâtim ve Esma ve sıfatta Beyhekî rivayet etmişlerdir: Hazret-i Ömer radıyallahü anh nâs ile beraber giderken bu kadın onun durmasını istedi, Hazret-i Ömer de durdu ve ona yaklaştı ve elini onun omuzuna koyup onu ı'tina ile dinledi, o da hacetini bitirdi, çekildi gitti, birisi ya emîrelmü'minîn! Şu koca karının karşısında Kureyşin ricalini beklettin dedi, yuf sana kim o biliyor musun? Buyurdu, hayır dedi, bu o kadındır ki, Allahü teâlâ yedi semanın fevkınden onun şikâyetini dinledi, bu Havle binti Sa'lebedir, vallah geceye kadar gitmese idi o hacetini bitirmeden ben ayrılmazdım buyurdu. Buharînin tarihinde rivayetine göre müşarünileyha kadın Hazret-i Ömere dur ya Ömer! Dedi, o da durdu, kadın ona iri söz söyledi. Birisi ya Emîrelmü'minîn ben bugün gibisini görmedim dedi, Hazret-i Ömer radıyallahü anh de şöyle dedi: Nasıl dinlemem ki, onu Allahü teâlâ dinledi de hakkında (.......) âyetlerini indirdi. (.......) Sebeb-i nüzulüne dair olan bu rivayetlerden şu da anlaşılıyor ki, orf-ü âdet neshedilmedikçe mu'teber olur. Zıhar hakkında henüz bir huküm nâzil olmamış bulunduğu için Resulullah urf-ü teamül mucebince kadına haram olmuşsun buyurmuştur. Bu gibi delîllerden dolayıdır ki, âdet muhakkemdir kazıyyesi Fıkıhta bir kaidei külliyye ittihaz olunmuştur. Yukarıda da geçtiği üzere zıhar islâmdan evvel Arabların orfünde kat'î bir hürmet ifade ediyordu ve bunun hılline bir çare yoktu. Kur’ân zıhar olmak üzere söylenen sözün islâma yakışmaz bir münker ve zûr, ya'ni çirkin bir yalan olduğunu beyan etmiş, evvel emirde ondan ihtiraz olunması lâzım geldiğini ve maamafih söylendiği takdirde de hiç hukümsüz kalmayıp yine hürmet hukmünü ifade edeceğini ve ancak münker olarak söylenen o sözü bir keffaret ile telâfî ederek geri alıp o hurmeti kaldırmak lâzım geleceğini beyan ile mezkûr orfü kısmen ibka ve kısmen nesh ile ta'dil etmiş ve bu suretle çirkin âdetlerin ıslahı lüzumunu göstermiştir. Şöyle ki,

1 ﴿