MÜMTEHİNEBu Sûreye (.......) nın fethiyle Mümtehane veya kesriyle Mümtehıne yâhud İmtihan sûresi denilir. En meşhuru evvelkisidir. Fethile Mümtehane, ismi mef'ul müfred müennes olup imtihan olunan kadın ma'nasına olarak nüzulüne sebeb olan kadının vasfıdırki Sûretülmer'etil mümtehane takdirinde olur. Maamafih «Elcemaatül mümtehane» ma'nasına olmak muhtemildir. Kesrile Mümtehıne ise ismi faildir. Bu surette ya Sûrenin vasfı olup izafet, mevsufun sıfatına izafeti kabîlinden olur. Yâhud bu Sûrede imtihan emrini havi olan (.......) âyetine işaret olarak (.......) takdirinde küllün cüz'e izafeti kabîlinden olur. İmtihan sûresi denilmesi bütün mazmununa nazaren daha mutlak olarak vâzıhtır. Buna bir de Meveddet sûresi denildiği dahi naklolunmuştur ki, (.......) âyeti münasebetiyle olmak gerektir. Nüzulü hicretten muahhar olduğu için medenîdir. Âyetleri - On üçtür. Kelimeleri - Üçyüz kırk sekizdir. Harfleri - Bin beşyüz ondur. Fasılası (.......) harfleridir. Mü'minlerin hali harbde ve hali sulhta kâfirlere karşı ta'kıyb etmeleri iktiza eden ba'zı ahlâk ve ahkâma teallûk eden işbu İmtihan Sûresi Sûre-i Haşerin (.......) hıtabesiyle başlıyan hatimesinin bir devamı sayılabilecek kadar yakın bir münasebeti ve âhirindeki izzet ve hikmet ile tenzih mazmunlarının muktezası olan bir takım evamir ve nevahi ile ta'limat ve irşadatı havi olmak ı'tibariyle ona şiddetli bir ittisal ile alâkadardır. Şöyle ki, 1Ey o bütün îman edenler! Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar yerine tutmayın, siz onlara meveddet ilka ediyorsunuz, onlar ise haktan size gelene küfrettiler, rabbınız Allah’a îman ediyorsunuz diye sizi ve Peygamberi çıkarıyorlardı, eğer sizler benim yolumda ve rızam uğurunda cihad için çıktınızsa... Siz meveddetle onlara sir veriyorsunuz, halbuki ben sizin gizlediklerinizi de acıkladıklarınızı da hepsini bilirim ve içinizden her kim onu yaparsa artık düz yolun ortasında şaşırmış olur. Bunun sebeb-i nüzulü Hâtıb İbn-i ebî Belte'anın bir mektubu olmuştur. Bu babda tefsir ve hadîs kitablarında varid olan rivayetlerin haslı: Resulullah sallâllahü aleyhi ve sellem Mekke fethine hazırlık yaptığı sıra halk arasında Hayber (yâhud Huneyn) diye ışa'a edilmiş, eshabdan ba'zı kimselere ise muradı Mekke olduğunu sirren söylemişti, Hâtıp İbn-i ebî Belte'a da bunlardan idi. Abdülmuttalib oğullarından birinin azadlısı Sâre namında bir kadın Mekkeden Medîneye Resulullaha gelmişti, Resulullah ona müsliman olarakmı geldin? Buyurdu, kadın hayır dedi, muhacir olarak mı geldin? Buyurdu, hayır dedi, o halde ne sebeble geldin buyurdu, kadın, ehil, Efendiler, aşiret sizsiniz, Efendiler gittiler, ben de şiddetli ihtiyaca düştüm, dedi, bunun üzerine Resulullah bu kadına muavenette bulunmak üzere Abdülmuttalib oğullarını teşvık etti, giydirdiler kuşattılar erzak tedarük ettiler, yüklediler, Hatıb İbn-i ebî beltea da bu kadına varıp on dîynar vermiş ve bir bürd iksa etmiş ve Mekke ehalisine hıtaben onunla gizli bir mektub göndermişti, kadın yola çıktıktan sonra Cibril nâzil olup Peygambere haber verdi. Bunu Buharî, Müslim, Tirmizî ve saire müteaddid tarıklerle Hazret-i Aliden - Radıyallahü anh ve kerremallahü vecheh - Şöyle rivayet etmişlerdir: Hazret-i Ali demiştir ki, Resulullah sallallahü aleyhi vesellem benimle Zübeyri ve Mıkdadı gönderdi «hemen dedi gidin, ta ravzai haha kadar varın orada bir zaîne (ya'ni hevdec içinde yolcu bir kadın) var, onda bir mektub var, çabuk o mektubu ondan alıp bana getirin hemen çıkdık, atlarımızı koşturarak tam ravzaya vardık, bir de bakdık ki, zaînenin yanındayız, mektubu çıkar dedik, bende mektub yok dedi, ya mektubu çıkarırsın yâhud esvabını soyunursun dedik, bunun üzerine ıkasından, ya'ni saç bağından (İbn-i cerir ve İbn-i asakirde rivayetlerin ba'zısında hüczesinden ya'ni uçkurluğundan diğer ba'zısında kubülünden) çıkardı biz de mektubu alıp Peygamber sallallahü aleyhi vesellem Hazretlerine getirdik, bunda (.......) diyor, onlara Peygamberin ba'zı emrini haber veriyordu. Bunun üzerine Peygamber sallallahü aleyhi vesellem, bu ne ya Hâtıb! dedi, Ya Resulallah acele buyurma ben Kureyşe mülsak bir kişiyim, kendilerinden değilim, maıyyetinizde bulunan muhacirînin onlara akribalıkları var, Mekkedeki ailelerini ve mallarını o sebeble himaye ederler. Benim ise içlerinden neseb cihetinden münasebetim olmadığı için yakınlarımı himaye etmelerine bir vesîle olmak üzere onlara bir cemîle yapmak istedim, yoksa bunu ne bir küfür, ne dinimden irtidad, ne de islâmdan sonra küfre rıza için yapmadım dedi. Resulullah da «dosdoğru söyledi» buyurdu, Hazret-i Ömer radıyallahü anh «Ya Resulallah! bana müsaade buyur boynunu vurayım, dedi, aleyhissalâtü vesselam da buyurduki, o Bedirde bulundu ne bilirsin; Allahü teâlânın ehli Bedir hakkında bildiği varki onlara (.......) dilediğinizi yapın, ben size mağfiret ettim» buyurdu, bunun üzerine (.......) nâzil oldu (.......) Buharî bu rivayette (.......) dememiş, ba'zı rivayetlerdeki (.......) ta'birinin hadisden mi, yoksa ravîlerden Amr İbn-i Dînarın kavlimi olduğunu (.......) ile rivayet eylemiş olmakla (.......) nâzil oldu denilmekten murad bir veya bir kaç âyetmi yoksa bütün Sûremi olduğunu kestirmemiştir. Kezalik Müslim dahi bu hadîste (.......) yok demiştir. Ba'zı rivayette bulunduğuna da işaret eylemiştir. İbn-i Cerîr bu Sûrenin evvelindeki âyetler demiş ve bir kaç rivayet nakleylemiştir: 1: Habib İbn-i sabitten (.......) 2: Muhammed İbn-i Sa'dden (.......) 3: Mücahidden: (.......) 4: Süfyandan (.......) 5: Muhammed İbn-i İshaktan: (.......) 6: Zührîden: (.......) Mukaddimede geçtiği üzere bu gibi mevaki'de (.......) ta'biri bir kıssaya kadar müteaddid âyetlere şamil olabileceğinden bu rivayetlerin mecmuu (.......) ta'birinin Sûrenin evvelinden bir necim, bir kıssa teşkil eden âyetler ma'nasına olduğunu ifade etmekle taberî evvelindeki âyetler demiştir. Ma'na ı'tibariyle kıssa (.......) olabilirse de tamamı (.......) fasılasına kadar olmak zâhirdir. Bu surette bundan sonraki âyetlerin sebeb-i nüzulü başka olmak lâzım gelir. Netekim olbabdaki rivayetler de naklolunacaktır. Fakat Tirmizî mektub hakkındaki Hazret-i Ali hadîsini rivayetten sonra (.......) yerine (.......) diye tasrih ederek mezkûr hâdiseyi bütün Sûrenin sebeb-i nüzulü olarak göstermiş ve hâdîse Haseni sahih demiştir. Ebû Hayyan da Bahirde bu Sûre medenîdir ve Hâtıb İbn-i ebî Belte'a sebebiyle nâzil olmuştur demekle bunu ıhtiyar eylemiştir. Müfessirînin çoğu ise mutlak olarak o dairede idarei kelâm eylemişlerdir. (.......) deyip de hâdiseyi nakl ile iktifa etmişlerdir ki, âyete de Sûreye de muhtemildir. Muhacirînden ve ehli Bedirden olan Hâtıbın validesi ile oğulları ve kardeşleri Mekkede kalmış, mektub sebebiyle himaye etmek istediği de onlar olmuştu. Mektubun suretini Âlûsî ba'zı rivayetlere göre şöyle nakletmiştir: (.......) ya'ni haberiniz olsun ki, Resulullah sallâllahü aleyhi ve sellem size doğru gece gibi bir ordu ile teveccüh etti, seyl gibi varıyor. Allah’a kasem ederim ki, yalnız başına da varsa her halde Allah onu size karşı mensur ederdi, çünkü ona olan va'dini muhakkak incaz buyuracaktır.» (.......) Görülüyor ki, bu mektubun mündericatında esas ı'tibariyle yanlış ve îmana muhalif bir şey yok, bil'akis kuvvetli ve dos doğru bir îman delili vardır. Ancak bunun büyük bir mahzuru vardı ki, o da mektum tutulması lâzım gelen bir sirri bir harp hedefini düşman tarafına gizlice ilka ediyordu. Bunu gizlice götüren kadın da Peygamberden gördüğü taltîf ve ıaneye rağmen bir casusluk yapıyordu, fakat bu sebeble Resulullahın açık bir mu'cizesi göründü, yolda deve üzerinde hevdec denilen mahfe içinde giden o kadının yakalanacağı ravzai hah mevkiı bile aynen haber verilerek ekâbiri Eshabdan koşturulan süvarilerle mektub çıkartılıp getirtildi. Mündericatı okundu, gönderen Hâtıb İbn-i ebî Belte'a muhakeme edildi, maksadını dos doğru söylemesine ve mağifretle mübesşer bulunan Eshabı Bedirden bulunmasına mebni afvolundu. Tutulmuş olan kadının getirilmesinde ısrar edilmedi. Maamafih Mekkenin fethinde eman verilmeyip katlolunan üç erkek ile iki kadından birisi ba'zılarının kavlince bu kadındır. Mümtehane budur. İşte bu hadise sebebiyle bu mümtehane Sûresi nâzil olmuş, bu gibi ahvalde mü'minlerin vazifelerine dair nesayihi mühimme ile dari harbden muhacir olarak gelen kadınlar hakkında bile bir imtihan ta'limatı vermiştir. Binaenaleyh her zaman için nazarı dikkatten dur tutulmaması lâzım gelen bu Sûre bilhassa kıyamet gününü andıran büyük bir imtihan demek olan harb hengâmlarında daha ziyade ı'tina ile ta'kıyb ve tatbık olunmak bilcümle mü'minlerin vecibesidir. Evvelâ buyuruluyor ki, Ey o bütün îman edenler! adüvvümü ve adüvvünüzü dostlar yerine tutmayın, dostun zıddı, adavet edici düşman demek olan adüvv esasen fe'ûl vezninde mübalega sıygası olmakla cem'ınde a'da ve onun cem'ınde eâdî denilirse de masdar mecrasında olarak ferde de cem'a de ıtlak olunur. Burada murad cem'iyyet olmakla beraber cem'iyyetin ferdde temessülüne işaret için müfred getirilmiş, evliyanın cem'iyle de cem'iyyete tenbih olunmuştur. Bunun izafetinde zâhir olan mef'ulüne muzaf olmaktır. Binaenaleyh (.......) bana ve size adavet edici düşmanları dostlar yerine tutmayın demektir. Yoksa neyih hasılı tahsil olurdu. Allah düşmanı, Allah’a adavet eden, Allah dinini, Allah hukukunu tanımıyan, Allah ve Resulü ile yarışa kalkışan ve Sûre-i Mücadelede (.......) ve emsâli âyetlerde halleri beyan olunan kâfirler, müşrikler zalimlerdir. Burada asıl sebeb-i nüzul Mekke müşrikleri olmakla beraber mefhum eamdır. Maamafih bu mefhum ve bu nehiy gerek bu âyette, gerek âtîdeki (.......) âyetleriyle takyîden tefsir ve ta'rif de olunacaktır. Mü'minlerin buğzu kendi hususî garaz ve hislerine göre değil, her şeyden evvel Allah ve menafiı amme için Allah düşmanlarına karşı bugz fîllah olması adavetin ancak o miyar ile ölçülüp gerek nefret ve gerek mahabbet hareketlerinde hak noktai nazarından ayrılmamak lüzumuna tenbih için düşmanlardan ihtiraz ibtida Allah düşmanı olan adüvv, a'dâi mü'minînin başında zikredilip buyurulmuşturki (.......) (.......) müveddet, mahabbet ve sevgi demek olduğu gibi bizim mahabbetname, meveddetname ta'birlerimiz vechile mektûba da ıtlak olunurki meveddetin lâzımıdır. Burada bu ma'na da verilmiştir. (.......) da sıle veya sebebiyye olabilir. Bu cümle (.......) nun failinden hal veya menhî olan ittihazın tefsiri, yâhud evliyaya sıfatı kâşife olmak muhtemil olduğu gibi istinaf veya ı'tırazzıyye olması da muhtemil ve sebebi nüzûle daha muvafıktır. Evvelki vecihlere göre ma'na: onlara meveddet ilka ederek veya meveddetname ile haber ilka ederek, yâhud meveddet ilka etmeniz veya meveddet sebebiyle haber ilka edeceğiniz evliya ittihaz etmeyin, hasılı meveddetle ahvalinizden haber kaçırmayın demek olur. İstinaf veya ı'tiraz olduğu takdirde ise siz onlara meveddet ilka edersiniz, yâhud içlerinde alâkadar olduklarınıza sevginiz dolayısiyle o düşmanlar cem'iyyetine mektub göndererek ıhbaratta bulunuyorsunuz ki, bu onların hepsini dost yerine tutmaktır. (.......) vav, haliyyedir. Cümle (.......) zamirinden haldir. Ya'ni hal bu ise onlar, o sizin meveddetle haber ilka ettiğiniz düşman cemaati o haldelerki size gelen hakka Hak teâlâdan risalet ve kitab ile gelen ve îmanı iktiza eden hak dininize ve hukukunuza küfrettiler ve hâlâ etmekteler küfürleriyle ne Allah’ın ne de ıbadullahın hukukunu tanımıyor, Allah’a ve mü'minlere adavet ediyorlar (.......) Peygamberi ve sizi rabbiniz Allahâ îman ediyorsunuz diye çıkarıyorlar. -Hiçretinize bâis oluyorlar. Bu cümle, küfür ve adavetlerinin derecesini beyan için istinaftır (.......), nun fâılinden hal olmasını da tecviz etmişlerdir. (.......) eğer siz benim yolumda cihad etmek ve rızamı aramak için bütün gücünüzle çalışıp uğraşacak mücahidler olarak çıkdınızsa... - Bu cümle-i şartıyye makabli karînesiyle cezası mahzuf olmakla, ma'nen yukarıya merbuttur. Te'hırinin nüktesi: bu şart altında o mazmunu, ya'ni nehyi tekrar ile te'kid ve şartın mazmunu mucebince iymanda ıhlâs ile cihadda metanete teşvıktir. Bu suretle (.......) ve müteallikatının kaydi mesâbesinde olan bu şart bilhassa ihraca sebeb (.......) fıkrasına ittisal ile îmanı tevhidde şübheyi nefi ve ıhlâsı tesbit ve hurucun ıhraca tenazurunu takrir için bu noktaya te'hır olunmuş ve maba'di ile makabli arasında bir cümle-i mu'terıza vaz'iyyetine konulmuştur. Ya'ni siz mü'minlerin hurucunuz, vatanlarınızdan çıkışınız Allah yolunda cihadetmek ve Allah’ın rızası sebeblerini aramak ve binaenaleyh Allah düşmanlarına karşı Allah dostları mücahidler olmak için ise öyle yapın, o Allah düşmanı düşmanlarınızı dostlar yerine tutmayın, bahusus cihad esnasında onlara meveddet yollu haber kaçırmayın da halîs bir îman ile Allah’ın rızasına irdirecek mücahede yapın. Bu âyette (.......) de muhatabları gaibleri tağlib ve tekellümden gıyaba iltifat vardır.(.......) ma'nasına ihracı ta'lildir (.......)mef'uli leh veya Mücahidîn ma'nasına haldir. Bu ta'limattan sonra sebeb-i nüzul olan hâdiseyi ıhbar ile ıtab ve tevbıh makamında istiynaf veya (.......) den bedel tarikıyle buyuruluyor ki, (.......) meveddetle onlara sir veriyorsunuz-o düşmanlara cemîle yaparak gizli meveddetname gönderiyor, sirren havadis kaçırıyorsunuz (.......) halbuki ben - Allah (.......) sizin gizlediğiniz şey'e de açıkladığınız şey'e de a'lemin - hepsini de pek âlâ bilirim. Burada (.......) ismi tafdıl de, muzari' nefsi mütekellim de olabilir. (.......) evvelkine daha muvafıktır. Sonra (.......) nazaran (.......) denilmek daha münasib görünürken (.......) buyurulması da şayanı dikkattir. Çünkü ihfa, isrardan daha gizlidir. Netekim (.......) buyurulmuştur. İsrar, başkasına sir vermek, gizli konuşmaktır. Bunda ise bir nevi' i'lân vardır. Halbuki ıhfa gönülde gizlenene de şamildir (.......) olan Allah ılminde gizliyi de açığı da hepsini bilir, binaenaleyh Resulüne de bildirir. O halde açıklamasından çekindiğiniz bir günahı gizli ne için yaparsınız. Gizlemekle onun zararından, cezasından kurtulacağınızı mı zannedersiniz? (.......) hem içinizden her kim onu yaparsa - nehyolunan o fi'li, o ittihazı, bahusus cihad halinde meveddet ilka ve israr, hattâ gönülde ıhfayı siz mü'minler içinden her kim yaparsa (.......) artık düz yolun ortasında sapıtmış, şaşkınlıkla kendisini kaybetmiş olur. Îman ile doğru Allah yolunda giderken Şeytan yoluna sapmış, düşmanın casusu mekvıine düşmüş, cezaya müstehıkk olmuş, kendisini felâkete sürüklemiş olur. Çünkü |
﴾ 1 ﴿