2

Odur ki, ümmîler içinde kendilerinden bir Resul gönderdi, üzerlerine onun âyetlerini okuyor ve onları temize çıkarıp parlatıyor, kendilerine kitab ve hikmet öğretiyor, halbu ki, bundan evvel açık bir dalâl içinde idiler.

O hakîm, azîz kuddus melîk olan ve Göklerde Yerde her şey kendisine tesbîh eden Allah sübhanehudur ki, - izzet ve hikmeti asarından olarak (.......) ümmîler içinde kendilerinden bir Resul ba's buyurdu - ki, ümmîlerden murad Arablardır. Yukarılarda geçtiği üzere ümmî kelimesinde üç Mülâhaza vardır. BİRİSİ, Ümme mensub demektir ki, anadan doğduğu hal üzere bulunan ya'ni okuması yazması, tahsili olmıyan demektir. (.......) biz ümmî bir ümmetiz yazı ve hısab bilmeyiz» diye varid olan bir hadîste bu ma'naya işaret buyurulmuştur. İKİNCİSİ, ümmete mensub demek olur. ÜÇÜNCÜSÜ, ümmülkuraya mensub, ya'ni Mekkeli demektir. Meşhur olan evvelkidir. Burada sözün gidişinden de maksad o olduğu anlaşılır.

Ya'ni ibtidaî halde bulunan, henüz cehalet devrini yaşıyan Arablar içinde ölülerden hayatı fışkırtır gibi ilm-ü hikmet menbaı olan bir Resul gönderdi (.......) üzerlerine Allah’ın âyetlerini okuyor. (.......) ve onları tezkiye ediyor - batıl akıdelerden, fena huylardan temizleyip feyızlandırıyor, fikirlerini açıyor, bütün âlemler içinde parlatıyor (.......) ve onlara kitab ve hikmet öğretiyor - okuyup yazmayı ve kitabların en yükseği olan Kur’ân’ı belletiyor. Sünen ve ehadîs ile icrayı ahkâm için naklî ve aklî ılimler ve ameller ta'lim eyliyor (.......) halbu ki, bundan evvel o ümmîler açık bir dalâl içinde ne yapacaklarını bilmez, şaşkın bir halde idiler. Böyle iken Allah onlara içlerinden öyle bir Resul gönderdi

2 ﴿