MÜNÂFİKUNMünafıkların halini anlatmakla başlıyan bu Sûre de Medenîdir. Âyetleri - On birdir. Kelimeleri - Yüz seksendir. Harfleri - Yedi yüz yetmiş altıdır. Fasılası - Yalnız (.......) harfidir. Sûre-i Haşrden sonra Sûre-i Mümtehene gibi Sûre-i Cum'adan sonra bu Sûre de onun bir tetmîmi gibidir. Orada Allah’ı tesbîh ve takdis ile başlanıp risaleti Muhammediyye takrir olunduktan sonra Yehûda ıtâb ve ona mukabil mü'minlere Cum'aya sa'y ile hıtab ve bu suretle dahilî tanzîmata temass edilmişti. Münafıkların hali de Yehûdün hallerine benzediği cihetle bu Sûrede de Peygambere karşı münafıkların halleri anlatılarak zemm olunduktan sonra yine mü'minlere hıtab ile hıtam verilecektir. Cum'a Sûresi Cum'adan dağılanların tekdiriyle hıtam bulduğu gibi bu Sûrede onunla alâkadar olmak üzere münafıkların zemmi ile başlıyacaktır. Sa’îd İbn-i Man'surun ve Evsatta Taberanînin Ebû Hüreyreden rivayetlerine göre Resulullah Cum'a namazında Sûre-i Cum'ayı okur, mü'minleri teşvık eyler. İkinci rek'atte de Münafıkîn Sûresini okur münafıkları tevbıh ederdi. İbn-i Mâce de Resulullahın bunları okuduğunu bundan başka ba'zan Sûre-i Cum'a ile beraber (.......) ba'zan da (.......) okuduğunu dahi rivayet eyler. Cum'a ve Münafıkîn Sûrelerini bir Cum'a günü sabah namazında okuduğu da merviydir. Nüzulüne sebeb Münafıklar olmuştur:(.......) 1Sana geldikleri vakıt o münafıklar dediler ki, şehadet ederiz hakikaten sen şübhesiz Allah’ın Resulüsün, Allah da biliyorki: hakikaten sen şübhesiz onun Resulüsün, bununla beraber Allah şehadet ediyorki doğrusu münafıklar kat'iyyen yalancıdırlar Sana geldikleri vakıt - Hıtab, Resulullahadır. Yâni ya Muhammed! Senin meclisine hazır oldukları vakıt (.......) o Münafıklar dediler. - Münafık, surei Bakarenin başında tafsıyl olunduğu üzere dışı Müsliman içi kâfir olan iki yüzlü müzebzeblerdirki piyasaya göre tehavvül eder. Her münafık müraîdir. Fakat her müraînin Münafık olması lâzım gelmez, riya, îmana muhalif olmıyarak yalnız ba'zı amelde de olabilir. Asl münafıklık ise akıdenin hılâfına iymanda mürailiktir. Bununla beraber sırf amelî olan nifak da vardır. Bu cihetle nifak ile riya mütekaribdir. Bir hadîs-i sahihte buyurulmuştur ki,(.......) Münafıkın âlameti üçtür. Söz söylediği zaman yalan karıştırır, husumet ettiği zaman edebsizlik eder. Bir şey emanet edildiği zaman da hıyanet eder. Tefsirlerin beyanına göre burada münafıklardan murad, Abdullah İbn-i Übeyy ve sınırlarıdır. Onlar Resulullahın yanına geldikleri vakıt şöyle dediler: (.......) Şehadet ederiz ki, hakikat sen şübhesiz Resulullahsın - şehadet, huzûrî bir ılm ile yakînen bildiği bir şey'i Hakteâlânın huzurunda olduğu kanaatiyle dos doğru haber vermektir. Onun için fukaha' demişlerdir ki, şehadet, yemin ma'nasını tezammun eder bir ıhbarı hastır. Her ıhbar ve i'lâm şehadet yerine geçmez, dediğini bilerek «eşhedü» diyen şahide yemin vermek de fazla ve tekrar olur. Bundan anlaşılır ki, (.......) demekte iki cümle ve iki cümleye aid üç te'kid vardır. Birincisi neşhedü cümlesinin ifade ettiği yemin, İkincisi (.......), Üçüncüsü (.......) dır. Peygambere iymanda ıkrar vermek için (.......) demek de kâfîdir. Ziyade te'kid muhatabın ziyade inkârı halinde takviye ile ikna'ı için olur. İşte Münafıklar bu suretle Resulullahı ikna' için kelâmı üç vechile te'kid ederek söylemişlerdi. Fakat bu ıknâın hedefi nedir? İki cümlenin hangisine aiddir? Te'kidler ikinci risalet cümlesine müteveccih olduğu için ıkna' kasdı da ona müteveccih olmak lâzım gelir. Halbuki bu hakikatte Resulullahı münkir menzilesinde farz ederek ikna'a çalışmak ma'nasız ve edebsizliktir. Onların da asıl maksadları bu değil, kendilerinin buna îman ve şehadetleri dâvasına ıkna'a çalışmaktır. Asıl şübheli gördükleri ve inandırmak istedikleri budur. Bu cihetle te'kidin hedefi lâzımı fâidei haber demek olan îman dâvasiyle (.......) cümlesi olmak ıktıza ederdi. Onlar ise bunu ta'kid etmemekle beraber şehadet ediyoruz demekte yalan söylüyorlardı. Onun için Allahü teâlâ bu iki noktayı güzel bir tatmim ile ayırt ederek buyuruyorki (.......) Allah da biliyorki hakikat sen onun şübhesiz Resulüsün - Binaenaleyh (.......) sözü haddi zatinde dosdoğru bir hakikattir. (.......) Bununla beraber Allah şehadet ediyorki (.......) doğrusu munafıklar- içi dışına uygun olmıyanlar (.......) elbette yalancıdırlar.-O hakikate şehadetleri samimî değildir. Mü'min olmadıkları halde îman iddia ederler, doğruya inanmazlar, hakıkati yalan telâkkî ederler. Sonra da o yalan addettikleri şey'e şehadet ederiz diye yalan söylerler ve yalan söylediklerine kani' oldukları halde vicdanları hılâfına yemin ederler. Meanîde ma'lûm olduğu üzere bu âyetten ba'zıları yalanın ı'tikada ve vicdana muhalefet demek olduğunu, ba'zıları da hem vâkıa hem ı'tikada muhalefet demek olduğunu anlamak istemişlerse de bu doğru değildir. Doğrusu yalan, vâkıa ademi mutabekattır. Burada Münafıkların yalancılığında ı'tikad ve vicdanlarına muhalif söylemiş olmaları da sözlerinin sâde ı'tikadlarına muhalefetten nâşî değil, îman meselesinde vâkıın mahalli, kalb ve vicdandakı ı'tikad olması ve şehadet mes'elesinde de yakîn ve samîmiyyetin şart bulunması hasebiyledir. Ya'ni onlar meşhudün bih olan (.......) sözünde kâzib değiller, lâkin ona vâkıde inanmadıkları halde inanmış gibi îman da'vası ibraz etmekte ve şehadetleri yok iken (.......) diye yalan söylemelerinde ve bu suretle yalandan yemin etmelerindedir. Bir insan ı'tikad etmediği bir şey'e ı'tikad ediyorum dediği zaman şübhesiz ki, yalân söylemiş olur. Ve bunun yalan olması o sözü mücerred ı'tikad ve vicdanına muhalif olmasından değil, haber verdiği şey'in vâkı'de onun vicdanında bulunmamasındandır. Şu halde o şey'in onun ı'tikadından sarfı nazarla doğru olması onun ı'tikad etmediği halde ı'tikad ediyorum demesinde yalancı olmasına mani' olmadığı gibi burada da öyledir. İşte Münafıkların sözü böyle olduğu için kizibleri bir taraftan faidei haberin lâzımına, bir taraftan da şehadet ve yemîn mazmunlarına raci'dir. Bunların yalancılıkları ve sebebi şu suretle izah da ediliyor: |
﴾ 1 ﴿