TALÂK

Talâk sûresi Medenîdir. Buna «Kısa Sûre-i nisa (.......)» denildiği de rivayet olunmuştur.

Âyetleri - On ikidir.

Kelimeleri - Yüz kırk yedidir.

Harfleri - Bin yetmiştir.

Fasılası - Hep (.......) harfidir.

Bu Sûrenin nüzulüne sebeb olmak üzere Ba'zıları hayız halinde iyka' edilmiş bir iki talâk hadisesinden bahsetmişlerse de Ebû Hayyanın ve hâfız Ebû Bekr ibnilârabînin tasrih ettikleri vechile esahhı rivayet bu Sûre, bir hadîse üzerine değil, doğrudan doğru bir şer'ı beyan olarak nâzil olmuştur.

TALÂK VE TATLIK, BOŞAMA - Lügatte Itlâk eylemek, ya'ni bir kaydi, bağlantıyı kaldırıp salıvermektir. Şer'an da: Nikâh ile sâbit olan kaydi ref'eylemektir. Bu ma'na ile talâk. Asıl nikâhın bozulması demek olan fesıhten, infisahdan başka bir hükmü haizdir. Talâka, hul'a, iylaye, ıddete dair Sûre-i Bakarede bir takım ahkâm ve Sûre-i Ahzabda ıddete müteallık bir âyet ve Sûre-i Mücadelede zıhar ve keffaretine müteallik beyanat geçmişti. Burada da evvelki Sûrenin âhirinde geçtiği vechile zevc ve zevce beynindeki adavet mahzurunun halli çarelerinden birisi olmak hikmetiyle verilecek talâkın müstahsen olabilecek şeklinin ta'limiyle ona müteferri' kadın ve aile hukukuna müteallık ba'zı ahkâm beyan olunacaktır.

1

Ey o Peygamber! Kadınları boşadığınız vakıt ıddetlerine doğru boşayın ve ıddeti sayın ve Rabbınız Allahdan korkun, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar meğer ki, açık bir terbiyesizlik etmiş olalar, bunlar Allah’ın ta'yin ettiği hududdur ve her kim Allah’ın hududuna tecavüz ederse nefsine zulmetmiş olur, bilmezsin belki Allah onun arkasından bir iş çıkarır.

Ey o Peygamber! (.......) unvaniyle yad ve tebcîl olunan hatemünnebiyyîn!. Burada evvelâ Peygambere nida ile başlanması ümmetin mübelliği ve mâktedası bulunması ve beyan olunacak talâk tarzı onun şer'ine aid tarafı ilâhîden yeni bir teşri' olmak hasebiyle neşr-ü tebliğine re'sen i'tina olunması hususlarına tenbih içindir. Yoksa beyan olunacak hüküm Peygamberin kendisine mahsus değil, umûmadır. Onun için hıtab ta'mim olunarak buyuruluyor ki, (.......) kadınları tatlık ettiğiniz vakıt - yani boşamak istediğiniz takdirde (.......) onların ıddetlerini gözeterek boşayın - yani âdetleri olarak sayılı hayız günlerini hisaba alarak ondan önce tuhur zamanında temiz olarak bir talâk boşayın. İşte talâk verilecek olunca onun en güzel ve mesnun sureti böyle kadını âdetinden önce temiz bulunduğu tuhur zamanında mücameat etmeksizin bir talâk boşamaktır.

Binaenaleyh (.......) emri mucebince tab'an ve şer'an i'tizal zamanı olup beklenmek iktiza eden hayız günlerinde veya mücameat vakı olmuş bulunan tuhr içinde boşayıp salıvermek bu emre muhalif olmakla haramdır. Bid'îdir, çirkindir, günahtır. Üç talâk birden boşamak ise daha çirkin, daha günahtır. Talâk vukua gelmez değil fakat günahtır. Çünkü asıl talâk erkeklerin iradesine bırakılmış olduğu için iyka' ile vakı olur, bâtıl olmaz ise de çirkin surette veya lüzumundan fazla boşamak hem emre hem hikmet ve maslahata munafi bir zarar, bir küfran, bir ahlâksızlıktır.

Bunun hikmeti (.......) buyurulduğu üzere izdivacdan maksad, zevc ve zevce arasında Allahü teâlânın yaratmış olduğu meylin tatmini ile mahabbet ve merhamet üzere müesses bir aile kurmak ve onun hukuk ve vezaifini deruhde ederek (.......) mucebince ıffet ve ıhsan ile temyiz bir hars ve tenasül gayesine hizmet olduğu cihetle zevc ve zevce beyninde hasbelbeşeriyye ufak tefek dedi kodu ve az çok kırgınlığı veya gailei âfakıyye dolayısiyle inkıbaz veya inbisatı mucib ahvali arıza eksik olmasa bile arada esas olan meyli hılkı, sükûnı cibillî münkati' olmadıkça aile binasının temeli yıkılmamak lâzım gelir. Fakat o meyl-ü sükûn munkati' olacak olursa o vakıt temel çürümüş ve arada bir nevi' talâkı tabiî vaki' olmuş olacağından talâkı şer'i de verilebilir. Böyle bir halde de beka ibtidadan eshel olduğu cihetle kadının sun-u taksırı olmadıkça veya erkek için bir tehlike ve sebebi zarurî bulunmadıkça meyli tabi'înin fıkdanına mukabil ahlâkı dîniyye ve âdabı şer'iyye ile takvâ hissi, vefa şuuru, hukukı sabıkanın ıhlâline ve aile binasının yıkılmasına razı oluvermez.

Lâkin iş yalnız meylin inkıtaından ibaret kalmayıp bir de kadının kocasına karşı kibr-ü nüşuzu veya kasdı adaveti yüz göstermeğe ve matlûb olan meveddet ve merhamet yerine bu suretle gayz-u nefret hisleri kaim olmağa başlarsa işte o vakıt erkeğin (.......) emri mucebince sakınmağa memur olduğu adavet ve geçimsizlik mahzurunun cibillî suretlerinden birisi olan talâk, şer'î bir hacet halini alır. Yoksa talâk bir gazab veya bir şehvet düşkünlüğiyle bir ev yıkımı ve ni'meti nikâha bir küfran olur. Bir çok ahvalde de hacet var zannedilir de sonra pişman olunur. Onun için talâk verileceği zaman iyi ve çok düşünmeli, bütün halâtı ruhiyye ve din ve ahlâk esasları hisaba alınmalı. Indel'icab telâfî edilebilmek için şer'in bahşettiği fırsatlar elden kaçıvermemelidir.

Zira ruhda gizil kalan meyiller umurı hafiyyeden olduğu için hiddet ve fetret zamanında hissedilemez de sonradan teprenir, zararlara günahlara sürükler, bilinmezki Allah ne halk edecektir. Onun için ihtiyaca binaen meşru' kılınmış olan talâkın iykaında mekruh veya güzel olan nevi'leri vardır.

Evvelâ kadını tekarrüb, mekruh olan ezali adetini gördüğü hayız günlerinde boşamak haramdır. Talâk vaki' olursa da boşayan burada emrolunan suretin hilâfına boşamış olmakla günaha girmiş olur. Çünkü kadının tekarrüb caiz olmıyan ve tabiî meyle münafi bulunan o ezalı halinde hissedilen meyilsizlik arizî olmak ihtimâline mebni kat'î ve daimî olduğuna hükmedilemez. İhtimalki onu boşıyan on gün sonra gönlünde heyecan duyacak ve yaptığına pişman olacaktır. Hem bir gün bile olsa beraber yaşamış bulunduğu bir zevcesini öyle bir halinde boşayıp bırakıvermek aynî zamanda bir alçaklıktan başka bir şey olmaz.

Kezalik tuhr içinde iken tekarrub ettikten sonra tatlık etmek de mekruhtur. Çünkü tekarrub meylin vücuduna delildir. Ondan sonra duyulan meyilsizlik de arizî bir futurdan ibaret olabileceği cihetle meyli cibillînin silinmiş olduğuna hükmetmek doğru olmaz. Herhangi bir halde üç telâkı birden vermek ise büsbütün hiddete kapılarak ve her ihtiyatı elden bırakarak bu çirkinlikleri bir def'ada üç kerre tekrar etmek ve emri şer'îye kat kat muhalefet eyleyip ailenin salâhı için şer'ın bahşetmiş olduğu her fursatı bir anda elden kaçırmak olacağı cihetle kat kat çirkin ve günahtır. Ve bunun bu kadar çirkin ve günah olması da ıskatattan olan talâkın vaki' olması dolayısiyledir.

Yoksa lağvolur çirkin ve günah olmasının ma'nası kalmazdı. İşte talakın meşru'ıyyeti zarar ve fesad için değil, aile beyninde yüz gösteren sevgisizlik ve geçimsizlik mahzurlarını def' için mümkin olduğu kadar bir islâh tecribesi yapılmak suretiyle tarafeynin haleti ruhiyyeleri yekdiğerinden ayrılmağa ne dereceye kadar müsaid olabileceğini tebarüz ettirmek hikmetile alâkadar bulunduğundan talâk vermek ihtiyacını duyan bir kimsenin bunu en güzel bir surette isti'mal etmesi emrolunarak buyurulmuştur ki, (.......) o kadınları boşadığınız, ya'ni boşamak istediğiniz takdirde - bu şart evvela, tatlikın müstakıllen erkeklere aid ve onların yedi ihtiyarında bulunan bir iş olduğunu gösterir. Zevc tatlîk edince talâk bir hakkı şeri' olarak sâbit olur, yoksa olmaz. Bundan dolayıdır ki, bir Hadîs-i şerifte (.......) buyurulmuştur. O halde kadının bunda doğrudan doğru bir hakkı hıyarı yoktur.

Meğer ki, dilediği zaman kadın kendisini boşamakta muhtar olduğuna dair nikâh zamanında veya sonra erkek tarafından bir tefvız yapılmış olsun. Bu olmadığı surette kadın ancak hul' ile kendisini kurtarmak için müraceat edebilir. (.......) Bu surette de hâkim, Hanefiyyeye göre ya tarafeynden hakem nasb ederek veya doğrudan doğru sulh tevassutunda bulunarak zevc tarafına hul' teklif eder. Zevcin veya vekilinin kabulu halinde bu da bir talâk olur. Şafıyyeye göre ise fesh olur. Bazıları Sûre-i Nisadaki (.......) emrine nazaran hâkimin fesh-ü tefrık hakkını da kabul etmişlerdir. Hanefiyyece bu, ınninlik veya cüzam gibi habîs bir maraz halinde olur.

Saniyen, (.......) şartı, talâkın diyaneten Allahü teâlâ indinde esas itibariyle matlûb ve memduh bir şey olmayıp «ehveni şerreyn ihtiyar olunur» hükmünce nihayet bir müsaadeden ibaret olduğunu da iyma eder. Çünkü bilâ kayd-ü şart talâka teşvikı tazammun eden hiç bir delil yoktur. Bil'akis Ebû Davudun ve İbn-i Mâcenin rivayet ettikleri (.......) Allah azzevecelle indinde mubahların en mebguzundandır talâk». diğer birinde de (.......) Allah’a en mebguz olan halâl talâktır.» Bu hadîslerde mubah ve halâl tabirlerinin bulunmasından dolayı bir takımları, aslı talâkın mubah olduğuna kail olmuşlar ise de ibnî Hümamın tahkıkı vechile esahh olan budur ki, aslı talâk, nikâh ni'metine küfran olduğundan dolayı mahzurdur.

Çünkü aleyhissalâtü ves-selâm buyurmuştur ki, (.......) çok talâk verici zevkıne düşkünden her birine Allah lâ'net eylemiştir.» Onun için hacet olmayınca mekruh olur. Bundan dolayı mebguz buyurulmuştur. Mubah tabir edilmesi ancak hacet vakıtlarında mubah olması hasebiyledir. Beyhekî de buğzun vakti mesnûne riayet edilmiyerek talâk iyka' edilmesinde olduğunu söylemiştir. Şafiıyyeden İbn-i Hacerin beyanına göre: talâk ba'zı ahvalde vacib, ba'zan mendub, ba'zan haram veya mekruh olur. Vacib olan iylâ yemini yapıp da vatı' arzusu bulunmıyan kimsenin dört ay bekletmemek için talâkı ve hakemeynin talâk re'yinde bulunmaları halindeki talâk gibi.

Mendub olan talâk: kadının hukukunu eda etmekten zevcin gerekse kayidsizlikten dolayı olsun âciz olması veya kadının âdeten kendisiyle geçinmeğe cebr edilemiyecek derecede huysuz olması veya kadının fücurundan korkulacak derecede olmamakla beraber pek afif olmaması halinde talâk gibi. Ve fakat bu son surette tatlîk edilince kadının fücura düşeceğinden korkulur veya onun firakına tehammül edemiyerek erkeğin onunla fücura sapması veya meşakkat çekmesi melhuz bulunur.

Ve halbuki tatlîk edilmediği takdirde bu korkular varid olmıyacak olursa o vakıt talâk mendub değil, harama sebeb olacağı cihetle mekruh ve belki haram olur, Netekim talâkı bid'î, ya'ni bu âyette emr olunanın hılâfına olarak kadının âdeti vaktında veya üç talâk birden verilmek haramdır. Bütün bu ahvalden sâlim olduğu takdirde de mekruh olur. Çünkü nakl olunduğu üzere hadîs-i sahihte «halâllar içinden talâk Allahü teâlâya en mebguz olduğu beyan buyurulması kerahetini ifade eder (.......) Çünkü kerahet hıll ile içtima' edebilmek i'tibariyle hıll ile buğzun ictimaından mütebadir olan kerahet olur.

O halde hill cihetini te'yid eder sebebler inzımam ettikçe kuvvetlerinin derecesine göre kademe kademe mubah, mendub, vacib mertebelerine doğru çıkar. Kerahet cihetini te'yid eder esbab inzımam ettikçe de buğuz haram mertebesine varır ve buna nazaran halâl veya mubah ta'biri vukua işaret olup haram olan talâkın dahi iyka' ile vaki' olacağını gösterir. Netekim bid'î talâkın dahi vaki' olacağı hakkında Fukaha, icmaı ümmet bulunduğunu söylemektedirler. Buna karşı İbn-i teymiyye ile İbn-i kayyimi cevziyye talâkı bid'îden olan üç talâk birden tatlikın haram olması hasebiyle bunda birden ziyadesinin vaki' olmaması cihetini ictihad mevridi gibi göstererek tervic etmek ve bu suretle pek ehemmiyyetli bir noktaya basmak istemişler ise de bütün mezheblerin ittifak ve ictima' etmiş bulunduğu bir mes'elede usulen ictihada mesağ görülemiyeceği cihetle iltifata şayan görülmemişlerdir.

Fukaha talâkı, hükmü i'tibariyle rıc'î ve bayin diye iki nev'e, bayini de hafîf ve galîz diye iki kısma taksim etmişler, sureti iyka' i'tibariyle de mesnûn ve bid'î olmak üzere iki nevi' saymışlar, mesnûnu ahsen ve hasen, bid'îyi de ehaff ve eşedd diye yine ikiye ayırmışlardır. Mesnûn: talâk verecek olan kimselere şer'an emir ve tavsıye olunup tatlîkda tarikatı meslûke olması iktıza eden surettir. Bunun en güzeli de Bu âyetde emrolunduğu üzere tuhur zamanında bir talâkı rıc'î tatlîk etmektir. Her biri birer tuhurda olmak üzere ayrı ayrı üç talâka kadar varmak pek güzel olmamakla beraber hasen sayılır. Bid'î ise bunların hilâfına olarak hayız zamanında veya tekarrüb vaki' olan tuhurda tatlîk etmek yâhud her ne vakıt olursa olsun üç talâk birden tatlîk eylemek suretleridirki bu hepsinin eşeddidir.

Bu Sûrenin nüzulüne kadar bu suretlerin nik ü bedi tefrik edilmiyordu. Burada bunların tefrikı esası anlatılmıştır. Asıl talâk ne meni', ne de tavsıye olunmamakla beraber talâk verilmek istenildiği takdirde en güzel olan şu suret emrolunmuştur: o kadınları, ya'ni medhulün biha olup da boşamak ihtiyacını hiss etdiğiniz kadınları boşamak istediğiniz takdirde (.......) bundan böyle onları ıddetlerini gözeterek boşayın - bunun hasılı «sayılı hayız günlerinin önünde yakınlık yapılabilecek olup da yapılmamış olan temizlik halinde temiz olarak boşayınız» ma'nasına olduğunda ittifak vardır.

Ancak bunu ba'zıları hayızları önünde, ba'zıları da tuhur halinde mücameat etmiyerek diye tefsir eylemişlerdir. Bu iki ma'na ise mütelazimdir. Çünkü hayzın önü, istikbali, gayesi tuhurdur. Abdullah İbn-i Mes'ud Hazretlerinden (.......) İbn-i Abbas Hazretlerinden (.......) Mücahid demiştir ki, İbn-i Abbas Hazretlerinin yanında idim bir adam geldi, karısını üç talâk boşamış olduğunu söyledi o sükût etti, hattâ biz zannettik ki, karısını ona reddedecek, sonra dediki: biriniz gider hamakate biner, sonra da ey İbn-i Abbas der, halbuki Allahü teâlâ (.......) buyurmuştur. Sen ise Allahdan korkmamışsın, ben sana mahrec bulamam, Rabbine âsı olmuşsun, karın senden bâyin olmuş, Allahü teâlâ (.......) buyurmuştur. Dahhâkten: «ıddet kar', kar' hayizdir, tahir, min gayri cimaın tahir, sonrada üç hayız istıkbal edersin». Katadeden (.......) hayızdan tahir olduğunda (.......) keyfiyyeti de: tahir olduğu vakıt dokunmadan bir talâk verir, bir talâk daha boşamak görünürse diğer bir hayız görünciye kadar bırakır sonra tahir olduğu vakıt ikinci talâkı verir. Üçüncü bir talâk daha vermek isterse bir hayız daha görünceye kadar imhal eyler, tahir olunca üçüncü talâkı da verir.

Sonra kadın bir hayız daha ıddet bekler, ondan sonra isterse başka kocaya gider.» İbn-i Siyirinden: «kadın tahir iken min gayri cimain veya belirmiş bir hamil bulunmıyarak boşar.» Hasen ve İbn-i siyrinden: «Allah’ın emrettiği gibi ıddetinin önünde (.......) boşar: Allah’ın zikr ettiği ıddetin gayride gerek bir, gerek iki, gerek üç boşamak mekruh olur.» Görülüyor ki, bütün bunlar hayzın geçmesi gözetilerek ondan sonra (.......) boşamak ma'nâsında birleşmiş bulunuyorlar. Bununla beraber Malikî ve Şafiî bunlardan ıddetin müddeti, tuhr olduğuna zâhib olmuşlar ve eimmei Hanefiyye ise onun hayz olduğunu beyan eylemişlerdir. Bundan dolayı ıddet, tuhurdur diyenler (.......) tuhurları vaktında demek olmasını daha sade görerek tercih eylemişlerdir.

İlk nazarda bu muvafık gibi görünürse de bundan ademimücameat kaydini anlamak müşkildir. Bu ma'nâ (.......) emri mucebince tuhra girinciye kadar hayzın hukmüdür. Tuhra kadar sayıp beklemek tuhrun değil, tab'an ve şer'an hayzın lâzımıdır. O halde ıddet tuhur değil, hayız olmak lâzım gelir. Tuhur ıddetin mebdei değil, gayesidir. (.......) de bil'ittifak maksud olan tuhur ıddetin kendisi olarak değil, önünde gayesi olmak i'tibariyledir. (.......) ile beraber mecmuundan lâzımı ma'na olarak sâbittir. Hayız müddetinin başlıca iki lâzımı vardır. Birisi mücameat etmemek, birisi de önünde tuhra irmektir. İşte murad olan ma'na da: kadın, bekleme müddeti olan hayzı bitirip tuhra irmiş iken halâ mukarenet edilmediği surette boşamak, olduğundan (.......) denilmekle bu iki lâzimenin ikisi de maksud bulunduğuna tenbih olunduğu gibi (.......) denilmekle de bu anlatılmıştır.

Bu ma'na anlaşılmak için «lâm» ın ma'nalarındaki ihtimalâta dikkat etmek lâzımdır. Bu lâm ya ta'lîl veya akıbet veya tevkıt veya sıla için olabilir, ta'lîl olursa bekledikleri için, yani sayılı hayız günlerini bitirip temizlenmiş iken zevciyyet muamelesi istenilmemek dolayısiyle boşayınız demek olur. Akıbet olursa «hayızlarının akıbetinde boşayınız demek olur. (.......) gibi vaktiyye olursa» tuhurları vaktında demek doğru olabilirse de «hayız vakıtlarında» demek doğru olmaz. «Hayızları bittiği vakıt» denilmek ıktiza eder. Iddet lâfzı hayız müddetinin tamamına muntabıktır. İhsa emrinde de buna işaret vardır. Bunun için müfessirînin ba'zıları (.......) diye bir muzaf takdirini göstermişlerdir. (.......) de böyle demektir. Kubül ve istıkbal hayızdan evvel de sonra da sadık olur. Zemahşerî gibi ba'zıları da (.......) diye müteallak takdiriyle hal yapmışlardır ki, bunda «lâm» tevkıt veya sıla ma'nalarına muhtemil olarak ıddetlerini veya ıddetleri vaktını karşılarlarken demek olup bekliyecekleri hayızdan evvelki tuhurları halinde verilen talâkın da mesnûn olduğunu ve ıddetin hayız ile başlıyacağını is'ar eder. Mücameat etmemek kaydının lâzım olduğu bilhassa hadîsi Nebevî ile beyan buyurulmuştur.

Buharî ve daha diğerleri şöyle rivayet etmişlerdir: İbn-i Ömer radıyallahü anhüma karısını hâız iken boşamıştı, Hazret-i Ömer onu Resulullaha söyledi, Resuli ekrem sallâllahü aleyhi ve sellem ona öfkelendi sonra da buyurdu ki, o kadına ric'at etsin sonra onu temizlenip sonra bir hayız daha görüp temizlenene kadar tutsun, o vakıt kendisine yine onu tatlîk etmek görünürse onu tahir olduğu halde dokunmadan evvel (İbn-i Mâcenin rivayetinde «mücameat etmeden evvel) tatlîk etsin. İşte Allah’ın emr ettiği ıddet budur (.......) İbn-i Ömer hazretlerinin bu talâkı bu Sûrenin sebeb-i nüzulü olarak gösterenler olmuş ise de rivayetin tarzından da anlaşıldığına nazaran bu hâdise Sûrenin nüzulünden sonra vuku bulmuş göründüğünden doğrusu nüzulün sebebi değil, belki bu Hadîs-i şerif ile tefsirin sebebi olmuştur.

İşte kadınları boşadığınız vakit böyle ıddetlerini gözeterek temiz oldukları halde dokunmaksızın boşayın (.......) ve ıddeti ihsa edin - yani zabtedip eksiksiz olarak tamamiyle sayın. Sûre-i Bakarede geçen (.......) âyeti mucebince mutallâkaların ıddeti tam üç (.......) ya'ni üç âdet beklemeleridir. Bu ihsada ric'at kabiliyyetine ve nefaka ve sükna zamanında talâkı tuhurlar üzere tevzîa mürâât gibi bir takım faideler vardır (.......) ve Rabbınız Allahdan korkun - ya'ni sizi erkek onları kadın yaratmış ve sizleri yetiştirip nikâh ni'metine ve tatlîk salâhiyyetine mazher eylemiş olan Rabbınızın azâbından korkun da emirlerine dikkat edin, ıddeti eksik de saymayın tatvil de etmeyin ve gerek talâkta gerek ıddette o kadınları ızrar etmeğe kalkışmayın (.......) onları evlerinden çıkarmayın - o boşayıp da ıddet bekletmekte olduğunuz kadınları beytutet ettikleri evlerinden hiç bir sebeble çıkarmayın.

Bu evler talâka kadar kocalariyle beraber sâkin oldukları meskenleridir. Çıkarmak nehyinden anlaşıldığı vechile bunlar kocalarına aid olmakla beraber kadınlara muzaf kılınması ıddetleri çıkıncıya kadar onlarda o mütallakaların milkleri gibi sâkin olmağa istihkakları bulunduğunu beyan ile çıkarmaktan nehyi te'kiddir. Şu halde ev âriyet veya kiralık olup da asıl sahibine teslim olunmak lâzım gelmiş ise kocaların onlara kira veya şira veya diğer bir tarık ile mesken tedarük etmeleri lâzım gelir. İşbu (.......) nehyinin atıfsız olarak bir taraftan takvayı bir beyan gibi bir taraftan da ibtidai kelâm halinde getirilmesi bunun müstakıllen matlûb olduğunu yeniden iş'ar ile ehemmiyetine tenbih içindir.

Bunda ıddetten asıl maksud olan mesebin hıfzı ve kadınların korunması hususlarına diyaneten olduğu gibi hukukan ve kâzaen dahi i'tina hikmeti vardır. Çıkarmayın demek gadab veya nefret veya darlığa binaen mesken ihtiyacı veya mücerred düşüncesizlik gibi bir sebeble çıkarıvermekten mantukan nehy olduğu gibi kendiliklerinden çıkıp gitmelerine izin vermeyin ma'nâsına da işaretiyle şamil olur. Çünkü onların izin verilse bile çıkıp gitmeleri câiz olmıyacağı şununla anlatılıyor. (.......) onlar da çıkmasınlar, yâhud çıkmazlar - bu sıyga hem nehyi gâib cem'i müennes, hem de fi'li müzarı' nefyi istikbal cem'i müennes olabileceğinden nehiy olmak da nefiy olmak da muhtemildir. Böyle nefiy sureti ile nehiy sarahaten nehiyden daha beliğ olduğu da malûmdur.

Ya'ni zevcler izin verse bile bir zaruret olmayınca çıkmaları haramdır, çıkmamalıdırlar ve çıkmazlar (.......) Meğer ki, açık bir edebsizlik edeler - nüşuz, serkeşlik yapıp da bir zaruretleri yok iken çıkıp gitmiş olsalar ki, bu surette başka bir kabahat yapmamış olsalar bile kendiliklerinden çıkmakla fahiş bir terbiyesizlik yapmış olurlar. Bu istisnanın (.......) ye teallûku yakındır. Yukarısına veya her ikisine tealûku da muhtemildir. Huruca müteallık olduğu takdirde serkeşlikle hurucun sanki açık bir fuhuş gibi aşırı bir fenalık olacağını iş'ar ile nehiyde mubalega ifade eder ki, İbn-i Ömerden, Süddîden, İbn-i Sâibden, Nehaıyden merviy olan budur. Ebû Hanîfe hazretleri de bunu ahzetmiştir. Çıkar giderlerse ıddet hakkından kurtulmuş olmazlarsa da sükna ve nefaka hakları sakıt olur.

İhraca müteallık olduğu takdirde ise fahişei mübeyyine, zina, sirkat, sui kasıd gibi açık bir hıyanet, bir ma'sıyet ve hattâ ağır sebb ü şetim gibi fahiş eziyyet olmak melhuzdur. Böyle açık bir fenalığa giriştikleri görüldüğü vakıt çıkarılmaları ihrac nehyinden istisna edilmiş olur. Bu takdirde fahişe ta'birinden en mütebadir olan ma'na zinadır. Katade Hasen. Şa'bî, Zeyd İbn-i Eslem, Dahhâk, Ikrime, Hammad, Leysten merviy olan ve İbn-i Mes'udun ve İbn-i Abbasın kavilleri olduğu nakledilen de budur. Ebû Yusüf de bunu ahzeylemiştir. Denilmiştir ki, bu takdirde haddin ikamesi için çıkarılırlar. Bazıları da burada gerek zevc ve gerek akribasına karşı fahiş sözlerle ağız bozukluğu etmek ma'nasına olduğunu İbn-i Abbastan rivayet eylemişlerdir. Sa’îd İbn-i Müseyyebden rivayet edildiği üzere fahişe her ma'sıyete ıtlâk olunur. Bundan dolayı ba'zıları bunun haddi iycab eden zina ve sirkat ve bunların gayrı her ma'sıyete şamil olarak istisnanın hepsine raci' olduğuna kail olmuştur.

Taberî bunu ihtiyar ederek demiştir ki, bence savab, burada fahişenin ma'sıyet demek olduğuna kail olanın kavlidir. Çünkü fahişe haddini aşmış olan her çirkin iştir. Binaenaleyh zina, sirkat, ve aile efradına ez ave ıddet beklemesi lâzım gelen evden çıkıp gitmek bunlardan hangisini karı ıddet içinde yaparsa kocası onu evinden çıkarabilir (.......) Bu istisnanın yukarıdaki (.......) emrine teallûk etmesi ihtimali de yok değildir. (.......) cümlesi ittikanın bir hukmünü beyan olabilmek i'tibariyle atıfsız olduğundan dolayı buna mâni' de olmaz. Bu surette ma'na şu olur: bu emirleri ve nehiyleri gözeterek boşayın, ancak boşadığınız takdirde o kadınlar açık bir fuhş-u fücura düşecek olurlarsa başka. O takdirde ıddetlerini gözeterek dahi boşamak istemeyin.

Müfessirîn bu istisnanın bu vechile rabtı ihtimalini söylememişlerse de bâlâda İbn-i Hacerden naklolunduğu üzere boşandığı takdirde fücur korkusu zâhir olan ve boşanmadığı takdirde mazbut kalacak olan kadını boşamamak tavsıye edilmiş ve bir hadîs ile istidlâl de olunmuştur.

Ebû Davud ve Nesâî de İbn-i Abbastan rivayet olunduğuna göre bir recül Resulullaha gelmiş, benim bir karım var (.......) el uzatanın elini reddetmez» demiş, Resulullah onu boşa buyurmuş, ve o, korkarım gönlüm ardında kalır, sabr edemem demiş, bunun üzerine Resulullah (.......) öyle ise onu sıkı tut» buyurmuş. Nesâî hadîsin merfu' olmayıp doğrusu mürsel olduğunu söylemiştir.

Ya'ni İbn-i Abbas bunu Resulullahdan bizzat dinlememiş bil'vasıta işitmiş. Fakat kendi işitmiş kadar kuvvetine i'timadından dolayı vasıtayı tasrih etmeyip merfu' gibi nakletmiştir. Böyle merasili sahabe ile merfu' gibi nakletmiştir. Böyle merasili sahabe ile merfu' gibi amel bil'ittifak câiz olduğundan bundan şu hukûmler istinbat olunmuştur:

Birincisi, afif olmıyan bir kadını boşamak emri, ikincisi zâhiri hale nazaran boşandığı takdirde fücur korkusu bulunur, lâkin boşanmadığı takdirde zabt-u imsâki kabil olursa boşamayıp sıkı tutmak emridir. Bu ikisinden biddelâle bir huküm daha anlaşılmış olur ki, o da şudur: afîf olan bir kadın boşandığı takdirde zâhiri hale nazaran zaruret saikasiyle fücura düşmesi melhuz bulunursa onu boşamanın günah olacağıdır. İşte bu istisnanın yukarıya da raptı ihtimalinde âyet o hadîsten anlaşılan hukümleri de ifade etmiş olacaktır.

(.......) ve işte bunlar - talâk hakkında bu emirler, bu nehiylerle teşri' ve ta'lim olunan ahkâm (.......) hududullahdır. - Allahîn kulları için ta'yin buyurduğu hadlerdir. (.......) ve her kim Allah’ın ta'yin buyurduğu hududa tecavüz ederse - ya'ni bu ahkâmdan bir şey ıhlâl eylerse (.......) muhakkak nefsine zulm etmiş olur - kendisine dünyevî uhrevî zarar eylemiş bulunur. (.......) bilmezsin belki Allah ondan sonra bir emir ihdas eyler - o teaddinin arkasından bir hâdise, bir iş çıkarır, kalbini çevirir, bir takım meşakkatler, ıztırablar verir. Yaptığın teaddiye, haddini aşarak verdiğin talâka peşiman olursun, dönmek istersin iş işten geçmiş bulunduğu için dönemez, telâfi edemezsin, perişan olur, zararını ve vebalini kendin çekersin. (.......) kimse yarın ne kesbedeceğini bilemez. Onun için her hangi bir sebeble talâk verecek olan kimse tehevvürle her şeyi kesip atıvermemeli, ilerisini hisaba katmalı da Allah’ın bu emirler ve nehiylerle tayin buyurduğu haddini aşmamalı, evvelâ ıddetini gözeterek temiz bir halde talâk vermeli ve ıddetini saymalıdır.

Şayed ayrılmak lâzımsa bununla hem maksad hasıl olur, hem de bir tecribeye imkân bırakılarak ruhî tecelliyatı dinlemeğe, düşünüp mütenebbih olmağa ve peşimanlık yüz gösterirse ric'ata meydan bulunur. Çünkü üçe baliğ olmadıkça öyle sarih bîr talâk ric'î olacağından hukmü geleceği vechile ıddet nihayetine kadar muhayyer kalıp dilerse ric'at edebilmek, olmazsa ayrılmaktır. Bu hikmetlere mebni haddi aşmaksızın ıddetlerine karşı böyle bir talâk boşayın ve ıddeti zabtedip sayın ve Allahdan korkup takva ile hareket edin, onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunun neticesi ne olacağına gelince: şu şart ile imsâk veya mufarakat beyninde muhayyerliktir:

1 ﴿