2Sonra müddetlerini doldurmağa yaklaştıklarında onları güzellikle tutun yâhud güzellikle ayrılın ve sizlerden adalet sahibi iki erkeği işhad eyleyin, şehadeti de Allah için doğru eda edin, bu size söylenenleri duydunuz a, bununla Allah’a ve Âhıret gününe îman eder kimselere öğüt verilir, her kim de Allahdan korkarsa Allah ona bir mahrec müyesser kılar. Sonra ecellerine yettiklerinde - yani ıddetlerinin nihayetine irdiklerinde. Bu şart, ricetin müntehası, firkatin mebdei olan vaktı göstermek içindir. Binaenaleyh ıddet için de her zaman ric'at hakkı sâbittir. Lâkin ıddet bitince hiyar kalmaz, firkat lâzım olur. Kadının izniyle nikâh tazelenmedikçe birleşemezler. Henüz ıddet çıkmadan nihayete irdiği zaman ise vaz'iyyet tezahür edeceğinden o vakıt (.......) ya ma'ruf ile onları imsâk edin - bırakmayıp güzel ve meşru' surette geçinmek ve iki tarafın haline münasib infak ve iskân eylemek üzere nikâhlarınızda tutun. (.......) buyurulmasından zâhir olan ric'atin kavlen olması şart olmayıp fi'len dahi olabileceğidir. İmamı A'zamın kavli de budur. (.......) yâhud ma'ruf ile onlardan ayrılın - burada (.......) tahyir içindir. Ya'ni imsâk ile mufarakat beyninde muhayyersiniz. Fakat imsâki ihtiyar etseniz de firakı ıhtıyar etseniz de ma'ruf ile mükellefsiniz. Ayrılacaksanız o vakıt güzellikle ayrılın, tatlı dille hakkını vererek ve ızrar etmekten sakınarak, meselâ geçinmek niyyeti olmadığı halde ıddeti uzatmak için müraceat edip de sonra yine boşamak gibi muzır hîlelere sapmıyarak güzelce çıkarıp gönderin (.......) mazmununa riayet edin (.......) hem içinizden adalet sahibi iki erkeği işhad edin - dönüp tutmayı ıhtıyar ettiğiniz takdirde ric'ate, ayrılmayı ıhtıyar ettiğiniz takdirde de firkate şehadet etmek üzere siz Müslimanlardan adalet sahibi, doğruyu söyler müstakıym lâekal iki erkeği hazır bulundurup şahid kılın ki, tühmete veya nizaa mahal kalmasın, iycabında şahidlik etsinler. Bu (.......) emri (.......) terdidlerine ma'tuf olup (.......) gibi nedb içindir. Umumiyyetle ulemânın kavli budur. Şafiî kavli kadîminde «ric'atte vücub için» olduğuna kail olmuş ise de kavli cedîdinde o da nedbe rücu' etmiştir. Âlûsî burada şöyle bir kavil tezyif etmiş demiştir ki, Tabersî «zâhir bunun talâka işhad ile emrolmasını ve bunun ehli beyt eimmesinden merviy bulunduğunu ve vücub için olup talâkın sıhhatinde şart olduğunu» zu'meylemiştir. (.......) Ben bu mes'eleyi bir çok zamandan beri düşünür, bu âyette buna bir ihtimal olup olmadığını ve şayanı i'timad müctehidînden buna kail olan bulunup bulunmadığını araştırırdım. (.......) namında bir tefsîrin sahibi olup Şiy'a ulemasından bulunan bu Tabersînin rivayet ve dirayette salâhiyeti neden ibaret bulunduğunu ve ehli beytin eimmesi dediklerinden maksadı hangileri idiğini gereği gibi öğrenemedim. Ancak zâhir dediği zâhir değildir. Zira bu işhad emrinin talâka aid olması için ta yukarıdaki (.......) emrine ma'tuf olması lâzım gelir. Bu ise zâhir değil, pek baîd'dir. Zâhir olan yakınındaki imsâk veya müfarakat emirlerine ma'tuf olmasıdır. Talâkın sıhhatinin şartı olacak derecede vücub için olsaydı ihsâ emrinden evvel zikredilmek iktıza eder ve bu âyete te'hırinin hiç bir hikmeti olmazdı. Hem karîbine hem baîdine atfı ihtimali tecviz edilmek için te'hır edildiği söylenecek olursa bu bir ihtimal olabilirse de zâhir denilmek doğru olmıyacağı gibi talâkda da imsâkda da mufarakatda da aynî mahiyyette olması lâzım gelirdi. Halbuki her birine göre emrin vücub için olması ve bu vücubun şartı sıhhat olacak derecede farz mahiyyetinde bulunması imsâk veya mufarakatta tahyir emrine muhalif olacağı gibi öteden beri izah edile gelen mesnûn talâkın sureti cereyanına ve talâkı ric'înin faidesine münafî ve talâk esnasında işhad edilmeyip de ıddetten sonra imsak veya mufarakat için işhad edildiği takdirde sahih farzedilen talâkın hükümsüz kalması gibi bir tenakuza badi olacağı derkârdır. Gerçi hılâfına karîne bulunmadıkça emirde asl olan vücubdur. Fakat ihtimal içinde olan vücub şartı sıhhat olacak derecede farzı kat'î ma'nasını ifade edemiyeceği gibi her vücub da zıddının fesadını iktıza etmez. Bununla beraber ıddet nihayetine kadar rücu' edilmeyince mufarakat tehakkuk edeceği cihetle bunda işhadın vücubuna kail olmanın ma'nası da kalmıyacağından bütün müctehidîn mufarakatta işhad emrinin (.......) gibi nedbe mahmûl olmasında müttefik bulunuyorlar. Şu halde en yakın ve en zâhir olan ihtimal de emr, nedb için oldukça en uzak olan ihtimalde vücub için olmasının, hem de bu vücubun farzıyyet derecesinde şartı sıhhat addedilmesinin doğru olamıyacağı edna mülâhaza ile anlaşılıyor. Ancak denebilir ki, imsâk veya mufarakatta işhad mendub olunca talâkda neye olmasın? Evet bunun da mendub olduğundan şübhe yoktur. Zira bu işhadın yukarı teallûkû ihtimali baîd olmakla beraber buradan biddelâle ve evleviyyetle sâbit olacağında da tereddüd edilmemek lâzım gelir. Şu emrin vücub için olduğunda ıhtilâf yoktur: (.......) şehadeti de Allah için doğru eda edin - yukarıki emirlerin hepsi talâk verenlere aid olduğu gibi bu emir de şahidleredir. Şu hıtab da mecmuunadır: (.......) size söylenen bu işittiğiniz - gerek talâk verecek olanlara ve gerek şahid olanlara hıtab edilen bu emirlerle yapılan bu tebliğ: ya'ni talâkı ıddet gözeterek vermek, ıddeti ihsa etmek Allahdan korkup günahdan sakınmak çıkarıvermemek, çıkmamak, hududu tecavüz etmeyip sonucu hisaba almak ve sonra müddet nihayetinde ya hakkıyle güzelce tutmak veya daha fazla bekletmeyip hakkını vererek güzellikle ayrılmak ve bunlara işhad etmek, şehadeti de zamanında dos doğru edâ eylemek işte bunların mecmuu ve her biri öyle bir dersdir ki, (.......) bununla sizlerden, Allah’a ve âhıret gününe îman eder olan kimselere va'z olunuyor öğüt veriliyor - çünkü bunlara riayet edip korunarak in'tifa' edecek olanlar Allah’a ve âhırete îmanı olan veya îman kabiliyyeti silinmemiş bulunan kimselerdir. Îman kabiliyyeti kalmamış, kalbleri kararmış, mühürlenmiş olanlar ne Allahdan korkar, ne âhıreti sayar. Ne de nasıhat dinler, onlar kendi nefislerinin havasına gider. (.......) her kim de Allah’a ittıka ederse - Allah’ın gadabından korkar, ısyandan sakınır, öğütlerini tutarsa (.......) Allah onun için bir mahrec yaratır. - Onu düştüğü darlıktan ve ezcümle aile yüzünden dekmekte bulunduğu sıkıntılardan kurtulup çıkacağı bir yol, bir çare gösterir. |
﴾ 2 ﴿