4Sonra yine çevir gözü, tekrar tekrar, sana döner ö göz hîtab olarak zelîl-ü hakîr (.......) sonra yine tekrar tekrar ircaı basar et - o çift gözün birliğinden çıkan bakış ve görüş kuvvesini döndürüp döndürüp tekrar tekrar bak. (.......) esasen (.......) nin tesniyesi olduğundan iki kerre demektir. Bununla beraber lebbeyk ve sa'deyk gibi ba'zan riyazıyatta olduğu vechile tekrar ile teksiri te'kid ve takviye için kullanılırki bizim tekrar tekrar ta'birimiz de böyledir. Bu cihetle bu ifadenin hılkatimize ve bizimle âfakımız beynindeki nızam ve irtibata öyle güzel bir intıbakı vardır ki, tasvirine kudreti beşer kifayet etmez, burada hem zâhirî gözlerin çifteliğine hem onunla beraber ikisini bir idrâkta birleştiren basîrete, sonra bu idrâkı tahdid eden âfak ve enfüs ikiliğine, sonra o ikinin aralarındaki nizamı vahdetle birliği noktasından benliğimize mütevaliyen yağıp duran şuur ve idrâk nurlarının kesretine ve bundan o kesreti muhît olan Hak teâlânın vahdet ü azametine ve onun ihatai azameti içinde hiçe inen ve ancak ona izafet rahmetiyle yaşayabilen benliğimizin acz ü zilletine gayet açık ve mertebeden mertebeye kat kat muzaaf ve müekked bir beyan vardır - (.......) onun için nazarlar ne kadar tevsi' edilirse edilsin varılacak netice budur. İrcaı nazar ettikçe (.......) sana döner o göz - ya'ni göklerde geçecek bir yarık veya kaçacak bir delik arayan o çifteli göz ne kadar çabalasa bu mülkten çıkacak, başka bir devlete geçecek bir çatlak, bir kusur bulamaz, çar naçar çevrilir, sana döner, öyle ki, (.......) aradığı kaçamağı bulmaktan mahrum hakıyr, sürgün ve düşgün yâhud nihayetine irilmez o füshat ve azamet muhîtından fışkıran envarı rahmet ve âsarı kudret ve heybetin şa'şeai ihatası karşısında hayret ve dehşetle bulanıp kamaşmış, mütehayyir, baygın bir halde - HÂSİEN, (.......) dan ismi fail olarak basardan haldir. (.......) iki ma'naya gelir. BİRİSİ: KÖPEK kısmını azarlayıp tahkir ederek kogmak, tard-ü Teb'îd etmek ma'nasına müteaddi veya öyle koğuş gibi hakaretle defi' olup gitmek ma'nasına lâzım olur ki, (.......) da bu ma'nayadır. Burada da bundan istiare tarikıyle ekseriya bu ma'nada tefsir olunmuştur. İKİNCİSİ: de göz dumanlanıp kamaşmak, uyuşup feri kaçmak ma'nasına lâzım olur ki, ba'zıları da burada bu ma'nayı daha müreccah görmüşlerdir. Maamafih bu ma'na şunda da vardır. (.......) ve öyleki o göz yorgun ve bitgin, yâhud bütün çabalamasına rağmen bir çatlak bulamayıp gördüğü bedayiı san'at, çarpıldığı âsarı kudret, karşılaştığı azamet muvacehesinde hayret ve dehşetle gafletten açılmış, aczini anlamış, onları delip daha ileri gidemiyeceğini terkederek haddini bilmiş olarak döner sana inkılâb eder. O muhît dahilinde bütün o duygular, o nazarlara akseden envar ve âsar sana münkalib olarak sende bir vicdan olur. Sen onların içinde iken bu kerre onlar senin içinde bir şuur olarak bulunur. Bu kerre de bir cisim ve ruh, bir zâhir ve bâtın izafet ve tekabülü içinde her cihetten ihata olunmuş bir intıbak noktasında hem kendini, hem muhitinı sezer o vahdet noktasında hakkın birliğine ve ılm-ü kudretinin şumul ve ihatasına bir îman ve ırfan penceresi olan bir kalb bulursun. O vakıt o aşılmaz yüksek muhît, o deliksiz geniş milk içinde o manzaranın irtisam eylediği mefsinde bulduğun kalb penceresinden aldığın îman ve ırfan nurıyle bu milkin sahibine karşı kendine zâtî olan acz-ü zilleti ve aynı zamanda ona izafetle nâil olmuş bulunduğun feyzı hılkat ve eseri rahmeti vicdanından idrâk edip kendini ve kendi haddini ve vaz'ıyyetini, mebde'ü meâd ile gayeni tanır ve binnazar irdiğin o gayeye bil'amel irmek için ta'kıbi lâzım gelen vazifeni araştırmağa koyulursun. Eğer basar ve basîretin salim vicdanın var da hayattan nasîb almak istersen o azîz-ü gafurun ızzetinden korkar, mağfiret ve rahmetine sığınır, o büyük mülkte onun emr-ü nizamı dairesinde en güzel amellerle rızasına irmeğe çalışırsın. HASİR, hasr veya husûr veya hasretten hâsir veya mahsûr ma'nasına feîldir. Hasr esasen kapalı ve örtülü bir şey'i açmak, sıyırmak, keşif ile ıyan eylemek ma'nasınadır. (.......) denilir ki,, kadın yüzünden nikabı sıyırdı, açtı demektir. Bu ma'nadan me'huz olarak hayvanı kuvvetinden açıp dermansız hale getirecek derecede sürüp yormağa da hasr denilir. Müteaddiy olan ma'nalardan hasîr: mahsûr, ya'ni açılmış, yâhud sürülüp yorulmuş bitab bırakılmış demek olur. Hasirde böyle çok yorulup bitab eden demek olur. Zuhur vezninde husûr dahi lâzım olarak örtülü bir şey'in açılıp münkeşif olması ve gözün uzun uzadıya ve bir düzeye bakmak sebebiyle yorulup ferden kesilerek donuklanması ma'nalarına gelir. Bundan da hasîr, hâsir, ya'ni açık veya bütün za'fı meydana çıkmış yorgun ve bitgin bîtab demek olur. Böyle göz açılmak da bizim tokatı yeyince gözü açıldı ta'birimizde olduğu gibi haddini bilmek ve etrafını anlamak ma'naları bulanabileceği gibi uzaklaşmak ma'nası da bulunur. Hasîr, bir de hasretten mütehassir ma'nasına gelir. Hasret de fevt olan, elden kaçan bir şey'e eseflenmektir. Râgıbın Müferedatta, sahib Kamusun Besairde beyanlarına göre hasr maddesi esas i'tibariyle keşf ma'nasına mevzu' olup sair ma'nalar birer münasebetle ondan müşne'ıbdir. Süpürüntüyü izale eden süpürgeye, fırçaya (.......) denilir. Çünkü süpürülen yeri açar, yorulup dermansız kalmağa husûr denilir. Çünkü kuvvet ve tâkat ondan açılmış bulunur. Fevt olan şey'e te'essüf etmeğe hasret denilir. Çünkü onun kadrini bilmeğe mani' olan cehalet perdesi açılmış, yâhud fartı gamdan kuvveti açılıp yorgun düşmüş, yâhud fevt olan şey'i tedarük etmekten aczi inkişaf, elemi tebârüz etmiş bulunur (.......) Velhasıl hasir, açık, yorgun, mütehassir ma'nalarını ifade edebilirse de bilhassa göze vasfolduğu zaman yorgun ve bitkin, bîtab demek olduğundan müfessirîn burada hamsii, zelîl, hasîri; kelîl diye tefsir etmişlerdir. Maamafih böyle olması diğer ma'naları iymadan da halî kalmaz. Açıklığı muhîta, hasreti nefse aid olarak mülâhaza edebiliriz. Ve işbu (.......) âyetinde sufiyyenin zebanzedi bulunan (.......) vecîzesinin me'haz ve mısdakı bir mazmun bulunduğu da hafî değildir. Âfakta dolaşan nazarın nizamı hılkatte bir çatlak bir geçit bulmaktan me'yus ve bîtab hasi-ü hasîr olarak nefse inkılabında sirri ma'rifetin nefiste tecelli edeceğine, ubudiyyet acziyle rububiyyet kudretinin inkişafı noktası vicdan ile vücudun (.......) ile (.......) nin birbirine bağlandığı bir izafet düğümü demek olan kalbde bulanabileceğine bir tenbih vardır. Bu suretle Rahmanın yarattığı hılkat nizamının içinden çıkılmaz vus'atiyle beraber en derin nazarlarla bile onun vahdetini bozacak bir ayıb ve kusur bulmak ihtimali olmadığı ve küfr-ü şirk ile onun sahai izzetinden çıkmak istiyenlerin çabalamalarına rağmen ondan kurtulabilecek veya aşabilecek en cüz'î bir yarık, bir delik bulabilmelerine imkân olmadığı ve bu hakikati basar ve basîreti olanlar yine Rahmanın eseri rahmeti olarak enfüs ü âfakı bir birlik nizamında birleştiren ma'rifet nurıyla âfaktan kendilerine gelerek kalblerinde bulabilecekleri nazarî olarak tanıttıktan ve Semayi Zemîne indirdikten sonra bu kerre de Zeminden Semaya, nefisten kurbı hakka, fenadan bekaya, süfliyyetten ulviyyete amelî olarak yükseltmek için maddî, ma'nevî nûr-ü nar, tebşîr-ü inzar şimşekleriyle en yakınımızdan nazarlarımızı istilâ' edip duran Semai Dünyanın cazibei ziyneti ve dâfiai satveti ile donatılmış manzarai hüsnüne ve tarzı idare ve inzıbatına dikkatimizi celb ve hüsn ile kubhun, îman ile küfrün, istikamet ile şeytanetin akibetlerini bilmukayese ferdî ve ictimaî hayatta va'd-ü vaıyd ile vazife hissini tehyic ve hüsni intizam ile sa'y-ü amele tergiyb zımnında Buyuruluyor ki, |
﴾ 4 ﴿