9Evet, doğrusu bize kocundurucu bir Peygamber (bir nezîr) geldi, fakat biz ona inanmadık ve Allah, hiç bir şey indirmedi, siz büyük bir dalâl içindesiniz diye tekzib ettik derler Bu suâle cevaben kâfirler o vakıt hakkı ketmedemiyerek (.......) evet derler - Allah’ın lûtf-u adaletini ıkrar ve kendi kabahatlerini şöyle tafsîl ederler: (.......) doğrusu bize bir nezîr geldi - parlak mısbahlar, âteşîn şihablar, şimşekler gibi nur-u nar içinde Semadan Zemîne yollar açarak, inzarlar saçarak, çarptığını yakarak inen âyetlerle bizi hem tenvîr eden hem korkutan bir muhbir geldi. (.......) fakat biz onu tekzîb ettik (.......) ve şöyle dedik (.......) Allah hiç bir şey indirmedi - nübüvvetin, kitabın, vahy-u tenzîlin ve onlara ınanıp doğru gidenlere, güzel yaşıyanlara sevab, inanmayıp şeytanet ve küfre sapanlara sonunda azâb edileceğine dair va'dlerin veîdlerin aslı yoktur. O şihablar, o parlak atışlar maddeten ve ma'nen bizleri korkutacak hiç bir haysiyyeti haiz değildir, dedik, öyle Peygamberlik iddia edenler ve onlara inananlara (.......) sizler başka değil, ancak büyük bir dalâl içindesiniz - kendinizi kaybetmiş, gidecek yoldan pek uzağa sapmış, büyük bir yanlışlık ve aldanış içinde şaşırmışsınız ki, hem kendiniz aldanıyorsunuz, hem de başkalarını aldatmak istiyorsunuz-dedik, işte o kâfirler o vakıt böyle küfürlerini, küfranlarını ve uydukları şeytanlarla kendilerinin sıfatı olan o büyük dalâli Peygamberlere isnad etmekte aldanmış ve asıl büyük dalâl ve tuğyana kendilerinin düşmüş bulunduklarını ıkrar i'tiraf ederler ki,, bunda küfürlerinin sebebini ve mahiyyetini tasvir vardır. Demek ki, (.......) âyetinde kâfirleri Cehennem azâbına müstehık kılan küfür Allah’ın varlığını inkâra kadar varmak lâzım değil, Allah’ın kudretini' kullarına indirdiği lûtuf ve ni'metini, gönderdiği Peygamberleri, indirdiği kitabları, âyetleri, verdiği haberleri inkâr ederek küfranda bulunmak dahi Allah’a küfürdür. Böyle küfr ü küfranda bulunanlar onlardan istifadeden kendilerini mahrum etmiş oldukları için âkıbette onlara mev'ud olan ni'met ve rahmetten ebediyyen mahrum olacakları gibi edilen inzarlara, haber verilen tehlükelere aldırmayıp saygısızlıkla üzerine yürüdükleri ve eldeki halâs fursatlarını kaçırmış bulundukları için ebedî azâb içine atılıp gidecekler ve o vakıt bu sözleri söyliyeceklerdir. Felsefe ta'birlerince bunu hulâsası şudur: Allah’a küfür yalnız «atheisme» ya'ni ta'tîl denilen nefyi ilâhden ıbaret değil, bir Allah’a inanırız amma Peygamberliğe ve Peygamberlere inanmayız diye nefyi nübüvvetle tevhidi ilâh mezhebi demek olan «deisme» de Allah’a küfürdür. Netekim Allah vardır ve birdir amma bize filân ni'meti veren o değildir. Veya o bizim işimize müdahale etmez demenin şirk-ü ta'tîlden farkı olmıyan bir tenakuz olduğunda şübhe yoktur. Burâda (.......) diyen kâfirlerin ateist olmayıp nübüvveti inkâr eden deist oldukları sarihtir. Bunların bu küfürlerinde mebde'leri olan prensibleri «Allah bir şey indirmemiştir» diye Allah’ın her şeyde zâhir olan kudret ve ınayetine karşı kafalarında kurdukları menfî bir teassub doğmundan başka bir şey olmadığını ve hılâfını gösterenleri büyük bir dalâl ile aldanmış farzettiklerini i'tiraf etmiş bulunuyorlar. İşte Kur’ân’ın bütün kütübi münzeleden yüksek ve asırlardan beri dünyanın her tarafında aynî vahdet ve mevsukıyyetiyle mahfuz, tahrif ve tağyirden sâsil, en temiz, en doğru yegâne bir kitab olduğunu görmüş oldukları halde onun Allahdan indirilmiş (.......) kelâmullah olduğuna ve risaleti Muhammediyyenin hakkıyyetine inanmak istemiyen o zamanki kâfirlerin ve müşriklerin dedikleri vechile Muhammed aleyhisselâmın bir şâir veya müellif gibi kendi söylediği veya yazdırdığı kendi sözü ve kendi kitabı olarak göstermeğe çalışan (.......) onu Allah’a iftira' etti mi? Diyorlar, eğer iftira ettimse siz beni Allahdan kurtaramazsınız de (.......) haydin Allahdan beride gücünüzün yettiklerini çağırın da onun misli bir Sûre de siz getirin de» demesine aldırmayıp bu kuvvetli beyanatta Hazret-i Peygamberin kasden veya hataen aldanmış olduğuna zâhib olarak aceba çok akıllı ve emîn olan Muhammed buna ve bu suretle Peygamber olduğuna hakikaten inanmış, aldanmış mı idi yoksa kendisi inanmadığı halde öyle söylemekte bir menfeat görerek aldatıyormu idi? Diye bahisler yapan, yazılar yazan ve nihayet Corcı Zeydan’ın Medeniyyeti İslâmiyye Tarihinde telhıs ettiği vechile kasden aldatmış değil, kendisi cidden ve bütün samimiyyetle inanmış ve ancak bu inanmasında aldanmış, yoksa yanlışlığını bilen bir yalancı öyle ahlâk ve etvarında nezîh bir hayat ve istikamet ta'kıyb edemez ve öyle paydar bir eser ve şimdiye kadar iki yüzden fazla devlet yetiştirmiş, cihanda büyük büyük intıbahlar, inkılâblar husule getirmiş bir din tesis edemezdi demekten de kendilerini alamamış bulunan garb feylesofları veya muharrirleri dahi müsbet ve tecribî ılimlerde, fenlerde düşündükleri gibi düşünmeyip, yine kendilerinin beğenmediği menfî yoldan giderek nefislerinde «Allah bir şey indirmemiştir ve indirmez, başka türlü düşünen hata eder» diye saplandıkları ve doğmatik dedikleri delîlsiz bir yokluk doğmundan yürümek istiyen deistler yâhud ateistlerdir ki, vaktı gelince onlar da (.......) diye i'tiraf edeceklerdir. Râzî tefsirinde der ki, bu âyetin nihayetindeki (.......) hıtabında iki vecih vardır. BİRİNCİSİ kâfirlerin Peygamberlere karşı söyledikleri sözleri cümlesinden olmasıdır ki, azher olan budur. İKİNCİSİ de Cehennem hazenesinin kâfirlere karşı kelâmından olmasıdır ki, kâfirler öyle deyince zebanîler (.......) diyeceklerdir, demek olur. Dalâlden murad, dünyadaki dalâlleri yâhud onun neticesi olan helâkleri olmak da muhtemildir. Bunlara karşı suâl soran ve o cevabı alan Melekler tarafından» sizin söz dinleyecek kulağınız veya düşünecek aklınız yokmuydu ki, Allah’ın indirdiklerini görüp dururken Allah bir şey indirmedi diyerek öyle bir tekzîb ve dalâle saptınız?» denilmesine veya denilmesi ihtimaline karşı o kâfirler o vakıt onun sebebini de anlatarak |
﴾ 9 ﴿