13Ve buğaza duran bir ta'am ve bir azâbi elîm var (.......) ve bugaza duran bir taam - zakkum, gıslîn, darî' gibi ki, bugaza girdimi ne yutulur ne çıkarılabilir. (.......) Ve her acıdan elîm, dayanılmaz bir azâb vardır. - Rivayet olunuyorki, Hazret-i Peygamber sallâllahü aleyhi ve sellem bu âyeti okuyunca haykırmıştı. Ve Haseni Basrî bir gün oruçlu iken akşam iftar edeceği sıra kendisine bir yemek getirilmişti, tam o lâhzada bu âyet zihnine geliverdi, yemeği kaldırın dedi, ikinci akşam konuldu yine hatırına geldi, yine kaldırın dedi, üçüncü gece yine öyle, Sabiti benanîye ve Yezîdi dabbîye ve Yahyelbekkâye haber verildi onlar geldiler, nihayet biraz sevık şerbeti içmeyince bırakmadılar. Razî derki: bu dört mertebeyi ruhanî ukubete haml ile anlamak da mümkindir: ENKÂL, nefsin cismanî alâkalar ve bedenî lezzetler kaydında bağlanıp kalmasıdır. Çünkü o Dünyada bunlara mahabbet ve rağbet melekesini kazanmış olduğu için bedenden sonra hasret ve kaygusu artar kesb âletleri harab olmuş kalmamış bulunduğu için o meleke onun halâs olup da ruh ve safa âlemine geçmesine mani' engeller, tomruklar halini alır. Sonra o ruhanî bağlantılardan ruhanî ateşler çıkar. Çünkü nefsin bedenî ahvale şiddetli meyli ile beraber onlara irmeğe imkân bulamaması - bir kimse aradığı birşey'i bulamadığı zaman gönlünün yanması gibi - şiddetli bir ruhanî yanışı iycab ederki işte o cahîmdir. Sonra da o mahrumiyyet gussalarını ve firak elemlerini yutmakla uğraşırki işte taamen zagussadır. Daha sonra da o bu ahval sebebiyle nuri ilâhînin tecellisinden ve mukaddesler silkine dizilmekten mahrum kalırki bu da hepsinden şiddetli olan azâbı elîmdir. Razî bunları söyledikten sonra bilhassa şu ıhtarı da unutmayıp derki: sözüm yanlış anlaşılmasın ben âyetten murad yalnız bu ruhanî ma'nalardır demek istemiyorum. Diyorum ki, âyet hem cismanî dört mertebenin husulünü hem de ruhanî dört mertebenin husulünü ifade eder. Ve ikisine de hamli mümteni' olmaz. Her ne kadar lâfız, meratibi cismaniyyeye nazaran hakikat, meratibi ruhaniyyeye nazaran meşhur mecazi mütearef ise de (.......) Ya'ni umuni mecaz ile hakikat ve mecazın cem'i veya işaret ve delâlet sahihtir. Buna karîne ise Sûrenin başından beri gelen beyenatın yalnız cismaniyyete münhasır olmaması ve elem-ü gussanın cismaniyyetten ziyade ruhaniyyet işi olmasıdır. Çünkü ruh ile alâkası olmıyan cemadın yanışında azâb tesavvur olunmaz. Onların ne vakıt olacağına gelince |
﴾ 13 ﴿