NÂZİ'ATNâziât Sûresi mekkîdir. Buna Sâhire Sûresi ve Tamme Sûresi dahi denilir. Amme Sûresini müteakıb nâzil olmuştur. Bu da onun mazmununu tahkık eder. Âyetleri - Kırk altıdır. Kelimeleri - Yüz yetmiş. Harfleri - Yedi yüz otuz. Fasılası - (.......) harfleridir. 1-2-3-4-5O daldırıp nez'edenlere Ve usulcacık çekenlere Ve yüzüp yüzüp gidenlere Derken yarışıp geçenlere Derken bir emir çevirenlere kasem olsun ki, (Kıyamet var) (.......) burada Görülüyor ki, nez', neşt, sebh, sebk, tedbiri emir, beş fi'lî yapan kuvvetlere kasem edilmiş, cevabı da maba'di karînesiyle hezf olunmuşturki bunlar olacak, o Kıyamet ve ba's vuku' bulacak demektir. Bunların hepsi bir cemaat veya cemaatin sınıfları yâhud ba'zıları başka bir cemaat olarak mülahâza edilebilirse de hepsi esasen bir kumandaya tabi' bir cemaat veya onun sınıfları olmak, gelecek olan (.......) karînesiyle daha zâhirdir. Bir de Görülüyor ki, bu beş fi'lin: nez', neşt, sebh üçü arasında tertib gözetilmeyip vav ile atf olunmuş, sebk ile tedbiri emir ikisi ise fa' ile atf olunarak fi'ilde veya zikirde tertib ile ifade kılınmıştırki bununla sebk-ü tedbir obirlerinin neticesi ve gayesi gibi olduğu anlatılmış demektir. Bunlardan (.......) ile (.......) âyetleri nâzi' ve gark, nâşıt ve neşt kelimelerinin lügaten muhtelif ma'nalara delâlet eyleyen elfazı müşterekeden olmaları hasebiyle her biri birçok ma'nalara mühtemil bulunduğundan dolayı bunları mealde sade birer ma'na ile tercemeye imkân yoktur. Onun için bunları mümkin olabildiği kadar tefsîr suretiyle anlamağa çalışmak lâzım gelir. GARK, ığrak ma'nasına ismi masdardır, igrak, suya daldırıp boğmak ve bir kabı doldurmak, müstagrak kılmak ve yayi şiddet ve ifrat ile doldura doldura çekmek ve bundan herhangi birşeyde ifrat etmek, uzağa gitmek ma'nalarında kullanılır. NÂZİAT, nâzi'ler, müte'addî veya lâzım olduğuna göre nezi'den de nüzu'den de gelebilir. Nezi', bizim çekmek ve çekip almak ve soymak kelimelerimiz gibi muhtelif ma'nalara gelir: 1 - Nezi', intiza' gibi bir şey'i yerinden koparıp çekmek ma'nasına gelir, bundan hayatı çekip almak: can almak ve can çekiştirmek ma'nasına gelirki bu hale haleti nezi' ta'bir olunur. Bu Ma'na ile nâziât, can alan kuvvetler, Melekler demek olabilceği gibi haleti nezi'de bulunan canlar demek de olabilir. 2 - Nezi', kuyudan şiddetle kova çekmek, su çıkarmak ma'nasına gelirki bunda garkan nezi', iyice daldırıp derinden doldurarak hızla çekmek demek olur. Bu da tâ derinden çeke çeke can almak ma'nasına mecaz olabilir. Bu suretle de nâziat, şiddetle daldıra daldıra, boğa boğa bedenlerinin dipten tırnağa tâ derinliklerinden çeke çeke can alan Melekler veya mücahid kuvvetler demek olur. 3 - Nezi', yay çekmek, garkan nezi' de yayı şiddet ve ifrat ile doldura doldura çekmek ma'nasına gelirki yayı doldurmak ta'bir olunur. Bu ma'nada nâziât, atış yapan kuvvetler, gazîler demek olur. 4 - Nezi', atın başını alıp bir düzeye koşması ma'nasına gelirki bu ma'nadan nâziât (.......) gibi atlara ve suvarilere ve o ma'nada olan kuvvetlere sadık olabilir. Ve bu ma'nadan mecaz olarak Semada şarktan garba hareket eden nücum ile de tefsîr edenler olmuştur. Lâlin (.......) nücum olamaz. 5 - Nüzu', bir şey'e can atmak, gönül çekmek ta'bir ettiğimiz vechile meyl-ü iştiyak, bir de bir şeyden feragat edip geri çekilmek, sıyrılıp çıkmak ma'nalarına geldiğinden vatanını özleyen garib kimseye nâzi' denildiği gibi nâziât da bu ma'nadan olarak bedenlerinden ayrılmış müştak nefisler demek olabilir. Naşitat, neşt ve neşattan olabilir. Neşt: 1 - Kuyudan kofayı sühûlet ve mülâyemetle çekmek ma'nasına gelirki tereyağından kıl çeker gibi çekmek ta'birimize şebihtir. 2 - Bir düğümü rıfk ile usulcacık çözmek ma'nasına gelir, Ki, ünşuta denilen ve kolay çözülen ve kolay çözülen ilmekli düğümü çözmek gibi. Bu iki ma'nadan nâşitat, mü'minlerin ruhlarını rıfk-u mülâyemetle kabz eden Melekler ve rahmet Melekleri denilmiştir, tatlılıkla gönülleri cezbeden ruhlar, nefisler demek de olabilir. 3 - Bir yerden bir yere çıkmak ma'nâsına gelir. Netekim yerden yere giden yaban öküzüne nâşıt denilir. Buna teşbîhen nâşitat, burcdan burca intikal eden seyyar nücum demek olduğu da söylenmiştir. Ki, nâziat da nücum olduğuna göre şarktan garba hareketleri kendilerinin değil, kasrî mahiyyette olması, burcdan burca seyirleri kendilerinin olarak tabiî mahiyyette olması tarzında anlatılmış demek olur. Bu surette sebh de felekteki seyirleri, sebk de sür'at ve betaette farkları demek olur. 4 - Neşat, gönül hoşluğu, şenlik demek olduğu ma'lûmdur. Bundan (.......) ölüm zamanında bedenden neşat ile çıkan mü'min ruhlar diye tefsir olunmuştur. Netekim bu takdirde (.......) boğula boğula şiddet ve azâb ile çıkan kâfir ruhlar demek olur. Sebh, suda yüzmek ve suhuletle uzağa gitmek, burada hâkikat ve mecaz olarak ikinci ma'nâdan olması zâhirdir. İşte nazmı celîlin müfredatındaki bu kelimelerin bu suretle müteaddid ma'nâlara ihtimalinden dolayı burada müfessirîn de müteaddid tefşirler nakletmişlerdir: 1 - Hepsi Melâikedir. Nâziâti garkan, boğa boğa, daldıra daldıra şiddetle can alan Melekler, yâhud kâfirlerin canını alan azâb Melâikesi. Naşitat, rıfk ile mülâyemetle can alan, mü'minlerin ruhunu kabz eden rahmet Melâikesi. Sabihat, emri ilâhî ile âfaktan gelip giderek tesarruf eden veya can alırken nefislerde dalgıç gibi dalıp yüzen Melâike, sabikat kâfirlerin ruhlarını Cehenneme, mü'minlerin ruhlarını Cennete götürmek için yarışıp giden Melâike, müdebbirati emr, Allahü teâlânın nizamı âlemde teshîr buyurduğu, me'mur kıldığı işlerde emri tedbir ve idare eden Melâike, yâhud rüsüli Melâike. 2 - Nüfusi insaniyye ki, bunda da iki vecih vardır: birisi bedenlerinden müfarekat eden nüfusi fadıle ki, ülfet etmiş oldukları ve iktisabı hayr için âletleri ve binidleri olan bedenlerinin garkan her noktasından ayrılır, ve maamafih melekût âlemine iştiyak ve neşat ile çıkar, ve orada yüzer ve sonra geçip hatîrei kudse gider, sonra da şeref ve kuvveti hasebiyle müdebbiratı emir Melâike sırasına ve hattâ onlardan ileri geçerler. Çünkü ölümden sonra ervahın bu âlemde bile nice âsar ve ahvali zuhûr eder. Ma'neviyyetlerinden, rahuniyyetlerinden istifade edilir. İkincisi ölümden evvel sülûk halinde bulunan ve zâhir ve bâtınını ıbadet ve mücahede ile tathir ve maarifi ilâhiyyede terakkî eden nüfusı fadıle denilmiştir ki, şehevatından sıyrılır, âlemi kudse muştak olur, kemalâte terakkı meratibinde yüzer, sonra nüfusi nakısanın mürebbî ve mükemmeli olur. 3 - Gâzîler veya elleri veya atları ki, elleri silâhlarını doldurur çeker, oklarını, mermilerini neşt ile atarlar, berr-ü bahirde yüzer giderler, düşmanla harbde yarışıp ileri geçerler, sonra onların emrini tedbir ederler. Bu vazıflar âtlarında da mülâhaza olunabilir. Şu kadar ki, tedbiri emir sebebiyyet alâkasiyle mecaz olur. Mealden bu üç ma'nâ anlaşılabilir. 4 - Nücum denilmiştir. Lâkin bunlar hakkında müdebbiratı emir vasfı doğru değildir. Bu yine Melâike olmak lâzım gelir. Bunları muhtelif surette mülâhaza etmek isteyenler de olmuştur. En zâhiri Melâike veya nüfusi fadıle veya lisanımızca daha şümullü olmak üzere kuvvetler demektir. Bunlara kasem edilerek Kıyamet ve ba'sin vukku te'kiden tahkık ile haber verilmiştir. Garkan, (.......) takdirinde mef'uli mutlak, cümlesi nâziattan hal veya (.......) ma'nâsında sıfati müşebbehe ile müevvel olarak mef'uli bih, neştan, sebhan, sebkan masdariyyet üzere mansub. Emran, müdebbirata mef'uli bih olarak mansubdur. |
﴾ 2 ﴿