7Yalnız Allah’ın dilediği başka çünkü o açığı da bilir gizliyi de (.......) Meğer ki, Allah dileye - Çünkü o unutturmak isterse unutturur. Ya'ni böyle unutmamayı kat'iyyen va'd-ü ıhbar etmek Allah’ın artık onu unutturmağa kudreti yetişmiyecek demek değildir. Onu hiç bir şey âciz bırakamaz. Böyle kuvvetli bir hâfıza kudreti verdikten sonra o dilerse onu selb eder. Unutturağacağını temamen unutturabilir ki, bu bir nesh olur. O vakıt da (.......) hukmü cereyan eder. Fakat Allah’ın ınâyetiyle sen bundan böyle unutmıyacaksın, böyle bir mu'cizeye de mazher olacaksın. Denilmiştir ki, istisna kıllet içindir. Netekim sahihi Buharîde rivayet edilmiştir: aleyhissalâtü ves-selâm namazda kıraetinde bir âyet atlamıştı. Sabah namazı idi. Übeyy onu nesh edildi sanmış suâl etmişti. aleyhissalâtü ves-selâm «unuttum» buyurmuştu. Resulullahda böyle nâdiren nisyan vaki' olursa Allahü teâlâ onu bırakmaz hatırlatır veya hatırlatacak bir sebeb müyesser kılardı. Nasıl ki, Bahirde zikr edildiği vechile Abbad İbn-i Beşîrin kıraetini işittiğinde «Bu bana filân ve filân Sûrede şu ve şu âyeti hatırlattı» buyurmuştu. İşte (.......) böyle nisyanı kalîli istisna olmalıdır denilmiş ise de cüz'î bir ân için vaki' olan böyle bir kaç nisyan tilâveti nesıh ma'nasında olan müstemir insa mahiyyetinde olmayıp kıraet ve salâtta ümmetin hâlî olamıyacağı bu gibi nisyanlar hakkında ta'lîmi ahkâm kabîlinden demektir. Yahud (.......) va'dinden mukaddemdir. Bunun için ba'zıları da demişlerdir ki, bu istisna kıllet ma'nasına olarak nefîden mecazdır. Netekim ba'zan «onu söyleyen pek az bulunur» derler de bu söylenmez demek manasını kasd ederler. Onlar da hiç ayıb yoktur. Şundan başka ki, ordularla çarpışmaktan kılıçlarında ba'zı gedikler vardır beytninde olduğu gibi istisnanın nefîde te'kid için kullanıldığı da ma'ruftur. Zira ordularla çarpışmanın neticesi yalnız kılıçlarında ba'zı gediklerden ıbaret olması kahramanlar için bir ayıp değil, yüksek bir medihtir, ayıbsızlığı yüksek bir medh ile te'kid için bu istisna ile (.......) denilen bir bedi' san'atı yapılmıştır ki, burada da bu kabîldendir. Âlûsînin beyan ettiği üzere Kâdî haşiyesinde Isam demiştir ki, bu veche göre istisna, nefyin umumunu te'kid içindir nakzı umum için değildir. Buna umumi evkattan istisna da denilir. Ya'ni hiç bir vakıt unutmıyacaksın ancak Allah nisyanını dilediği vakıt müstesna, lâkin Allah da onu dilemiyecek, binaenaleyh hiç unutmıyacaksın demek olur. Bu ma'nâ Ehli Cennet hakkında (.......) âyetindeki istisnanın ma'nası gibidir. Ferra' buna zâhib olmuş ve demiştir ki, Bu istisna ile Allahü teâlâ Peygamberine hiç bir şey'i unutturmayı dilememiş, yalnız şunu anlatmıştır ki, (.......) buyurduğu vechile dilese unutturur, kadirdir, fakat dilememiştir. Netekim Peygambere (.......) buyurulmakla ondan elbette bir şirk vuku' bulacağını değil, vukuu farz olunduğu takdirde bile fesâd ve mahzuruna işaretle ademi vuku' te'kid olunmuş olduğu gibi burada da bundan sonra nisyanın velev az olsun vukuuna değil, asla vaki' olmıyacağına ve şu kadar ki, onun unutmaması kendi kuvvetinden değil, mahza Allah’ın fadl-ü ihsanından olduğuna tenbih içindir. İşte bu istisnanın fâidesi ademi nisyan va'dinin böyle mahza meşiyyeti ilâhiyyeden münba'is bir ihsanı ilâhi olduğunu beyan suretile te'kiddir. Ebû Hayyan Ferranın bu tevcihine ilişmek istemiş ise de onun zevki edebîsini kavrayamamış olduğu anlaşılıyor. Âlûsî gibi Abdüh de Ferra’nın bu tevcihini takdirde isabet eylemişlerdir. Ancak bu surette nisyandan murad, müstemirren nisyandır. Binaenaleyh müstakır olmamak üzere haberde vârid olduğu gibi bir iki an için lihikmetin vaki' olan cüz'î nisyan buna münafî olmaz. Ve şu halde gerek kıllet ma'nasına gidilsin gerek tekidi ma'nasına gidilsin iki takdirde de murad bir olmuş olur. Ya'ni nisyanı müstemmir vaki' olmamak bu va'd mucebince Peygamberin mu'cizatından birisidir. Bir kaç defa lihikmetin nisyanı cüz'î vaki' olmak da buna münafî olmaz. Bu va'd ve meşiyyetin bütün esmayı cami' olan Allah ismi celîline isnad ile beyanı da terbiyei mehabet ve bu va'd-ü meşiyyetin sair esma ve sıfatta değil de hepsini cami' olan ülûhiyyet unvanı üzerine deveranına tenbih ve rabbi a'lâdan muradı da takrirdir. Sonra bu va'd-ü hikmet şununla da te'kid ve beyan olunmuştur. (.......) Şübhesiz ki, o, Allah, cehri de bilir, gizliyi de - her şeyden ve ahvalinizden açık ve zâhir olanını da bilir, gizleneni de. Binaenaleyh bu okutma ve unuturmama va'dîni de ona göre her şey'i muhît olan ılmiyle yapıyor. Buna tamamiyle emniyyet ve itimad etmek ve tesbih eylemek lâzım gelir. Diğer bir ma'na ile: O cehren yüksek sesle okunanı da bilir, gizli okunanı da. Sırasına göre vahyi zâhir veya bâtın ile açık veya gizli oku ve unutmayıp mucebince amel eyle. Bu cümle mu'terizadır. Şu da (.......) ye ma'tuftur. |
﴾ 7 ﴿