5

Nasıl bunlarda bir akıl sahibi için bir kasem var değilmi?

(.......) Bunda: Bu kasemlerde veya bu zikr olunan şeylerde aklı kendisini fenâlıktan men'edecek bir akıl sahibi için büyük bir kasem veya kasem edilir, and verilir bir şey var değil mi? - Elbette var, çünkü bunlar öyle hâdiseler, öyle şeylerdir ki, bir akıl sahibinin bunlara ehemmiyyet vermemesi bunların feyz-u berekâtından, hassai irşadiyyesinden istifade etmek, kuvvet almak istememesi ihtimali yoktur. Ancak tam bir akıl sahibi bizzat bu hâdiselerin kendilerinde değil, onların muhdisi olan ve bu inkılâbâtı tedbir ve idare eyliyen rabbine istidlâl ederek en büyük kasemi bunların rabbine kasemde bulur. Zira (.......) dur. Bütün bu hâdisat ve inkılâbat içinde mütekallib olan kalbler Allah’ı anmadan ıtminanı bulamaz. Bu kasemlerden bunu anmak için de iki vechi delâlet vardır. Birisi: Mücahidden rivayet olunduğu üzere elvitirden doğrudan doğru Allah’ı anlamaktır. Bu takdirde bunlar içinde en büyük kasem bir bunda bulunmuş olup itsifham doğrudan doğru takrîrî olur.

İkincisi de bunların her birini âyâti ilâhiyyeden biri telâkkî ederek onlara kasemden asıl murad delâlet ettikleri rabbi vâhide kasem olduğunu, ya'ni hasıli ma'na:  ma'nasına raci' bulunduğunu anlamaktır. Bu takdirde istifham bunların bizzat kendilerinde değil, delâlet eyledikleri bir rabba kasemde âkıl için bir kasem vardır cevabını telkîn etmek üzere min vechin inkârî min vechin takrîrî olmuş olur. Fahri Razî bu vechi şöyle ifade etmiştir: (.......) bir istifhamdır. Bundan murad da te'kiddir. Bu bir kimsenin bir hucceti bâhire zikr edip de nasıl bu zikr ettiğimde bir huccet var mı? Demesi gibidir.

Ma'na: sahibi lübb olan bir kimse bilir ki, Allahü teâlânın kasem ettiği bu şeylerde tevhîd ve rububiyyete delâlet eden delâil ve acâib vardır. Bunlar halikına delâletleri ıtibarile kasem olunmağa lâyıktırlar demek olur. Kâdî demiştir ki, bu âyet, söylediğimiz vechile, kasem bu ümurun rabbına vaki olduğuna delâlet eyler. Zira bu âyet delâlet eyler ki, bunda beliğ bir kasem vardır. Ve ma'lûm ki, kasemde mubaleğa ancak Allah’a kasem iledir. Ve çünkü âkılin bu ümura yemîn etmesinden nehiy vârid olduğu muhakkaktır (.......) Bu iyzahat emsalı kasemler hakkında da unutulmamak gerektir.

HICR; meni' ve hacir ma'nasından me'huz olarak akıl ma'nasınadır. Zira akıl, sahibini fenâlıktan nehy etmek ıtibariyle nühâ denildiği gibi münasebetsizlikten men' etmek ıtibariyle de hıcir tesmiye olunur. Binaenaleyh zi hıcr, tam akıl sahibi demek olur. Bu kasemin cevabına gelince: Bunda da iki vecih vardır. Birisi; cevab, (.......) dır. Arada âyetler mu'terizadır.

İkincisi sahib keşşafın dediği gibi asıl cevab mahzuf olup delîli olan (.......) onun makamına ikame olunmuştur. Binaenaleyh esas ma'na şu olur: Bunlara kasem olsun ki, rabbin kafirlere azâb edecektir. (.......) görmedin mi? - Bu görmekten murad, kalben rü'yet, ya'ni ılimdir. Âsar ve ahbardan görmüş gibi bilmektir. Ad, ve Semûd Fır'avn haberleri dillerde dâstan olarak tevatüren nakloluna gelmiştir.

Âd ve Semûd, Arabı bâideden olup Arabistanda bulunuyorlardı, âsâr ve harabeleri görülüyordu. Mısır kıt'ası da Arabistana yakın olmakla beraber Fir'avn kıssalarını Arablar Ehli kitabdan da işitiyorlardı. Aslı meşhud olan tevâtür dahi görülmüş gibi şübheden uzak zarurî ılm ifade ettiğinden ve bu kıssalar Kur’ân’da da tarafı ilâhîden mükerreren haber verildiğinden dolayı bu ılim rü'yet ile ifade olunmuştur, Hıtab, zâhirde Peygambere ise de bunu duyup bilenlerin Bunları anlatmanın fâidesi de kâfirleri inzar, mü'minleri irşad ve evvelki Sûrede zikr olunduğu üzere Arzın ahvaline nazardan edinilecek ıbret misallerinden ba'zılarını tafsîldir. Çünkü sathı Arzın keyfiyyetleri tedkîk olunurken böyle münkarız olmuş akvamın eserleri, harabeleri de görülerek âlemin tekallübatından mebde-ü mead için ıbret alınmış, faîdeli amellerle biydûde amellerin farkına varılmış olur.

Ya'ni görmezmisin;

5 ﴿