7

İreme zâtil'imâde

(.......) İreme zatil'imade - İrem, ta'rif ve te'nis ile gayri munsarıf olduğundan fethe ile mecrurdur. Bu irem hakkındada üç kavil söylenmiştir. Birisi: Kabîle ismi olmasıdır ki, bu surette Âd’ı beyan için atfı beyan olur. Mücahid ve Katâde demişlerdir ki, ayniyle bir kabîle ismidir. Yine Mücahidden mervîdirki: İrem; kadîm demektir. İbn-i İshak da demiştir ki, İrem, Âd’ın hepsinin atasıdır. Şu halde dedelerinin ismine nisbetle Âdi ûlâ yâhud ûlâsı ve uhrasiyle bütün Âd demek olur. Zira İrem Adın dedesi olduğuna göre İrem kabîlesi Âd kabîlesinden eamm olmak lâzım gelir, Bu takdirde İremin sıfatı olan (.......) da ımadlı, direkli demek olarak üç vechile tefsîr edilmiştir:

1 - Imad, direk, üstüvane ma'nasına amed gibi müfred veya cemi olarak refîul'ımad ta'birinde olduğu gibi uzun boylu veya boyları uzun olmaktan kinayedir. Çünkü (.......) buyurulduğu üzere Âd kavmı uzun, iri cüsseli olduklarından boyları direğe teşbih edilmiş demektir. Netekim «recülün amedün ve umüddanün» denilir ki, uzun demektir. Bu İbn-i Abbastan merviydir.

2 - Ikrime ve mukatıl demişlerdir ki, göçüp kondukları evlerinin direkleri demek olup çadır halkı olduklarına

işaret olur. Netekim (.......) buyurulduğu vechile ahkaf taraflarında idiler.

3 - İbn-i Zeydden merviy olduğuna göre binalarının direkleri demektir. Çünkü (.......) buyurulduğu üzere yüksek yerde veya geçid başında bir alâmet bina ediyorlardı.

İKİNCİSİ, Razînin nakline göre Ebû Rükayş: Ürum Âd’ın kabirleridir demiş ve

(.......) mısraını inşad eylemiştir. Filvaki' Kamusta da mezkûr olduğu üzere iremin cem'i olan âram gibi ürum da nişan ve alâmet olarak dikilen mîl ve menar gibi şeylere ıtlak edilir. Ve Âd kavmının kabirlerine denir. (.......) denilir ki, içinde hiç alâim olmıyan çöl demektir. Ve ba'zılarının kavlince âram bilhassa Âde nisbet olunan kadîm alâmetlere denir ki, müfredi iremdir. Bu itibar ile ireme zatil'ımad = direkli, sütunlu irem, ya'ni kubur veya asâr ve alâim demek olur ki, evvelki ma'nada bu, ımadın bir ma'nası olarak mülâhaza edilmiş idi. Bunda ise iremin kendisi olmuş oluyor. Bu surette Âd’ı beyan için ehli irem takdirinde olmak lâzım gelir.

ÜÇÜNCÜSÜ, Ebû Hayyanın tasrihine göre Cümhurun kavlince burada irem, Âde mensub olan bir medine, ya'ni büyük bir şehir ismidir ki, vaktiyle Yemende olduğunu ve zatül'ımad denildiğini söylemişlerdir. Bunun Cennet evsafını işitmiş olan şeddad İbn-i Âd tarafından ona nazîr olmak üzere yer yüzünde âdeten bulunması muhal veya müsteb'ad bir surette senelerce mesaî ile yaptırılmış ve fakat içine girmesi nasîb olmadan kendisinin ve ahlinin ihlâk edilmiş bulunduğunu hikâye etmişler ve bu suretle Cenneti irem, bağı irem nâmı mesel olmuştur. Bu hikâyenin mütezammın olduğu evsafa göre Cenneti irem, bu Dünyada tehakkuku muhtemil olmıyan muhayyel bir gaye olmak üzere tasvir edilmiş ve kuvvet ve şiddet

misali olan şeddad böyle bir gaye kurarak senelerce onu tehakkuk ettirmek için çalışmış olduğu halde içine girmeğe muvaffak olmadan helâk olup gitmiş olduğu anlatılmış demek olur. Müslimanlardan birisi ona girecek diye bir haber vârid olduğuna ve Abdullah İbn-i Kılâbenin devesini ararken ona girdiğine dair bir rivayet nakl ederlese de sahih değildir. Hâfız İbn-i Hacer mevzu' olduğunu söylemiştir. Şeddadın Cenneti bağı irem muhayyel bir efsanedir. Âhireti inkâr edip de Dünyada iken Cennete girmek istiyenlerin mahrumiyyetlerini tasvir etmek itibariyle dillerde dâstan olmuş bir temsildir. Hasılı bu üçüncü kavle göre ireme zatil'ımad, Âd kavmının, büyük direkler, üstüvaneler üzerinde bina etmiş oldukları zatül'imad ve irem namlariyle yad olunan büyük bir şehrin ismidir. Muhammed İbn-i Kâ'b buna İskenderiyye demiş, İbn-i Müseyyeb ve makbürî Dimeşk demişler ki, muradları bunların mevki'leri olduğu zâhirdir. Fakat bunlara ta'n etmişler, Âd’ın menâzili Umandan Hadara mevte doğru Ahkaf tarafları olduğunu söylemişlerdir. Lâkin anlaşılıyor ki, onlar Âd’ı iremin Âd’ı ûlâ değil Âd’ı uhrâ olduğuna kail olmuşlar, belki bir vakıtler İskenderiyye ve Şam taraflarını da istîla etmiş olan Amalikanın - ki, (.......) âyetinde geçtiği üzere cebbarîn namiyle de yad olunmuş Âd gibi iri cüsseli bir kavm idi - Âd’ı uhrâdan olduklarını söylemek istemişlerdir. İremin şehir olduğunu söyliyenler de Âd’ı uhrâyı kasd etmiş olmak gerektir. Netekim Vennecmi sûresinde (.......) âyetinde sahib keşşaf Âd’ı ûlâ kavmi Hud, Âd’ı uhrâ irem diye zikr etmiştir. Çokları me'rib olması da pek melhuzdur. Şeddadın Aden taraflarında köşkleri altın ve gümüşten, üstüvâneleri zeberced ve yakuttan, muhayyirül'ukul türlü eşcar ve enhardan yüzlerce sene yapmak için çalışıp da tam içine gireceği

zaman kendisinin ve ehlinin Semadan bir sayha ile helâk oldukları söylenen İrem cenneti hikâyesi ise ölmeden Dünyada Cennete girmek istiyenlerin sureti hırmanlarını anlatan tahyilî bir tasvir olmak zâhirdir. İremin bir Medîne olduğunu söyliyen bu üçüncü kavilde de İrem, Âddan atfı beyan olmak için ehli irem takdirinde olmak veya bedeli iştimal yapılmak iktiza eyler. Zatil'ımad da İremin sıfatı veya bedeli olur. Birinci vecihte ashabı hayme olan Âd’ı ûlânın vasfı, üçüncü vecihte ise ikisine de muhtemil olmak üzere üç vecihte ûlâ ve uhrâ bütün Âd’ın vasfı anlatılmış demek olur.

7 ﴿