15

Amma insan, her ne zaman rabbı onu imtihan edip de ona ikram eyler, ona ni'metler verirse, o vakıt rabbım bana ikram etti der

(.......) Fakat o insan - gafil insan öyle yapmaz da Dünya zevklerini gözetir. Onun için (.......) her ne zaman rabbi onu imtihan eder, mükellef kılar. İbraz edeceği hale göre Âhırette mes'ul etmek, ona göre mücazat veya mükâfat eylemek üzere imtihan muamelesi yapar, vazife tahmil eder (.......) de o sebeble ona ikram eyler - hoşuna gidecek ıkbal ve cah ile yüze çıkarır (.......) ve onu tanîm eyler - bol bol ni'met ve mal ile rızkını çoğaltır, refaha irdirirse. Ebüssüud ve ona tebean Âlûsî (.......) da «fa» yı tefsîriyye add etmiş ve çünkü ikram ve ten'îm ibtilâ ile muradın aynidir demişlerse de fikrimizce bu doğru değildir. Bu (.......) sebebiyle olmalıdır. Zira murad, mutlak ikram ve

tenîm değil, imtihan ve teklif hizmetiyle mukayyed ikram ve ten'îmdir. Bu sebebledir ki, iki ikram arasında fark vardır. İnsana Dünyada olan ikram ve ten'îm böyle imtihan hikmetiyle olduğu, bunun ise hisab ve mes'uliyyeti ağır bulunduğu halde gafil insan onu düşünmez de (.......) rabbım bana ikram etti der - bilâ kayd-ü şart mutlak surette ikram olunmuş gibi mahzuz olur, sevinir. Kendisini Allah’ın ilel'ebed mükrem kıldığı sevgili kullarından imiş gibi farz eder. O yüzden büyük felâketlere düşebileceğini ve asıl ikramın uhrevî muvaffakıyyette olduğunu mülâhaza etmez. Ve ondan dolayı mes'uliyyeti hisaba almıyarak zevk-u sefahete, tuğyan-ü fesada dalar, küfrâna husrana gider.

15 ﴿