4

Hakikaten biz insanı bir meşakkat içinde yarattık

(.......) hakikaten biz insanı bir kebed: bir şiddet ve meşâkkat içinde yarattık - (Sûre-i İnsanın başına bak). İnsan hayata bir lâhzada kolaylıkla gelivermiş olmadığı gibi kolaylıkla geçip gidiverecek de değildir. O, ciğerlere işliyecek şiddetli bir meşakkat ile muhat olarak ve inayeti ilâhîyye ile tavırdan tavra o meşakkatler içinden geçirtilerek yaratılmış, hayata çıkarılmış, o suretle insan olmuştur. Demek ki, mihnet ve meşakkat içinden insanlık gayesine irmek insan hılkatinin bir lâzımı ve Halikın bir kanunudur. İnsan haddi zatinde âciz ve bî tab iken Halikı tealânın teşekküre şayan büyük bir ınâyet ve himayetine mazher olmuştur. O halde insan, kâmil bir insan olmak için bunu bilerek mihnet ve meşakkate göğüs germek ve o meşakkat içinde onu koruyup hayata çıkaran, kuvvet veren Halika şükrünü eda etmek üzere vazifeye ıkdam ve öyle acıklı şayanı merhamet kullara merhamet ederek halâs ve rıza yoluna gitmek lâzım gelir. Cümhurun muhtarına göre bu âyetini müfadı budur.

Kâfın ve banın fethiyle kebed, banın kesri veya sükûniyle ciğer ma'nasına olan kebid maddesindendir.

Müfessirînin bunda da bir kaç vechi vardır:

1 - Sahib Keşşaf der ki, Kebad, aslı (.......)

kavlindendir ki, ciğeri ağrıdığı ve şiştiği zaman söylenir ve o adama ekbed denir. Sonra tevsi' edilip her bir teab-ü meşakkatte kullanılmıştır. Meşakkatlere karşı koymak ma'nasına mükâbede bundan me'huzdür. Netekim ihlâk etti ma'nasına «ta» ile (.......) denilir, aslı (.......) dir ki, ciğerine sapladı demektir. Diğer bir takımları da demişlerdir ki, kebed esasen şiddet ma'nasınadır. (.......) Bundandır ki, süt, yoğurt koyulaştı katılaştı demektir. Bu iki kavil arasında fark evvelkisinde kebed ismi ciğere mevzu' yapılmış, sonra ondan şiddet müştakk kılınmış, ikincisinde lâfız, şiddete ve koyuluğa mevzu' yapılmış, sonra ondan uzvün ismi müştak kılınmıştır.

2 - Kebed, istiva ve istikamet ma'nasına denilmiştir ki, ciğerin düzgünlüğünden, yâhud kebedi Semâ ta'birinden mülâhaza edilmiş demektir. Bunda insanın diğer hayvanlar gibi sürünmeyip belinin doğruluğu ve gidişinde istikameti ve ma'nen yükselme kabiliyyeti ile (.......) mazmunu gözetilmiş oluyorsa da feth ile kebedden bu ma'naya intikal çok baiddir.

3 - Kebed, hıkkatın şiddet ve kuvveti denilmiştir. Halikın kudretiyle tekebbüd ettirilip bedenine kuvvet verilmek suretiyle demek olur ki, evvelki ma'na bunu da tazammun edebilir. Bu tekebbüd mefhumu Keşfül'esrarda uzvî vazîfe (fiziyoloji) bakımından nutfenin tehassür ve incimadı tarzıyle biraz tenvir edilmek istenilerek denilmiştir ki, Bu bize ba'zı zamanlar nutfenin tehassür ve incimadında husule gelen hali anlatabilir. Bunun bir naziri de şudur: Meselâ göğsün iç zarı gibi bir gışai maslîde bir iltihab husule geldiği zaman ibtida onda çok ve saf bir seyyali maslî müşahede olunur. Sonra az mıkdarda

bir posa olur ve ağdalanır, hattâ hararete arz olunduğu zaman yumurta akı gibi olur. Sonra onda mayalı hamur tecvifleri gibi tecvifler ve küçük küçük havsalacıklar hâdis olur ki, intizamlarına göre saf saf olabilirler. Sonra bir birlerine ağızlar açılır ve muztarib bir seyyal ile dolan bir takım viaî kanallara tehavvül eder. Sonra bu ev'ıye ile iltihab mahalline mücavir ev'ıyei şeariyye arasında ağızlaşmalar (tefemmümler) tevellüd eder. Bu suretle yeni tekevvün eden bu gışaya da hayatı âmme sirayet eyler. Bu müşahededen gerçi her maddei hayvaniyyede seyyallerin camidlere tehavvülü ıztırarî olduğu hukmünü bilemez isek de bunun fâideli olduğundan da şübhe yoktur. Zira biz bununla bâtınî vazifelerden bir vazifeye muttali' oluyor ve ekser ahvalde bize gizli kalan esrardan bir sirr anlamış bulunuyoruz. (.......) Razî der ki, Bu üç vecih bilindikten sonra deriz ki, Birinci veche göre murad yalnız Dünya şedaidi olmak da yalnız tekâlif şedaidi olmak da yalnız Âhıret şedaidi olmak da muhtemil, hepsi olmak da muhtemildir.

EVVELKİSİ: (.......)

Ya'ni onu bir takım etvar da halk ettik ki, hepsi şiddet ve meşakkattir. Sulbden geçerken ve anasının karnında, sonra emzik zamanında, sonra bülûğunda geçimliğini tahsîlde sonra da ölümde.

İKİNCİSİ: Dînde zahmet, Hasen demiştir ki, Meserret halinde şükr ile uğraşır, sıkınta halinde sabr ile uğraşır ve ıbadetleri edada mihnet ile uğraşır.

ÜÇÜNCÜSÜ: Âhıret şedaidi, ölüm, Melek suâli, kabir zulmeti, sonra ba's ve Allah’a arz ta kararını buluncıya kadar ki, ya Cennette ya Cehennemde.

DÖRDÜNCÜSÜ: Lâfız bunların hepsine mahmul olmaktır ki, hak da budur. Razî bunlara şunu da ilâve ederek der ki, bence bunda bir vecih daha vardır. Şöyle ki, Bu Dünyada lezzet yoktur, o lezzet zann edilenler elemden

halâstır. Meselâ yemekte tehayyül olunan lezzet açlık eleminden bir halâstır. Geyimde tehayyül olunan lezzet, sıcak ve soğuk gibi elemlerden halâstır. Demek ki, Dünyada insanın hali ya elem veya bir elemden halâs ile diğerine intikaldir. (.......) in ma'nası bu demektir. Bundan zâhir olur ki, insan için ba's ve Kıyamet lâbüddür. Zira insan hılkatini tedbir eyliyen hakîmin ondan maksudu teellüm ise bu rahmete lâyık değildir. Ve eğer maksudu ne müteellim ne mütelezziz olmaması ise onu ademde bırakıp yaratmamak da bu matlûba kâfi gelirdi. Halbuki o insanı bu Dünyada bir kebed, meşakkat ve mihnet içinde halk etmiştir. O halde bu Dünya yurdundan başka bir Âhıret yurdu lâzımdır ki, orası saadet, lezzet, keramet yurdu olsun. Kebedde ikinci istiva vechi İbn-i Abbastan nakledilmiş, fî kebed: Diğer hayvanât menkûsen baş aşağı yürürlerken insan yukarı doğru kaim ve müntasıb olmak üzere yaradıldı demiştir ki, bu hılkat ile imtinan demek olur. Üçüncü şiddeti hılkat vechi hakkında: Kelbî demiştir ki, bu âyet Benî Cumahtan Ebü'eşedd künyesinde bir adam hakkında nâzil oldu, öyle kuvvetli idi ki, ayaklarının altına Ukâz sahtiyanını kor onu ayaklarının altından çekerlerdi, sahtiyan parçalanır ayakları kımıldamazdı. Şunu bilmek lâzım gelir ki, vecih evvelki vecihtir. Sebeb-i nüzul hass olabilirse de insandan murad ba'zılarının sandığı gibi muayyen bir insan değil, âmmdır, herkes dahil olur (.......) Böyle daha bir çok müfessirler gibi Âlûsî de demiştir ki, Kebed hakkında birinci mihnet ve meşakkat ma'nasından ma'ada akvalin hepsi zaıyftir, i'timad edilmez. Fakat o birinciyi Hâkim, sahih olarak ve daha bir cemaat İbn-i Abbastan rivayet ettikleri gibi seleften daha diğerlerinden dahi rivayet edilmiştir. İnsandan zâhir olan da mutlaka cinsi insandır (.......) Bu suretle evvelâ bir kübrâ makamında mihnet ve meşakkate tehammül, insanlığın hılkatte bir lâzimesi olduğu beyaniyle

Resûlullaha bir tesliye ve teşvîk yapıldıktan ve daha önceden (.......) va'diyle istıkbaldeki muveffakıyyeti tebşir olunduktan sonra kuvvetine güvenip de Resûlullaha karşı hurmetsizlik edenlere tevbıh ve o kübrânın daha ba'zı netaicini tefri' siyakında buyuruluyor ki,

4 ﴿