ŞEMS

Veşşemsi Sûresi ki, Sûre-i Şems dahi denilir, hılâfsız Mekkîdir.

Âyetleri - On beştir. Mekkîde on altıdır ki, (.......) da bir âyet sayılmıştır.

Fasılası - (.......) harfidir. On beş (.......) zamîri redîftir. Fasıla harfleri onların üstündeki eliflerdir. Mekkîde birisi (.......) nın vavı demek olur.

Evvelki sûrede necdeye hidayet zikredilmiş, Ashabı meymene ve Ashabı meş'eme tefrık olunup sonu Ashabı meş'emeye, Âhıret azâbı vaîdiyle bitirilmişti. Bu sûrede de necdeyne hidayetin ma'nasına (.......) ile bir tefsîr ve iki fırkaya (.......) diye bir fezleke yapılmış ve bir Dünya azâbı misaliyle hıtam verilmiştir. Şöyle ki,

1

Kasem olsun o güneşe ve parıltısına

(.......) Vennaziati de geçtiği üzere duhanın asıl hakikati Güneşin doğduğu merî ufuktan yükselip ziyasının işrak ve inbisatiyle bakanlara ıyân olmasıdır. Sonra da o vakıtda hâkikat olmuştur. O vakıt vaktı

kerahet geçmiş bulunur. O işrakın birdayetine dahve: kuşluk, bir az sonrasında duhâ; kaba kuşluk, daha sonrasına zevale yakına kadar feth ve medd ile dahâ, koca kuşluk denir. Kuşluk vaktı kesilen kurbana da udhiyye ve dahiyye denilmiş, sonra da ta'mim olunmuştur. Burada (.......) Güneşe muzaf olması hasebiyle müfessirîn bunu Güneşin işrak ile parlıyan zıyası diye tefsîr etmişlerdir.

Evvelâ Güneşin zâhir olsun olmasın bütün hususiyyetleriyle alel'itlak kendisine sonra da bilhassa zuhuru halindeki zıyasına kasem ile başlanmıştır. Çünkü âleminin sıracı vehhacı olan Güneş tulûunda da gurubunda da havassı mahsusasiyle manzumesindeki hareket ve hayat tehavvülâtının başlıca bir menşe' ve medarı, zıyası ile de bize âfâkımızdaki cismanî âlemin en büyük vasıtai tenvir ve izharı ve bu suretle halikının lütf-ü inâyetini ve kudret ü azemetini tanıtan enfusî ve ruhanî tenvîratı idrake vesîle olan en açık bir âyeti pür itibarıdır. Güneşten bize doğru intişar eden mahsûs, gayri mahsûs, bildiğimiz, bilmediğimiz nice menafi' bulunabilmekle beraber bunlar içinde en bariz olan hararet ve zıyadır. Duhada en ziyade hissedilen de bu ikisidir.

Güneş pek ateşîn bir menba'ı hararet olmak i'tibariyle evvelki Sûrenin âhirindeki nâr ile münasebetdardır. Fakat Güneş denilince evvelâ gözümüze çarpan zıyadır. Zıya doğduğu ve akssettiği şeylerin harıcî hududlariyle eşbahını hamil olarak gözü olan şu'ur sahiblerine göstermek üzere karşımızda temessül ettirir. Ve bu temessüller bizim gözlerimizden şu'ur nuriyle kavranılarak nefsimizde eşyanın harıcî suretiyle teayyününe vesîle olur ve zıyanın böyle âfak ile enfüs arasında peyderpey akislerle şuura iktiranından husule gelen bu teayyünattan ve bunlara inzımam eden diğer hislerimizden gönlümüzde peyderpey ruhaniyyât ve maneviyyât âlemi teşekkül ve inkişaf eder ve biz bunları «ene» ile «lâ ene» arasında birer âyet olarak okuya okuya, akıl ve ruhumuzla mazmun ve medlûllerine şuur edine edine ve zevk-u irademizi onlara tevcih ve tevfîk ede ede hakayıkı eşyayı mutaleaya ve onların âfakî ve enfüsî ciheti vahdetinden vechi hakkı ma'rifet gayesine yol buluruz.

O vechile gözlerimiz gönüllerimiz hak nurundan tenevvür ederek bedri tâban gibi aydınlanır ve nefislerimiz ondan aldığı feyzi ilham ile maddî zulmetlerden sıyrıla sıyrıla pâk ve nuranî hakikat âleminde itminan üzere neşv-ü nema bulup ılmen ve amelen tezekkî ve tefeyyuz ederek (.......) rabbine rücu' eder de (.......) hıtabiyle felâha iren nüfusi zekiyyeden olur. Zıyanın şuurumuza iktiranından evvel haricî mahiyyet ve hakikati her ne olursa olsun onun tam ma'nasiyle zıya oluşu, bizim şuur nurumuzla izdivac ederek hem âfâkî hem enfüsî bir haysiyyetle gözümüzde parlayışında ve binaenaleyh bizi kendimizden ötesiyle birleştiren idrâk nurunun en zâhir bir misâli oluşundadır. Bunun en zâhiri Güneşin zıyası, onun en zâhiri de duhasıdır. Bundan dolayı Güneş bize her şeyden evvel zıyasiyle görünür. Güneş denildiği zaman da biz her şeyden evvel zıyasını anlarız ve ondan cirmine ve sâir hususiyyâtına intikal ederiz ki, bu bize şuurumuzdan kendimize ve mâverâmıza intikalimizin de bir misâlini vermiş olur. Zira gözü ve şuuru olmıyanlar için nur ve zıya ve Güneş mefhumu yoktur. Onun için zâhir ve gaib bütün hususiyyatına alâkadar olmakla beraber bilhassa muhitı tenvir ile nefislerimize karşı irşad hassasını hâiz olarak şuurumuzun timsâli zâhirîsi bulunan zıyası haysîyyetine dikkati celbetmek hikmetine mebnî olduğu tavzih olunmak üzere (.......) buyurulmuş ve yine o nükte ile ardından zıyanın muhtelif etvarı ve zıddı olan zulmetin istîlâsı hengâmeleri içinde Sema ve Arzda mahsûsattan ma'kulâta doğru seyri âfâkî ile ma'rifetullaha, sonra da nefsin ruhanî kıymeti ve şerr-ü hayrını müdrik olacak

vechile ilhama kabil bir seviyyede tesviyesi ciheti tasrih olunarak ma'kulât ve ma'neviyyât ile seyri enfüsîde tezekkî ve terakkî bir felâha sevk-u irşad için şu kasemler müzdevic bir surette devalî ettirilmiştir:

1 ﴿