8

Sonra da ona bozukluğunu ve korunmasını ilham eyliyene ki,

(.......) kabiliyyet vermiş de ona fücurunu ve takvasını ilham eylemiştir. -

İLHAM, aslında bir şey'i bir def'ada yutmak ma'nasına «lehm» den if'al olup lâhzada yutturmak ma'nasınadır. Bundan bir ma'nayı gönle ilka ve telkîn eylemek ma'nasında mütearef olmuştur. FÜCUR, Haktan udûl etmek, hak yolunu yarıp nizamından çıkarak fiks-u ısyana düşmektir. Bilhassa zina etmek, yalan söylemek, daha Türkçesi edebsizlik etmek ma'nasına ve öyle şer ve ma'sıyet olan fiıllere de ıtlâk olunur. TAKVÂ da bunun zıddı olarak, nefsi

kurtarmanın, Allah’ın vakayesinde fenalıktan korunmanın ismidir. Neticesi korunmak olan hayır ve tâat fiıllerine şamil olur. Şu halde bir nefse fücurunu ve takvasını ilham, fücur yapmamasını ve ondan korunmasını kalbine duyurmak ve binaenaleyh onu ikisi arasında muhtar bırakmak ma'nasına zannolunabilirse de asıl ma'na fücurun fücur, ya'ni nefse zarar, bozukluk; takvanın takvâ; ya'ni nefsi koruma, iyi olduğunu duyurmak, binaenaleyh fi'li veya terki fücur ve şerr olan işlerden sakınmak, takvâ ve hayır olan işleri yaparak korunmak lâzım geldiğini telkîn eylemektir. Zira fücur mefhumu zemmi ve binaenaleyh nehyi, takvâ mefhumu da medhi ve binaenaleyh emri ıktiza eyler. Bir de takvâ mücerred ma'nayı masdarî değil ismi masdar olduğu için burada buna mukabil olan fücur dahi fücur yapmak ma'nasına masdar olmayıp fi'li veya terki fücur olan şer ve ma'sıyet işleri ma'nasına ism olmak yaraşır. Bu cihetle de fücur ve takvayı ilham, bir nefse bunları yap diye ikisinin de yapılmasını ilham ma'nasına olmayıp herhangi bir fiılde şu fücurdur, şer ve ma'sıyettir, nefsi fenalığa sürüklemektir. Şu cihetle zarardır yapma, şu da takvâdır, hayr-ü tâattir, fenalıktan korunuştur yap diye bir nefse şer ve hayri, kötüyü iyiyi, zarar ve menfeatı beyan ve telkîn ederek birinden sakınıp birini yapmak iyi olacağını duyurmak demek olur. Şübhe yok ki, Allahü teâlâ her nefse, bir iyilik, kötülük, kâr ve zarar duygusu vermiştir. Bunun birisi netice itibariyle o nefis hakkında tehlüke, birisi de kazanc ve muveffakıyyettir. Onun için insan zarardan kaçınır, kâra atılır. Bu icmal ile ilham, fıtrî olarak her nefiste umumiyyetle carîdir. Şu kadar ki, insan akıbet itibariyle hangi şeyin iyi, hangi şeyin kötü olduğunu her hususta akliyle her zaman bilemez. Bahusus ferdî ömrün kifayet edemiyeceği derecede uzun tecribelere mütevakkıf olan şeyleri bir nakl-ü tebliğ olmadıkça hiç bilemez,

Bunlar nüfusi mülhemei kudsiyyeye vahy ile veya asırlarca tecribe ile bilinir. Bir de bir çok insanlar, iyiyi kötüyü, hak ve âtî noktai nazarından değil de sonu ne olursa olsun bugün için ve yalnız kendine, kendinin âcilen duyacağı zevke göre ölçer. Başkalarını kendisi gibi düşünmez, diğerlerinin elem ve zararına ehemmiyyet vermez. Kendine iyi zannettiği şeyin başkalarına kötü olup olmadığını ve kendi hakkında ilerisi için dahi iyi olacak vechile haddi zatinde ve Hak nazarında iyi ve kârlı olup olmıyacağını hisaba almaz. Veya gün bu gündür der, ilerisine inanmaz da bir çok fenalıkları mücerred kendisine bu gün için bir zevk veya fâide olduğundan dolayı yapar, bir çok iyiliklerden de bu gün kendine zor geldiği için kaçınır. Halbuki bu insan esas itibariyle elem ve lezzet, kötülük ve iyilik, şerr ve hayır hislerini duymakta bulunduğu için başkalarını da kendisi gibi düşünerek hak fikriyle hareket etse ve tafsılini bilmediği veya tecribe etmediği şeyleri bilenlerden sorsa ve bulamadığı ve ta'yin edemediği takdirde de o işin kendine aid olduğunu ve zevkına hoş geldiğini veya gelmediğini bir tarafa bırakarak umumî surette haddi zatindeki hakkını düşünüp kalbine, vicdanına müraceat eylese Hak teâlâ onun kalbine onun fücurumu veya tekvamı olduğunu ilham eyler, duyurur. Çünkü o bir şerr ise mutlâka gönlü bulanır, yapmasam iyi olur der. Hayır ise bir ıtminan duyar. Onun için Hadîs-i şerifte (.......) kalbine tanış müftîler sana fetvâ verseler bile», (.......) seni işkillendirecek şeyi bırak, işkillendirmiyeceğe geç» buyurulmuştur. Meğer ki, şerri i'tiyad ede ede fıtratı tamamen bozulmuş (.......) takımından olmuş bulunsun. Bu suretle bu âyet evvelki Sûredeki (.......) i bir tefsîr demektir. İki necid, biri şerr olan fücur, biri de hayr olan takvâ gayesi, hidayet de bunları ilham ve beyan ile fücurdan nehiy, takvayı emirdir. Fücurun hayırdan

evvel zikredilmesi ise def'i mazarrat celbi menfeatten akdem, ta'biri âharle temizleme, süslemeden mukaddem olduğu içindir. Zira maksad fücurdan tahzir, takvaya tergıbdir. İşte o zikrolunan zâhirî tenvirâtı yaratan ve onlarla beraber daha bir çok ni'metleri hâvî Semayı bina eden ve Arzı döşiyen ve bunları ve kendini ve nîk-ü bedi idrâk edecek nefsi mülhemeyi ibda' ve tesviye edip de ona bâtın nuriyle fücur ve takvasını ilham eyliyen Hak teâlâya kasem olsun ki,

8 ﴿